Niçin Fazilet Ahlâkı?
Mehmet Aydın


İDE KONFERANS 2020-2021 | DERS NOTLARI | 13 Mart 2021

NİÇİN FAZİLET AHLAKI?

  • Fazilet ahlakı felsefe tarihi bakımından yazılı olan en eski ahlaktır.
  • Normatif ahlak teorilerinin tamamı, insanın kabiliyetiyle insanın nasıl bir varlık olduğuyla, insanın fıtratıyla başlar.
  • Fazilet ahlakı bütün büyük dinlerde vardır. Şartları, durumları farklı olmakla beraber Hinduizm'de de Şintoizm'de de vardır fakat o kültürün kendi şartları ve kendi kavramları içerisinde vardır.
  • Dine doğru dönersek onun tarihini belirlemek çok zordur. Benim kanaatimce Hz. Âdem ile başlamaktadır.
  • Cenabı Hakk diyor ki: "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım", melekler ise "Kan dökecek, fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın" diye karşılık veriyorlar. Meleklerin söylediği şey kötümser insan telakkisine çok yakındır. Nasıl öğrendiler bunu bilmiyoruz, melekler ancak öğretilenleri bilirler.
  • Allah Teâlâ: "benim bildiğimi siz bilmezsiniz" diye karşılık veriyor. Ondan sonra Cenab-ı Hakk yarattığı insanın fıtratına giriyor. Onlar bilen varlıklardır, biz onlara Esma'yı öğrettik.
  • Büyük ihtimalle bu Esma bilgi dediğimiz şeyin temel noktalarıdır yoksa bütün bilgi değil. Demek ki insan bilen bir varlıktır. Bilen bir insan ama değerlendirebilen bir insan mı?
  • Değerlendirebilmesi için evvela kendisini de bilmesi lazım, yani ilmü'n-nefs olması lazım. Nefs dediğimiz bizim iç dünyamız, orada ne var sorusu önemli bir sorudur. Esma'da verilen bilgiler içinde nefsi bilme de vardır.
  • Fazilet ahlakını bir yerden başlatacaksak Hz. Âdem’den başlatırız. Çünkü fazilet ahlakında bilgi ve değerlendirme merkezdedir
  • Her ne kadar Sokrates’e kadar uzansa da Platon ve Aristoteles fazilet ahlakına tam bir çerçeve çizmişlerdir. Özellikle Aristoteles’in siyaset için yazdığı kitapta bu çerçeve belirgindir ve siyaset ve ahlak ilişkisi fazilet ahlakında güçlü bir biçimde ortaya konulmuştur.
  • Farabi dönemine geldiği zaman, faziletleri ikiye ayırıyor: el-Fadâilu'n-Nazariye, (nazari faziletler), el-Fadâilu'l-Ameliye (ameli faziletler). Nazarî fazilet düşüncedir, bilgidir, hikmettir. Zaten nefs kuvvetlerinde en başta hikmet gelmektedir. Bu hikmetin içerisinde hem nazari hem ameli olan vardır.
  • İkinci basamakta yani Ameli Fazilette ise adalet vardır. Demek ki insan yolculuğu hikmet ve adalet ile başlar. Hikmet; bilgiyi düşünme, değerlendirme, tefekkür hazinesi, adalet ise bunu yerli yerinde kullanma hazinesidir. Hz. Âdem’in başına gelen sıkıntı, insan dediğimiz varlığın, kendisini nereye koyacağı meselesi ile ilgilidir.
  • Hikmet gücü çok önemlidir zira yönetimdeki hikmet bizi fazilet ahlakına götürür.
  • Faziletin zıttı olarak zulüm karşımıza çıkar. Zulüm reziletlerin başıdır.
  • Nazari fazilet ve ameli fazilet yoksa aslında şahsiyet teşekkül etmez.

Nefsin Fazilet Ahlakındaki İşlevi

  • Nefs-i levvâme büyük bir kapasitedir imkân ve güç barındırır. Eğer onu yerinde kullanmazsak, dinlemezsek bu durumda dinlememe ahlak olur. Bu durumda eleştiren, kapı açan güç insanın nefsinde kaybolur ve fasık olur.
  • Fasık olması nedeniyle cehennemde ebedi olarak kalmaya mahkûm olur.
  • Gerek Farabi’nin el-Medinetu’l-Fazıla’sında gerekse batı toplumunda iş nefsle yani biyoloji ile başlıyor.
  • Ayetlerde de Allah nefsimize, özümüze şekil verdiğinden bahsediyor. Şekil burada içinde manevi, epistemolojik olarak her türlü değeri içinde tutan, saklayan ve fazilet kökenini barındıran bir alandır.
  • Şekil verildikten sonra Allah’tan bir iç bilgi verildiği söyleniyor. Bu kesin bir bilgidir. Bu bilgi ile kötülüğün ne olduğunu bilmek mümkün hale geliyor. Bu aşama henüz psikoloji aşamasıdır.
  • Ondan sonra takvaya işaret ediyor ayet, yani hem yolu hem de varılan sonucu gösteriyor. Çünkü takva nihayetinde en güçlü fazilettir. Muttaki en güçlü fazilete sahip insandır, onun yolunu gösteriyor. Demek ki bunlar imkân ve kapasitedir yani faziletin özünü taşıyan bir şeydir.
  • Bu güçleri içinde barındıran birey önce küçük toplum olan aileye sonra büyük topluma dâhil olur.
  • İnsan ancak büyük topluma girdiği zaman hareket etme imkânı bulur. Orada iyiliği, kötülüğü, sevgiyi, nefreti vs. görecek, bunların içinden geçe geçe faziletli olma yoluna ulaşacaktır.

Fazıl ile Zabit Ayrımı

  • Görünüşte yüksek erdemlere sahip olan birinde acaba bunlar gerçekten oturmuş mu diye sorguladığımızda bu erdemlere her türlü şartta sahip olan ve gereğini yapan kişi fazıl insan olur.
  • Zabit dediğimiz kişi, örneğin bulduğu bir parayı sağına soluna baktıktan sonra cebine atarak bir karakter örneği sergiler. Eğer içinde az bir miktar da olsa fazilet var ise bulduğu parayı polise teslim eder.
  • Kendini zapt etmek ayrı fazıl olmak ayrı şeydir.
  • Fazıl, uzun bir tefekkürden sonra harekete geçmez, adeta kendiliğinden taşıp gelir. Fazilet bu taşmadır. Yani bu adam, bu şahsiyet ölse bunu yapmaz dersiniz, asıl fazilet dediğimiz şey budur.
  • Dolayısıyla Hz Adem’den başlayan serüvenle beraber nefsin şekillenmesi, ona iki yol gösterilmesi ve topluma karışan insanın durumu gibi olgular ortaya çıkmaktadır.

Fazilet Ahlakı ve Toplum

  • Bir toplumda ahlaki nedenlerden ötürü sarsılmalar meydana gelebilir. Örneği Hz Peygamberin “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ifadesi bir topluma ihtiyaç duyulduğunda tamamlayıcı bir rehber gönderildiğinin en önemli örneğidir.
  • Yani Hz. Peygamber faziletleri tamamlamak için gönderilmiştir. Bu yönüyle de tarihte en başarılı olmuş kişidir.
  • Tek başına önce yakın çevresini ardından toplumu fazilet abidesine getirmiştir.
  • İslam medeniyetinin akışına bakarsak, uzun süre fazilet ahlakı devam etmiştir. Elbette Medine dönemi, Dört Halife Dönemi kadar değil. Ama ondan sonra da yine Abbasiler döneminde bunun devam ettiğini öğreniyoruz ama bugüne gelince çok iyimser olmadığımı söylemeliyim. Osmanlı döneminde de önemli ölçüde vardı ama hiçbiri Medine tecrübesi ile mukayese edilemez.
  • Aristoteles’i ve Farabi üzerinden fazilet ahlakını bizden öğrenen batıda da 18.yy’a kadar devam etmiştir.
  • En önemli temsilcilerinden biri Thomas Aquinas’tır.
  • Alasdair MacIntyre bugün fazilet ahlakının en önde gelen savunucusudur. Onun emekleriyle biraz toparlanmıştır. O bir bakıma Aristoteles ile Hıristiyanlığı birleştirmeye çalışmıştır. Erdem Peşinde en önemli eserlerinden biridir. Ona karşı çıkanlar da bu kitaba reddiyeler yazmışlardır.

Fazilet Ahlakının Çöküşü

  • 18. yüzyıldan itibaren bir çöküş başladı, daha geriye gidersek üç büyük hareketle bunu ölçebiliriz.
  • Evvela Batı’da hikmet alanı daraltıldı. Yani eğer o şey gözünüzün önündeyse bir yere kadar ancak konuşabilirsiniz. Bu arada dil de zaafa uğradı. Bu iki zaaf bir araya gelince fazilet ahlakı güç kaybetti. 20. Yy’da neredeyse konuşulamaz hale geldi.
  • Ahlak filozofları, ahlak-dil, meta-etik konuları tartışıldı. Filozof ahlak ortaya koymak zorunda değildir ve ahlaklı kılma görevine sahip değildir anlayışı benimsendi.
  • Filozof o dili anlama, örneğin fazilet kavramıyla ne kastedildiğini anlama, dili tahlil etme ile görevlidir. Onların dilini ve iddialarını tahlil etmek, onların tutarlı olup olmadığına bakmaktır. Filozofun gayesi budur. İşte bu meta-etiktir.
  • 1952'de felsefe alanında uzun bir makale yazmış olan Elizabeth Anscombe öğretilen mevcut ahlakı hiçbir şeye dokunmamakla, kavram ve hüküm incelemesiyle sınırlı kalmakla eleştirmiştir.
  • Kant bir şey senin ödevin ise, vazifen ise ne pahasına olursa olsun onu yapman gerektiğini söyler buna deontoloji der.

Ahlaka Dair Diğer Yaklaşımlar

  • Avrupa'da toplum konusunda iki büyük kanat vardır. Bunlardan biri liberalizm, diğeri de komüniteryanizmdir.
  • Batıda ahlak teorileri ile uğraşırken hiçbir zaman bunun bir tek yapı olduğunu düşünmemek gerekir. Bir çeşit liberalizm, bir çeşit realizm, bir çeşit idealizm, komüniteryanizm yoktur.
  • John Rawls Adalet Teorisi’nde “birey özgür ve özerk olacak” der yani otonom olacaktır. Otonom, kendi hakkındaki kararları kendisi veren demektir. Yani birey kendi kendisini yönetme kapasitesine sahip olmalı.
  • Dolayısıyla hak-haklar otonomi ağırlıklı ahlak ve siyaset anlayışını savunur. Ama çok ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu birey topluma doğuyor, aile toplumun içinde zaten ve o toplumda değerler, faziletler, reziletler var.
  • Çocuk topluma gelir ve orada büyür, gelişir gelişimini ailesinde, arkadaşlarında etrafındaki insanlarda, son olarak da toplumun bütününde tamamlar. Dolayısıyla faziletli olmayan bir toplumdan faziletli bir birey çıkmaz. Birey hem özgür olmalı hem özerk olmalıdır. Eğer bunlar yoksa şahsiyet olmaz, şahsiyet olmazsa insaniyet de tehlikeye girer.

Fazilet Ahlakı ve İslam Toplumu

  • Ahlakın sermayesi, bireyin tohumlarını alacağı yer toplumdur.
  • İslam toplumunda ölçü Hz. Peygamber’dir. O kendinde olan faziletleri fertlere aktararak ahlaklı bir toplum meydana getirmiştir.
  • Hz. Peygamber hem nazari fazilete hâkim hem de ameli olana hâkimdir. Peygamberler bu nedenle ümmet oluşturabilmişlerdir.
  • Bir toplumda ahlak sermayesi ne kadar güçlü ise tezahürleri de o kadar çok görülür.
  • Bunun için öncelikle faziletli bir yönetim yani devlet olması gerekmektedir.
  • Dolayısıyla siyasete ihtiyaç vardır. Bu kavramın içeriği de ağırlıklı olarak saadettir. Ama bu saadet nazarî ve amelî faziletleri içerecek ve aynı zamanda iman ve salih amel de içerecektir. Zaten bu dinin tercümesidir.
  • Farabi’nin Aristoteles’ten aldığı birikimin Gazali ile çok rahat bir biçimde İslam dünyasına tevarüs edilmesinin nedeni aynı ahlaki ilkelerin Kur’an-de mevcut olmasıdır.
  • Mesela adalet bir şeyi layık olduğu yere koymak anlamına gelir. Veya ifratla tefrit arasında orta yolu bulmak anlamındadır. Cömertlik saçıp savuranlar değildir ama elindekini hiç harcamamak da değildir. Fazilet dediğimiz özellik, o karakter çizgisi esasında ümmeten vasaten ifadesinin bir toplumda gerçekleşmesidir.
  • Ebu'l Hasen el Amiri'nin meşhur bir kitabı vardır, Kitabu's-Saâde ve İs'ad. Yani mutlu olma ve mutlu kılmak. Demek ki mutlu, akıllı, güçlü bir insan onu başkalarına taşıyor. Baba ise yavrularına taşır, aile komşulara, komşular başkalarına taşıyacak ve böylece toplum bir bakıma o aydınlığı yayarak götürecektir.
  • Eğer bir insan saadeti kazanmışsa hele bir de ebedi saadeti kazanmışsa en değerli şeye erişmiş demektir.