İSLÂM DÜŞÜNCE ENSTİTÜSÜ, DEPREMİN MANEVİ YARALARINI SARIYOR!
Toplumsal psikolojinin güçlendirilmesine yönelik bir dizi panel ve ders serisi düzenliyor.
6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 9 saat arayla meydana gelen ve 1o ilimizde yaklaşık 15 milyonu insanımızı doğrudan etkileyen deprem ile ülkemiz son asırda benzeri görülmemiş maddi hasar ve manevi tahribat ile karşı karşıya kaldı. Önümüzdeki süreçte depreme doğrudan maruz kalan insanımız başta olmak üzere millet olarak bizleri teorisi henüz yazılmamış büyük bir travmalar fırtınası bekliyor. Bu travmaların toplumsal kaosa sebep vermemesi adına Enstitümüz “Depremin Manevi Yaralarını Sarmak” başlığı altında iki ayaklı bir proje başlattı:
Projenin ilk ayağında Zoom ve YouTube üzerinden alanın uzmanları tarafından bir dizi seminer ve konferanslar gerçekleştirilmesi, başta afetten etkilenen depremzedeler olmak üzere, bölgeye manevi ve psikolojik destek vermesi planlanan görevlilere yönelik olarak konuya dair ortak akıl oluşturma amacıyla uzun soluklu bir dizi bilimsel çalışma yapılması hedeflenmektedir.
İkinci ayağında ise Enstitü Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından aynı başlık altında yapılacak müstakil YouTube dersleri ile toplumsal düzeyde manevi yaralarımızı sarmaya katkı sunulması planlanmaktadır.
İDE’NİN DEPREMİN MANEVİ YARALARINI SARMA PROJESİ BAŞLADI
Paneller serisinin ilkinde “Deprem ve Manevi İlkyardım” ele alındı.
Maraş depreminin ardından toplumsal düzeyde yaşanması beklenen travmalar fırtınasını dindirmek ve doğru yönetmek adına Enstitümüz tarafından başlatılan “Depremin Manevi Yaralarını Sarmak” başlıklı projenin paneller serisinin ilki, Depremin Manevi Yaralarını Sarmak: “Deprem ve Manevi İlkyardım” başlığıyla 13 Şubat 2023’te alanının saygın ve uzman isimlerinin katılımıyla online olarak gerçekleştirildi. Yoğun talep nedeniyle çoklu online platformu üzerinden yapılan canlı yayın, beş bine yakın insan tarafından ilgiyle izlendi.
Prof. Dr. Mehmet Görmez’in moderatörlüğündeki panelde Prof. Dr. Kemal Sayar, Prof. Dr. Erol Göka, Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Dinç, deprem sonucu yaşadığımız toplumsal travma ve trajedilerin nasıl giderilebileceğine dair birtakım reçeteler sundu.
***
Prof. Dr. Mehmet Görmez, yaptığı açılış konuşmasında “Keşke olmasaydı diye dövünmek yerine, “bana düşen ne?” sorusunu sorarak, onarıcı ve umut verici bir tavır içerisinde olmamız gerektiğinin altını çizdi. Depreme maruz kalan vatandaşlarımızın gönüllerinin naz makamında olduğuna işaret etti, onlara karşı her zamankinden daha merhametli olmamız gerektiğine dikkat çekti. Hasarın maddi boyutunun bir şekilde giderileceğini ifade eden Görmez, manevi boyutunun da ihmal edilemeyecek derecede önemli olduğunu belirtti, manevi tahribatın giderilmesine yönelik çalışmaların önemini vurguladı.
***
İlk sözü, depremin ilk günlerinde bölgede inceleme ve gözlemlerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Dinç aldı. İçinden geçtiğimiz bu zor süreçte, insanların kimi zaman dayanıklılığının azalabileceği, duygularını kontrol edemedikleri travmatik belirtiler gösterebileceğini ifade eden Dinç, afetin boyutunu bilmenin, insanların suçluluk hissini azaltabileceğini, bizim de onlara daha hoşgörülü yaklaşmamızı kolaylaştıracağını söyledi.
Depremden doğrudan etkilenen vatandaşları sıklıkla dinlemenin, onlara duygularını ifade etmek için fırsat vermenin, fiziksel temasın da önemine değindi.
Kaybın çok büyük olduğunu, insanların geleceğe dair huzursuzluk yaşadıklarını, bu nedenle sakin kalıp onlara güven vermemiz, ümit aşılamamız gerektiğini söyledi. Bilhassa sahada görev yapacak uzmanların sinirlerini aldırmışçasına hoşgörülü olmaları gerektiğini ifade etti.
Depremzedelere, kendilerini iyi hissediyorlarsa fiziksel aktivitelere katılabilmeleri için ortam hazırlamanın da çok önemli olduğunu söyledi. Psikolojileri müsait değilse depremzede durumuna düşüp yük olmamak için bölgeye yardıma gitme konusunda temkinli karar vermenin önemini vurguladı.
Dinç, insanoğlunun belirsizlik dışında her zorluğa alışabildiğini, bu zorluğun da aşılabilmesi, bölgedeki insanların psikolojik dirençlerini kazanabilmeleri için en kısa zamanda insanların bundan sonraki yaşantılarına dair net açıklamalar içeren sürdürülebilir bir sistemin kurulması gerektiğini söyledi.
***
Prof. Dr. Erol Göka ise öncelikle söz konusu afete dair neler yapılacağına dair konuşmanın ve bu meseleyi gündemimizde tutmanın önemine işaret etti.
Matem ve travmaya özel olarak değinen Göka, bu kavramların akademide yer almadığını ve özellikle görmezden gelindiğini ancak bunlarla baş etmek için öncelikle bu kavramlarla barışmak gerektiğini vurguladı. Yaşadığımız felaketin çok büyük olduğunu ifade ederken, bu matem ve travmanın bir öfke seline yol açabileceğini, bunun da özellikle sosyal medyada dışa vurulacağını hatırlatarak, bu süreçte anlamsız, faydasız söylemlerden uzak durmak gerektiğini hatırlattı.
Depremden etkilenen vatandaşların yaşadıkları psikolojik çöküntüler sonucu ortaya çıkacak durumlara katlanmak gerektiğini ve hoşgörüden vazgeçmememiz gerektiğine dikkat çekti.
Bu dönemde afetzedelerde sık görülen psikolojik durumlardan birinin inkâr olduğunu vurgulayan Göka, bu duruma erkenden müdahale edilmediği takdirde, ileri düzeyde hastalıklara yol açabileceğini, bu nedenle cenazelerini görmek isteyenlere izin vermenin, defin işlemlerini İslami usullere göre yapmanın psikolojik travmalarla başa çıkmada hayatî rol oynadığını belirtti.
Travmanın, insanların ölüm tehlikesi içerecek biçimde ölümle yüz yüze gelmesi olarak da ifade edilebileceğini, bölgeye giden birçok kişinin de orada travmatize olduğunu, bu nedenle yaygın hafıza ya da uyku bozuklukları gözlemlendiğini söyleyen Göka, gördükleri karşısında yaşadıkları dehşet duygusunu üzerinden atamayan bireylerin psikolojik yardım almaları gerektiğini söyledi.
Afetlerde, kriz zamanlarında insanların üzerine düşeni gruplar halinde iş bölümü yaparak yerine getirdiği takdirde toplum, direncini muhafaza ediyor, demektir diyen Göka, toplumumuzda bunu görmenin çok umut verici olduğunu ifade etti.
***
Son konuşmacı Prof. Dr. Kemal Sayar da depremin büyüklüğünün göz ardı edilemeyeceğini ancak öncesinde aldığımız tedbirlerin ve meydana geldiğinde verdiğimiz tepkilerin önemli olduğunu söyledi. Bölgede çok büyük bir yıkımın olduğunu, sürecin çok uzun olacağını ve şu aşamada depremzedeleri dinlemenin, duygularını ifade etmelerine fırsat vermenin daha önemli olduğuna işaret etti.
Yasın sadece bir sevileni kaybetmek olmadığını; bir şehri, bir yaşantıyı, rutinleri kaybetmenin de yasa yol açabileceğini belirtti. Deprem gibi afetlerin, sanılanın aksine dünyanın güvenilir bir yer olmadığını ortaya koyması itibariyle büyük travmalara yol açabileceğini dile getirdi.
Dayanışma, inanç, yardımlaşma gibi olguların travmatik durumları aşmaya yardımcı olduğunu belirten Sayar, sağaltılamayan çaresizliğin öfkeye yol açtığını bu nedenle insanlara acılarını dindirebilecek fırsatlar sunmanın, yardımcı olmanın verdiği güven hissinin iyileşmeyi hızlandırdığını; birlik, beraberlik, kardeşlik duygusunun acıları sağaltmanın en etkili yolu olduğunu vurguladı.
Sayar, bu gibi afet zamanlarında bir günah keçisi seçilerek tüm öfkenin ona yöneltildiğini, sosyal mecralarda insanların çok kolay ayrıştığını ancak sahada bunun tam aksi bir durumun bizi karşıladığını hatırlattı; iyiyi, güzeli görmeye meyilli olmanın da iyileştirici rolüne vurgu yaptı. Sahada canını dişine takarak çalışan insanlara ve bu büyük millete, yaptığımız işlerle layık olalım, yaşadıklarımızdan yeni şeyler öğrenerek hayata devam edelim, dedi.
Sahada olan ve travmatize olmuş insanlarla çalışanlara da bazı uyarılarda bulunan Sayar, travması olan insana parmak uçlarınızda yürüyerek yaklaşın, destursuz iç âlemine dalmayın. O sizi buyur ettiği kadar, sessizce, ürkütmeden ihtiram halinde yaklaşmaya çalışın. Tehlike sinyallerini susturmaya gayret edin, mutlaka güvenlik ortamını sağlayın. Bir insanı hemen konuşmaya zorlamak, açık bir yarayı keskin bir aletle deşmeye benzer, ifadelerini kullandı.
Buhran zamanlarının, hayatı yeni bir bakışla görebileceğimiz zamanlar olduğunu, bize yeni bir fırsat da sunduğunu hatırlatan Sayar, geçmişin hatalarını tekrarlamadan, milletçe yeni bir atılım yapabileceğimizi vurguladı. “Buradan ne öğrenerek çıkacağız?” sorusunun toplumumuz için çok önemli olduğu vurgusuyla sözlerini tamamladı.
***
Panelin kapanış konuşmasında ise Mehmet Görmez, ilahiyatçıların, akademisyenlerin şairlerin, hikâye yazarlarının, edebiyatçıların iş birliği yaparak, depremin manevi yaralarını sarmak için gayret göstermesi gerektiğini, bu doğrultuda “Depremin Manevi Yaralarını Sarmak” başlığı altında konferans ve paneller serisi düzenlemeye devam edeceklerini söyledi.