DİN EĞİTİMİ RAPORU
RAPOR ÖZETİ
- Din eğitimi ve öğretimi; insanın anlam arayışına en doğru cevabı veren, kişinin kendi varlığını, inancını, hayatını, içinde yaşadığı dünyayı, ölümü ve ölüm ötesini anlamlandırmasına yardımcı olan bir eğitimdir. Bu eğitim, insanın iyiyi, doğruyu, güzeli tespit etmesine, kendisi, yaratıcısı, ailesi ve toplumuyla iyi ilişkiler geliştirmesine, aşkın metafizik değerlerle birlikte ahlak, erdem ve fazileti bulmasına ve yaşamasına rehberlik eder. Ayrıca milletimizi millet kılan, ona tarih sahnesinde süreklilik kazandıran ortak tarih, kültür ve medeniyetimizin doğru anlaşılmasına yardımcı olur. Bu açıdan insanın benliğini, kişiliğini ve kimliğini inşa etmesini sağlayan diğer eğitim süreçlerinden ayrı düşünülemez. Nitekim din eğitimi, insanın diğer bütün eğitim süreçlerini tamamlayan insan bilimleri, sosyal bilimler hatta fizik ve metafizik arasında ilişki kuracak şekilde tabii bilimlerde derinleşmek isteyen, bilgiye ve varlığa bir bütün olarak bakmamızı sağlayan bir eğitim ve bilgilenme sürecidir. İnsanların dinî bir hayatı seçip seçmemeleri, yaşayıp yaşamamaları, elbette kendi tercihlerine bırakılmalıdır. Ancak bir insanın içine doğduğu dinin temel bilgilerine sahip olması, beraber yaşadığı toplumun inanç değerlerini tanıması, dinî pratiklerini öğrenmesi toplumsal barış açısından önem arz etmektedir. Bu da ancak sağlıklı bir din eğitimiyle gerçekleştirilebilir.
- Bütün bu amaçlar dikkate alındığında ülkemizde yürütülen din eğitimi/öğretiminin yeniden yapılandırılması bir zorunluluk arz etmektedir. Din eğitimi, insanların, özellikle gençlerin anlam arayışına rehberlik edebilecek mahiyette anlam, ahlak ve değer üretebilen bir içeriğe kavuşturulmalıdır. Din eğitimini yeniden yapılandırmak için öncelikle “Nasıl bir insan, nasıl bir toplum, nasıl bir gelecek tasavvur ediyoruz?” sorularının cevabı verilmeli; medeniyetimizin insan, toplum ve gelecek tasavvuru, bütün yönleriyle ortaya konulmalıdır. Ayrıca din-devlet-toplum ilişkileri sağlıklı bir zemine kavuşturulmalıdır. Bunların yanı sıra din eğitimini yeniden yapılandırırken başta dijitalleşmeyle birlikte modern zamanlarda hızını ve etkisini artıran toplumsal değişim ve dönüşümler, bütün yönleriyle dikkate alınmalıdır.
- Yaşanan birçok krizde, siyasi inkıtaların yaşandığı çeşitli dönüm noktalarında din eğitimi resmî ve gayriresmî boyutlarıyla sürekli olarak gündeme gelmiş ve siyasetin yeniden yapılandırılması süreçlerinde en önemli araçlardan biri olmuştur. Bütün bunların sonucu olarak din eğitimi, reaksiyoner bir yaklaşımla tanzim edilmekten kurtulamamıştır. Genelde eğitim kurumlarımız, özelde din eğitimi müesseseleri amaç, içerik ve işlev açısından hâlâ sağlam bir eksene oturabilmiş değildir. Son yirmi yılda din-devlet-toplum ilişkilerini normalleştirme azminde olan ve devletin dinle ilgili kadim çekincelerinden kaynaklı atmosferi ortadan kaldırma çabası içinde olan bir siyaset iktidar olduğu hâlde atılan pek çok müspet adıma rağmen yasak dönemlerin ürünü olarak ortaya çıkan, ara dönemlerin palyatif tedbiri olarak zuhur eden anlayış ve müesseselerde herhangi bir köklü değişikliğe gidilmemiştir. Yapılan birtakım değişikliklerse bu yeni dönemin parametrelerine uygun olarak meselelerin özüne dair kritik dokunuşlar olmaktan uzaktır. Bu durum, farklı ideolojik ve siyasi eğilimlerin, dine bakışta ve din eğitimini sil baştan yeniden tanziminde devleti, her daim tarihten gelen reaksiyoner-güvenlikçi radikal sapmalara açık hâlde bırakmaktadır. Bugün dine dair ilgi ve yakınlığın bizatihi kamu tarafından üretilip yönlendirilmesi gerçeği, bu hakikati değiştirmemektedir.
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini hariç tuttuğumuzda, birbirine inanç değerleriyle bağlı milletimizin kahir ekseriyeti, yaklaşık %80’i herhangi bir örgün din eğitimi almamaktadır. Zira okul öncesi dâhil ilkokul 4. sınıfa kadar herhangi bir din eğitimi mevcut değildir. Bu, aynı zamanda bir öğrencinin 10-11 yaşlarına kadar -ailesinin bireysel çabası veya yaygın din eğitimi kursları hariç- örgün bir din eğitimi almadığı anlamına gelmektedir. İlkokul 4. sınıftan lise son sınıfa kadar zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi, adından da anlaşıldığı gibi bir din eğitimini değil; dini, bir kültür, ahlakı, bir bilgi olarak vermeyi hedeflemekte ve gençlerin dine dair yeni sorularına ve itirazlarına cevap verememektedir. Liseden sonra, üniversite eğitimi içinde birer ihtisas kurumu olan İlahiyat Fakülteleri dışında herhangi bir din eğitimi müfredatı mevcut değildir.
- Bilhassa din eğitiminin bir güvenlik sorununa dönüştüğü coğrafyamızda İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerinin önemi izahtan varestedir. Ancak kurumsallaşmış bu din eğitimi müesseseleri milletimizin sadece %15 civarında belirli bir kesimine hitap edebilmektedir. Hâlbuki okul öncesi eğitimden yükseköğretime kadar eğitim/öğretim kademelerinin tamamını kapsayacak bir devamlılıkta; kitle tahkimi yapmadan bütün toplumu kucaklayan, bütünleştiren, herkesin aidiyet hissettiği bir eğitim anlayışına ve felsefesine sahip, bütün öğrencilerin dinî, manevi, ahlakî ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir din eğitimine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle ilköğretim 1, 2 ve 3. sınıflarda zorunlu bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi yerine bu seviyedeki din eğitimi ihtiyacının Hayat Bilgisi dersiyle, yükseköğretimdeyse Din-Kültür İlişkisi, Din ve Medeniyet, İslam’a Giriş, Çağdaş İnanç Akımları, İnanç Turizmi, İslam Bilim Tarihi, Etik ve Estetik gibi seçimlik havuz dersleri konulması ve İlahiyat Fakültelerinde diğer fakülte öğrencilerine açık derslerin ihdasıyla karşılanması mümkündür. Bu formül din eğitimini hem toplumun tüm kesimlerine ulaşması hem de genel eğitimin merkezine taşıması bakımından makul bir çözümdür.
- Genel eğitim felsefemizin temel karakteri, madde-mana, din-bilim, din-akıl ayırımı üzerine bina edilen seküler pozitivist bir yapıya sahiptir. Bu yapı dine ait bilgi dünyasını (İlahiyat), bilim olarak dahi kabul etmediği için din eğitimi ile genel eğitim arasında kurumsal ve kuramsal bir kopukluk yaşanmaktadır. Bu kopukluk nedeniyle bugün Türk üniversitesi ve akademyasının mevcut hâliyle, uluslararası düzen içinde bir şekilde bulunmak dışında bir özünden, ana fikrinden ve ruhundan söz etmek oldukça zordur. Genel eğitim sisteminin, ulusal ve uluslararası düzeyde kendine özgü bir karakter kazanabilmesi için din eğitimiyle ilişkisi yeniden gözden geçirilmeli ve aralarındaki kurumsal ve kuramsal kopukluk giderilmelidir.
- Bugün, din eğitiminin yeniden yapılandırılmasında, yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu yeni paradigmada her ünite; günümüz insanının sorunlarına rehberlik etmeyi, dinin her hükmünü bugüne bakan hikmetiyle anlatabilmeyi ve dinî bilginin ahlaka dönüşmesini sağlamayı esas alan bir yapıda olmalıdır.
Yeniden yapılandırılacak din eğitimi/öğretiminde din-insan, din-dünya, din-akıl, din-bilim, din-kültür, din-ahlak, Allah-insan ilişkisi gibi gençlerin sorgulamalarının yoğunlaştığı bu alanların temellendirilme biçimi, bizi kuşatan meydan okumalar dikkate alınarak Kur’an ve Sünnet ışığında yeniden ele alınmalıdır. Din eğitimi/öğretimi, sadece ilmihâl bilgileriyle yetinmeden bu ilişkileri en güzel biçimde kurabilecek ve bu alanlardaki ilke birliğini yakalayabilecek bir içeriğe kavuşturulmalıdır.
- Kurumsallaşmış din eğitimi müesseselerini bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bugün hem örgün ve yaygın din eğitiminde hem de ulusal ve uluslararası din hizmetlerinde süreklilik arz eden döngüsel bir zayıflama ve ciddi bir nitelik kaybıyla karşı karşıyayız. Günümüzde MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından İmam Hatiplerde yaşanan sorunların çözümüne yönelik atılan takdire şayan bazı adımlar da bunu önleyememiştir. İmam Hatip Liselerinde bilhassa meslek dersleri ve destekleyici mahiyette Arapça öğretimindeki zayıflama, aralarında öğrenci ve kadro akışı bulunan İlahiyat Fakültelerindeki zayıflamayı beraberinde getirmektedir. İlahiyat Fakültelerindeki zayıflamaysa hem Millî Eğitim’deki örgün din eğitiminin hem de Diyanet İşleri Başkanlığındaki yaygın din eğitiminin ve din hizmetlerinin zayıflamasına yol açmaktadır. Giriş şartları düşük tutulan ve binlerce kişiye uzaktan eğitimle fakülte mezunu olma imkânı veren İLİTAM programının devreye girmesi, bu döngüsel zayıflamayı daha da hızlandırmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı, bu eksikliği hizmet içi eğitim programlarıyla gidermeye çalışmaktadır. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından İmam Hatiplerde yaşanan sorunların çözümüne yönelik atılan takdire şayan bazı adımlar da bunu önleyememiştir. Netice itibarıyla din eğitimi/öğretiminde her zayıf halka birbiriyle ilişkili olarak öncesindeki ve sonrasındaki halkayı zayıflatmakta, âdeta domino etkisi oluşturmaktadır. Bir an önce önlemler alınmadığı takdirde nicelik arttıkça döngüsel zayıflama ve nitelik kaybı kaçınılmaz şekilde devam edecektir.
- Bu döngüsel zayıflamayı ortadan kaldırmak için ilk önce İmam Hatip Liselerinin kuruluş hissiyatı içinde şekillenen tedrisatının günümüzde yeni bir değerlendirmesini yapmak aciliyet kesp etmektedir. Bu müesseselerin, ülkemizin tüm insanlarına hitap edecek şekilde daha geniş kitleleri içine alan bir formda eğitim vermeye devam etmesi gerekmektedir. İmam Hatiplerde hâlihazırda uygulanan program çeşitliliğinde sadeleştirmeye gidilerek “Fen ve Sosyal Bilimler, Temel İslam Bilimleri ve Uluslararası İmam Hatip Liseleri” olmak üzere üç temel programa geçilmelidir. Uygulanmakta olan Fen ve Sosyal Bilimler programı, çocuklarının hem inanç değerlerini en iyi şekilde öğrenmesini isteyen hem de ilahiyat dışında diğer fakültelere gitmesini arzu eden ailelerin taleplerine cevap verebilecek şekilde sürdürülmelidir. Yeni ihdas edilecek olan Temel İslam Bilimleri programıysa fen ve sosyal bilimleri azaltılmadan İlahiyat Fakültelerine hazırlayıcı mahiyette ağırlığını İslami ilimlerin oluşturduğu bir müfredata sahip olmalıdır. Her ilde hatta büyük ilçelerde bu programı içeren asgari bir tane İmam Hatip Lisesi bulunmalıdır. Uluslararası İmam Hatip Lisesi programı da Orta Asya ve Balkanlar başta olmak üzere Gönül Coğrafyamıza, İslam dünyasına ve yurtdışındaki millet varlığımızın çocuklarına hitap edecek şekilde geliştirilmeye devam edilmelidir. Bugün sayıları 14’ü bulan bu İmam Hatip Liseleri ulusal düzeyde uygulanan müfredat yerine öğrencilerin içinden geldikleri dünyayı dikkate alan esnek bir müfredata kavuşturulmalıdır. Müfredat bütünlüğü açısından yabancı dil programları da bu çatı altında toplanmalıdır. Yabancı dil eğitiminde kullanılan kitaplar yoğun bir şekilde o dilin kültürünü de empoze ettiği için bu okulların amaç ve müfredatına uygun içerikli kitap ve materyaller hazırlanmalıdır.
- İlk ve orta öğretim kademelerinde 2012-2013 öğretim yılında uygulanmaya başlanan Kur’an-ı Kerim, Siyer-i Nebi ve Temel Dinî Bilgiler gibi seçmeli dersler, önemli bir boşluğu doldurmakla birlikte her yaştan çocuk ve gencin seçmesini özendirecek bir hedefi yakalayamamıştır. Derslerin ortaokul seviyesinde ilk sınıflarda %20 civarındaki seçilme oranının son sınıflarda %7-8’e düşmesi, lise seviyesindeki %30 civarındaki seçilme oranının ise son sınıflarda %2-3’e gerilemesi, yalnızca sınav kaygısıyla izah edilemez. Seçmeli din derslerinde eğitim boyutunu öne çıkaran bir yöntemin daha çok benimsenmesi ve üslup farklılığının azami ölçüde giderilmesi, uygulamalı din eğitimine ihtiyacı olan farklı geniş kitlelere ulaşmasını ve bu derslerin istenen vasatı yakalayabilmesini sağlayacaktır. Hâlihazırda sahadaki tatbikatı, idarecilerin inisiyatifine bırakılan bu derslerin, birtakım kişisel saiklerle açtırılmaması veya seçiminin zorunlu tutulması gibi istenmeyen durumların önlenmesi amacıyla, genel eğitim sistemi içindeki seçmeli derslere oranla alt ve üst seçme kriteri getirilmelidir.
- Ülkemizdeki yüksek din öğretimi (İlahiyat/İslami İlimler Fakülteleri), her biri ayrı bir uzmanlık gerektiren, farklı eğitim süreçlerini icap ettiren toplumsal beklenti ve kurumsal ihtiyaçları tek müfredatla karşılamaya çalışmaktadır. Açıkça ifade etmek gerekir ki mevcut müfredatla bugün İlahiyat Fakülteleri ne imam, vaiz, müftü ne de âlim veya ilahiyatçı ihtiyacını tam olarak karşılayamamaktadır. Öğretmenlik konusunda da durum pek farklı değildir. Bu soruna yol açan tek tip müfredat yerine İslam dünyasında olduğu gibi yüksek din öğretiminde müstakil bir ihtisaslaşmaya gidilebilir. Bu durumda; Diyanet İşleri Başkanlığının istihdamını dikkate alan İslami İlimler Fakülteleri, Millî Eğitim Bakanlığının ihtiyacını dikkate alan İlahiyat Fakülteleri, İslam dünyasının ihtiyacını dikkate alan Uluslararası İlahiyat Fakülteleri şeklinde üç temel programa geçilebilir. Müstakil üç temel programa gitmek mümkün olmadığı takdirde İlahiyat Fakülteleri mutlaka 3+2 ihtisas sistemine geçmelidir. Yani ilk üç yılda müşterek müfredat, son iki yıldaysa İslam Bilimleri, Din Eğitimi ve Din Hizmetleri olmak üzere üç ihtisas alanına ilişkin farklı müfredatlar uygulanmalı; fark dersleri vermek kaydıyla her öğrenciye çift ihtisas/yan dal imkânı tanınmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığı öğretmenlik için Din Eğitimi bölümü mezunu olma kriteri istemeli; Diyanet İşleri Başkanlığı, Din Hizmetleri bölümü mezunu olma şartı getirmelidir. Şayet bu da mümkün olmazsa, DİB ve MEB istihdamına yönelik özel bir müfredat doğrultusunda tezsiz yüksek lisans yapmaları sağlanmalıdır. İlahiyat Fakültelerinin sayısının 115’e yükseldiği günümüzde artık, mümkün mertebe fakülte mezunlarının istihdam edilmesi, ihtiyaca binaen İHL mezunlarının istihdam edilmesi halinde ise bir an evvel ön lisans veya lisans mezunu olmaları teşvik edilmelidir.
- Son yıllarda her üniversiteye bir İlahiyat Fakültesi düşüncesiyle hareket edilmesi sonucu bugün İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerinin sayısı 115’e ulaşmıştır. Ancak fakülte-hoca-öğrenci tanzimindeki aksaklıklar, bir taraftan akademik süreçlerini tamamlamış hocaların köklü fakültelere yığılmasına sebep olurken diğer taraftan akademik sürecin henüz başında olan çok sayıdaki hocaların da yeni açılan fakültelerde yoğunlaşmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle acilen, köklü fakültelerdeki hocaların yeni açılan İlahiyat Fakültelerinde ders vermesini sağlayacak adımlar atılmalıdır. Ayrıca kadrosunu tamamlamamış fakültelerde ikinci öğretime, İLİTAM ve lisansüstü eğitime son verilmelidir.
- Giriş şartları son derece zayıf tutulan ve uzaktan eğitimle ilahiyat diploması kazandıran İLİTAM programının son yıllarda örgün din eğitiminin alternatifi olma konumuna yükselmesi, yüksek din öğretimini hızla zayıflatmaktadır. 2020 kontenjanlarında bu programın, İlahiyata oranla %40 gibi bir seviyeye ulaşması, gelinen noktayı gözler önüne sermektedir. Yüksek din öğretimi alanı eğitim öğretim sürecinin gerekleri itibarıyla açık öğretim yoluyla eğitim yapılamayan diğer alanlar gibi değerlendirilmeli ve İLİTAM programına örgün İlahiyat Fakültelerinin diplomalarına denk diploma verilmemelidir. Eğer bu mümkün değilse en azından giriş şartları yüksek tutulmalı ve ilahiyat dışında kendisini çok iyi yetiştiren sınırlı sayıda öğrencilere açılmalıdır. Yahut yaygın din eğitimi sertifikası veren bir program olarak sürdürülmelidir.
- Bilhassa Orta Asya ve Balkanlarda bulunan soydaş ve dindaşlarımızla Avrupa’daki millet varlığımız başta olmak üzere İslam dünyasından gelen taleplerin karşılanacağı ve bu coğrafyalarda hizmet edecek ülkemiz insanlarına eğitim verebilecek esnek bir müfredata sahip Uluslararası İlahiyat Fakülteleri kurulmalıdır.
Ayrıca İlahiyat sahasında kayda değer birikime sahip olan Türkiye’nin, ulusal-uluslararası yetkin ilim insanlarından müteşekkil güçlü bir akademik kadro rehberliğinde, yüksek din öğretimi konusunda İslam dünyasının taleplerine karşılık verebileceği küresel ölçekte bir Uluslararası İslam Üniversitesi kurulmalıdır. İlerleyen süreçte din eğitimi ve hizmetlerindeki akademik süreçler, bu üniversiteyle ilişkilendirilmelidir.
- Cumhuriyet döneminde üretilen dinî bilginin kahir ekseriyetinin, bir görüşe göre %80’inin yüksek din öğretimi kurumlarınca üretildiği erbabının malumudur. İlahiyat Fakülteleri, Cumhuriyet döneminde temel İslam ilimlerini felsefe ve sosyal bilimlerle birleştirerek yeniden kurmuştur. Ayrıca bu kurumlar, alfabenin değişmesine rağmen Osmanlıca, Çağatayca, Uygurca gibi dillerde üretilen dinî bilgiyle kurduğu bağlarla tarihimize, kültürümüze ve medeniyetimize süreklilik kazandırmıştır. Ancak yüksek din öğretiminde son yıllarda kitap, tez ve makale gibi bilimsel çalışmaların kalitesinin gittikçe zayıfladığı gözlenmektedir. Yer yer zengin içerikler görülmekle birlikte bu içerikler de külli manada bir gaye taşımamaktadır. Zira bu konuda herhangi bir yol haritası mevcut değildir. Ayrıca ilahiyat alanında, dil faktörü sebebiyle derin bir evrenselleşme problemi yaşanmakta; Arapça ve İngilizce konuşan dünyalara hitap edilememektedir. Öncelikle bilimsel çalışma konularının belirlenecek ihtiyaç ve hedefler doğrultusunda seçilmesine yönelik teşvik/tedbir mekanizmaları kurulmalıdır. Yüksek lisans ve doktora kıstasları çıtası yükseltilmeli ve lisansüstü eğitim, bu seviyedeki akademik çalışmalara rehberlik yapacak ve bu çalışmaları evrenselleştirecek bilimsel birikime ve imkâna sahip köklü üniversiteler/fakülteler marifetiyle yürütülmelidir.
- Eğitim mekanizmasının en önemli ve etkin unsuru öğretmendir. Bu nedenle “İyi öğrenci nasıl yetiştirilir?”den önce “İyi öğretmen nasıl yetiştirilir?” meselesine odaklanmak gerekir. Öncelikle öğretmen yetiştiren Eğitim Fakülteleri yeniden ele alınmalı; tüm bölümlerin müfredatı gözden geçirilmelidir. Sadece din dersi öğretmenlerinin değil, diğer alanlardaki her öğretmenin de hayatın ayrılmaz bir parçası olan din konusunda temel bilgileri bu ülkenin tüm çocuklarına her seviyeden verebilecek bir donanımda olması sağlanmalıdır.
- Günümüzde okul öncesinde herhangi bir örgün din eğitimi mevcut değildir. Gerek Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gerekse Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilen okul öncesi eğitimde din ve ahlak eğitimine ilişkin yeterli bir içerik bulunmadığından, hal-i hazırdaki 4-6 yaş arası yaygın din eğitimiyle bu ihtiyacın karşılanması mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla hem Diyanet İşleri Başkanlığının verdiği eğitimin kanunlarla muhkemleştirilmesi, hem de millî eğitim mevzuatında okul öncesinde din ve ahlak eğitiminin verilmesine imkân sağlanması gerekmektedir. Karakter gelişiminin önemli dönemlerinden biri olan okul öncesinde, çocuk gelişimi, psikoloji ve ilahiyat gibi ilgili alanların mütehassıslarınca hazırlanacak bir müfredat, disiplinler arası yetkinliğe sahip okul öncesi öğretmenler tarafından verilmelidir.
- Son yıllarda yaygınlık kazanan değerler eğitimiyle yetiştirilmek istenen insana ilişkin hedefler, 2018 yılından itibaren uygulamaya konulan “kök değerler” üzerinden somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Ancak değer üreten bir iklimi oluşturma imkânından yoksun, kişisel gelişim mantığına hapsolmuş bir değerler eğitiminin, değer-ahlak üreten bir dindarlığı tesisi mümkün değildir. Değerler eğitimi, din öğretimine alternatif bir konuma getirilmeden bu eğitime derinlik kazandıracak, din-değer-ahlak bütünlüğünü sağlayacak, değer ve ahlak üreten inanca dayalı bir içeriğe kavuşturulmalıdır.
- Bugün büyük bir hızla değişen dönüşen çağdaş dünyada çocuklardan gençlere, yaşlılardan engellilere, hastalardan madde bağımlılarına, mahkumlardan sevgi evlerine kadar toplumun tüm kesimlerine hitap edebilecek çeşitlilikte bir yaygın din eğitiminin gerekliliği öne çıkmaktadır. Ancak hâlihazırdaki din eğitimi, Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaçlarıyla uyumlu değildir. Ayrıca modern zamanlarda manevi bakım ve dinî rehberlik hizmetleri, ihtisas seviyesinde bir bilgi ve tecrübe birikimini gerektirmektedir. Bu nedenlerle Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 sonrası yöneldiği yaygın din eğitimi hizmetlerini, toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde yerine getirmede güçlük çekmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, 2010’da çıkan teşkilat kanunu kapsamında yaygın din eğitimini, toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde yerine getirmek için kurumsal düzeyde yapılan düzenlemelerle istenen seviyede bir netice elde edilememiştir. Bu güçlüklerin aşılabilmesi, ancak yukarıda zikredilen kurumsal ihtiyaçlara cevap verebilecek üç temel programla mümkündür.
- Günümüzde Diyanet İşleri Başkanlığının insan kaynağı bakımından kurumsal ihtiyaçlarına cevap veremeyen İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerine bağımlı olması, asli fonksiyonlarını ve yaygın din hizmetlerini yerine getirmesinde güçlüklerle karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ulusal-uluslararası yetkin ilim adamlarından müteşekkil güçlü bir akademik kadro rehberliğinde ilmî yeterliliğe sahip, dini temsil ve manevi rehberlik yapabilecek, bilgisiyle görgüsüyle, ahlakıyla örnek olabilecek hassaten yurtdışında dinî diplomasiyi kullanabilecek nitelikte yurt içinde ve yurt dışındaki hizmetlerini tam manasıyla yerine getirmesini sağlayacak Diyanet’in Enderun’u diyebileceğimiz bir Diyanet Akademisi kurulmalıdır. Ancak bu akademi, hizmet içi eğitim görevini yerine getiren Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yerine ikame edilmemelidir.
- Toplumda dinî hayatın kazandığı zenginliği ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sivil din eğitimi realitesini göz önünde bulundurduğumuzda sadece resmî düzeyde yürütülen örgün ve yaygın din eğitimini düzenlemek yetmez. Bilhassa gönüllü kuruluşlar ve STK’larda, vakıf ve derneklerde, öğrenci evlerinde, pansiyon ve yurtlarda, ailelerde, evlerde, mahallelerde, kitle iletişim araçlarında, yazılı ve görsel basında, sosyal medyada insanlara nasıl bir din anlatıldığını ve hangi metotlarla öğretildiğini yeniden ele almak durumundayız. Çünkü bütün bu mecralarda anlatılan dinle okullarda verilen din eğitiminin çıktıları arasında var olan uçurum, zaman zaman din eğitiminin bütün süreçlerini pek çok açıdan anlamsızlaştırmaktadır. Bu nedenle dinin açık hakikatlerini istismar eden kişi eksenli yanlış din söylemleri ve yanlış din eğitimi, kişisel özgürlüklere müdahale etmeden ilmî ve akademik denetime tabi tutulmalıdır.
- Bu raporda yer verilmemekle birlikte, ulusal düzeyde yapılacak çalışmalarda, Türkiye’de İslam içi farklı inanç topluluklarının ve İslam dışı dinî azınlıkların din eğitimi konusunun da büyük bir ihtimamla yeniden ele alınması elzem görünmektedir.
- Her seviyeden din eğitimine/hizmetlerine ilişkin atılacak adımlar, akademik özgürlüğü zedelemeyecek şekilde başta fakülteler olmak üzere ülkemizin yetiştirdiği değerli ilim adamlarından oluşturulacak bir yüksek istişare kurulu tarafından atılmalıdır. Türkiye’nin yüz yıllık tecrübesini temsil eden bütün kurumların katılımıyla bir Din Eğitimi Şurası düzenlenerek; kısa, orta ve uzun vadede atılacak bütün adımlar birlikte ele alınmalıdır.
İslam Düşünce Enstitüsü tarafından tertip edilen “Din Eğitimi Raporu Müzakere” panelini Youtube kanalımızdan izleyebilirsiniz.
KONUŞMACILAR: Mehmet Görmez, Nabi Avcı, Ali Bardakoğlu, Ömer Dinçer