Değer, Ahlâk ve Estetik
“Ahlâk ahkâmın aklıdır. ”
Bugün küresel ölçekte insanlığın yaşadığı bir anlam krizinden, onun da doğurduğu bir ahlâk krizinden söz etmek mümkündür. Ahlâk krizinin en büyük sebebi ise bir davranışı ahlâkî kılan değeri ve bu değerin veya değerlerin kaynağı konusundaki tartışmalardır. Değerler hiyerarşisini kaybetmek değerlerin kendisini kaybetmek kadar büyük yanlışları beraberinde getirmiştir. Bundan daha vahimi değerlerin yer değiştirmesi; iyinin kötü, kötünün iyi addedilmesi; çirkin ile güzelin, fayda ile zararın, hak ile batılın birbirinin yerine geçmesidir. Maalesef, mekârim-i ahlâkı tamamlamak üzere gönderilen bir Peygamber’in ümmeti de bugün, bu ahlâk ve anlam krizinden nasibini almıştır. Siyasetin, hukukun, bilimin ve sanatın dinden kopması, ahlâkın dinden ayrılması kadar dine zarar vermemiştir. Zira ahlâkın dinden ayrılması, dinin kendisinin ayrılması manasına gelmektedir.
Gayr-i ahlâkî davranışlara dinden mesnet bulunmaya çalışılması, fıkhın ahlâktan tecrit edilmesi, ibadetlerin ahlâkî gayelerden uzaklaştırılarak şekle indirgenmesi ve netice itibarıyla çağdaş dindarlığın bir ahlâk üretememesi müminler topluluğu için en büyük musibet olmuştur.
Ahlâkın bir parçası ve tamamlayıcısı olan estetik de İslâmî bakış açısıyla ele almadığımız konulardan biridir. Oysa doğruluk insanları adalete, iyilik ahlâka götürürken, güzellik de estetiğe götürür. Estetik, dilin ve metinlerin sınırını aşarak ortaya koyduğumuz bir manadır. İslâm’ın ifade ettiği büyük mana bir dile, bir kültüre ve bir metne hapsedilemez. Zira o ebedî ve ezelî bir hakikattir. Bu mana ve hakikat sadece göze, kulağa değil, ruha da hitap eder. Ruha hitap eden bu mananın adı cemaldir. Bu cemalin ifadeleri sadece hat, tezhip, mimarî, edebî eserler değildir; topyekûn bir varlık âlemidir ve bu bütün varlık âlemi Allah’ın cemal sıfatının tezahürleridir. Cemal,
İslâm’da estetiğin temel konusudur. İslâm’da sadece imandan ahlâka, ahlâktan estetiğe gidilmez. Bazen estetikten ortak bir ahlâka,ahlâktan imana gidilebilir.
Ayrıca İslâm’da estetik, güzelliğin kutsal ve aşkınla olan ilişkisini ele alan bir ilimdir. Belirli bir zaman, mekân ve kültürle sınırlı değildir. Estetik, sadece yaratılışın anlamını değil, güzelliğini de kavramaktır; afakî ve enfüsî ayetleri doğru okumaktır. Göğe sadece gök olarak değil, kök olarak ve sema olarak bakmaktır. Yıldızları sadece gök cisimleri olarak değil, âlemin ziyneti olarak görmektir. Tevhid inancının hayat felsefesi olan vahdette kesreti görme, kesrette vahdeti bulma anlayışı, en iyi sanatla ifade edilmiştir. Bu açıdan estetik, sanatı insana Allah’ın cemal sıfatlarını anlatan bir zikir olarak okumayı öğretir.
Estetik, duyguları terbiye eden bir ilimdir; güzel nesnelerden alınan bir haz veya keyif değil, bir ruh terbiyesidir. Buna rağmen İslâm usûl geleneğinde estetiğin, güzelliğin, zaruriyyat, haciyyat, tahsiniyyat tasnifinde üçüncü sırada yer alması, olsa da olur olmasa da olur kabilinden mendub ve müstehablar arasında zikredilmesi kabul edilemez. Zira tahsiniyyat, haciyyatın da zaruriyyatın da tamamlayıcısıdır. “Bir vacip, ancak bir şeyle tamamlanıyorsa o da vaciptir.” usûl kaidesince tahsiniyyatı, usûlün aslî bir meselesi olarak okumak ve anlamak gerekir.
İslâm Düşünce Enstitüsü, ahlâktan uzak üretilen bir bilginin, etikten ve estetikten yoksun gelişen bir bakışın insanlığa umut ve huzur getiremeyeceği düşüncesinden hareketle ilim-amel birlikteliğinin en temel göstergesi olan ahlâkı, teorik ve pratik boyutlarıyla yeniden ele alarak ahlâk ve hikmet yüklü ilim anlayışına vücut vermek istemektedir. Bu nedenle değer, ahlâk ve estetik başlıklarına özel bir önem atfetmekte, hem araştırmalarında hem de seminer programlarında bu hususları öncelemektedir.