İslâm Düşüncesinde Usûl ve Metodoloji
“Tefekkür, aklın ibadetidir.”
İslâm ilim geleneğinin en önemli kurucu kavramlarından biri olan tefekkür, aklın ibadetidir. Kalp ancak bu ibadetle hayat bulur. Bu ibadet; her nazarı ibret, her duyguyu basiret, her sözü hikmet, her ameli salih kılar. Her ibadetin bir usûlü, farzları, vacipleri, sünnetleri olduğu gibi tefekkür ibadetinin de bir usûlü vardır. Bu usûl çerçevesinde tefekkür mirasımız; Kur’an ve sünnetten yola çıkarak tefsir, fıkıh, kelam gibi dinî ilimleri ortaya çıkarıp emsalsiz bir ilmî müktesebatı doğurmuştur. Bu kaynaklardan hareketle kâinat üzerinde sarf edilen tefekkür gayreti tabiat ilimlerini doğurmuş, enfüsî âlemde gerçekleştirilen vahiy merkezli tefekkür ise psikoloji ve ahlâk gibi çeşitli ilimler yanında gönül dünyamıza zenginlik katan bir irfan geleneğine vücut vermiştir.
Dinin sabiteleri ile değişkenlerinin, aslî olan ile fer’î olanın, nassî ve vahyî olan ile kültürel olanın, âdet ile ibadetin, yerel olan ile evrensel olanın birbirine karıştığı günümüzde yeni bir çıkış, diriliş, inşa ve ihya için İslâm düşüncesinin ana damarlarının, ilkelerinin ve tarihinin yeniden okunması, tartışılması, karşılaştırılması ve yorumlanması bir zorunluluk arz etmektedir. Yeni bir medeniyetin var oluşu ve dirilişi öncelikle bu alanda hangi kaynakları esas alacağımızın ve bu kaynaklar ile nasıl bir ilişki kuracağımızın usûl ve metodolojisini ortaya koymakla mümkündür. Çünkü İslâm düşünce tarihi bir bütün olarak birbirine bağlıdır ve İslâm medeniyet tasavvurunun oluşması da ancak bize ulaşan geleneksel mirası etkin bir şekilde okuyup doğru anlamlandırmamız ile mümkündür.
İslâm düşünce birikiminin iç bütünlüğü, tutarlılığı ve sürekliliği göz önünde bulundurularak farklı İslâm ekollerinin ortak zeminlerinin tespit edilmesi, sahih bir düşüncenin ortaya çıkması için hayatî derecede önem arz etmektedir.