İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2021-2022
ÖZET
Klasik dönemde tefsir anlayışı ile modern dönemdeki tefsir anlayışı birbiriyle farklılık arz etmektedir. Bu farklılığın temel sebeplerinden biri ilmî anlamda yaşanan tasavvurların dönüşümü olmuştur. Siyasî-sosyal, kültürel ve antropolojik etkenlerle birlikte modern dönemde tefsir ve müfessir kavramlarının kapsam genişlemesine uğradığı görülmektedir.
Bu çalışmada Klasik dönem tefsir anlayışı ile modern dönem tefsir anlayışı kısaca mukayese edilerek, modern dönem içtimai tefsir yaklaşımı kapsamında tefsirin dönüştürücü rolüne uygun olarak “eylemsel tefsir” kavramı tartışılacaktır. Bu kapsamda tefsire yüklenen “ıslah” görevinin nasıl görülmektedir? Bu konudaki iddialar nelerdir? Bu konunun öncüleri kimlerdir? Sorularına cevap verilecektir.
GİRİŞ
Tefsir, mümin bir kimsenin Kur’ân’a yaklaşma, Kur’ân’ı anlama biçimlerinden birisidir. Müfessir, ilk adımda Kur’ân ile bireysel olarak karşı karşıya gelir. Kendini meydana getiren toplum, tarih, bağlam, karakter-psikolojik-duygusal durumlar, mezhebi mensubiyet, eğitim, ilgi ve sosyal-siyasi-ekonomik şartlar üzerinden sahip olduğu Kur’ân tasavvuru ile bir yorumlama biçimi ortaya koyar. Bu nedenle tefsir metni ile müfessirin öznel kimliği iç içe geçmiş, sınırları zor ayrılan bir meseledir.
Her dönemin eğitim anlayışına[1] uygun olarak “ibnu’l-vakt” olan çağının çocuğu müfessir, ait olduğu ekol paradigmasına ve tercih ettiği usûl yöntemine uygun olarak Kur’ân metninin karşısına geçer. Burada onu yalnız bırakmayan diğer kaynaklar ise materyal olarak kullandığı, faydalandığı daha ziyade yazılı olan kaynaklardır. Modern dönemde bazı ekoller müfessir ile metnin arasına giren kaynakların sayısı azaltılmış, müfessiri metin ile karşı karşıya bırakmıştır. Ortaya konulan eserlerde müfessirin izini takip etmek mümkündür.
Klasik Dönem- Modern Dönem Tefsir Anlayışları
Klasik dönem müfessirler tefsirin tanımını yaparken genel olarak şöyle bir açıklamada bulunmuşlardır: Beyan ve keşf manasına gelen “الفسر” masdarının tef’il babından gelen tefsir terimi, “ayetlerin nüzulü, bunların ihtiva ettiği anlamlar, ayetlerin iniş sebebini, mekki-medeni, muhkem-müteşabih, nasih-mensuh, umum-husus, mutlak-mukayyed, mücmel-müfesser durumlarını bilmek; helal ve haram, vaat ve vaid, emir ve nehiy ile misallerin manalarını tespit etmektir.” Buradan hareketle ilk dönemlerden itibaren tefsir ilminin Allah’ın Kur’ân ilimlerinde murat ettiği manayı, öncelikle nakil olmakla birlikte Arap dil ve edebiyatı çerçevesinde açıklama faaliyeti olarak görmek mümkündür. İlimlerin birbirinden ayrılıp her ilmin sınırlarının çizilmeye ve mahiyetinin belirlenmeye başladığı dönemlerden itibaren tefsir ilmi bu tartışmanın merkezinde olan ilimlerden biri olarak var olagelmiştir. Günümüzde de tefsir ilminin usûl ve konusunun tartışmaları devam etmektedir.
Tefsir ilminin anlam ortaya koyarak hüküm verme yetkisinin bulunmadığı zımnî bir kabul olarak var olduğu düşünülmektedir. Geçmişten günümüze tefsir faaliyetleri farklı mezhep ve meşreplere mensup alimlerin kendi ilmi müktesebatınca Kur’ân’ı fıkhî, kelamî ve tasavvufî yönlerden tefsir ettikleri farz edilmektedir. Bu çerçevede tefsirin kendisine mahsus bir metodu olmadığı farklı disiplinlerin özellikle fıkıh usulünün yöntemleriyle Kur’ân’ın yorumlandığı kabul edilmektedir. Bazı tefsir ehli âlimler bu iddialara cevap olarak Tefsir ilminin diğer ilimlerden farklı olarak âyetleri sûre ve Kur’ân bağlamında bütüncül olarak ele aldığını söylemektedirler. Böylece belirli bir konu altında âyetler atomik bir tarzda ele alınmamakta Kur’ân bağlamı içerisinde ilgili tüm yönleri ile açıklanmaktadır.
Modern dönemde yaşanan hadiseler; değişim, gelişim, tasavvur, anlayış tüm alanlarda etkili olmuştur. Özellikle siyasî alanda yaşanan olaylar hayatın tüm cephelerinde etkin rol oynamıştır. Bunlardan en önemlisi ilmî alanda gerçekleşen süreçlerdir. Batı’da başlayan özne-metin; mümin-dinî metinler arasındaki ilişkilerin incelenmesi, tasavvurların ve anlayışların değişmesi faaliyeti İslam dünyasında baskın olarak siyasî yenilgilerin akabinde yaşanmıştır. Siyasal otoritenin kaybı, Hristiyan dünyanın hakimiyeti ve sömürge durumuna düşmek, insanların bunların sebeplerini araştırmaları sonucunu doğurmuştur. Bu çerçevede bunun hesabı, insanın tüm hayatını çerçeveleyen, ona yön çizen ve hareketlerini düzenleyen inanç sistemine kesilmiş; dini alanda birtakım eksiklikler ve yanlışlıklar olduğunu ve bunların bugünkü durumun temel sebeplerinden olduğu kabul edilmiştir. Bu sorgulamanın neticesinde Kur’ân’a yeni yaklaşımlar ortaya çıkmış; klasik dönem tasavvurları eleştiri süzgecinden geçirilmiştir.
İçtimai tefsir ekolü, modern dönem tefsir ekollerinin başında gelmektedir. Bu ekol, siyasî dünyayı yadsımayarak siyasî galibiyetlerin toplumsal değişimler sayesinde olacağı bunun için de bireysel anlamda bir eğitimin gerekli olduğunu varsayarak toplumun ıslahını hedef edinmiştir. Bu ıslah faaliyetlerinin de öze yani Kur’ân’a dönüşle; Kur’ân tasavvurunun değişimi ile ve Kur’ân’ın hidayet kitabı olarak insanların ve toplumların hayatında merkezî bir yer edinmesi ile mümkün olacağını savunmaktadır. Bu anlayıştaki “müfessir, toplumuna çare arayan araştırmacı bir tabibin bakışıyla bakar.”[2] İşbu sebeple Cemaleddin Afganî’nin Kur’ân tasavvuru konusundaki öncülük ve rehberliği ile Muhammed Abduh’un bu görevi tefsir disiplinine vermesi ile tefsir alanında “hareket metodu” başlamıştır. Abduh’un genel çerçevede din anlayışıyla da örtüşen tefsir beklentisinin arkasında yatan en temel nokta onun tefsiri, “ahlakî bir toplumun inşasını sağlayacak olan sağlam akideli, nefislerini kötülükten koruyan, akıllı ve şuurlu bireylerin yetişmesi için temel bir araç kabul etmesidir.”[3] Özellikle bu tefsir ekolünde teorik bilgiden ziyade pratik yaşamın değişim ve dönüşümü önem arz etmektedir.[4]
1.2. Eylemsel Tefsir
Mısırlı âlim İffet Şarkavî, tefsirin evrelerini Modern Dönem Öncesi ve Modern Dönem olarak temelde ikiye ayırmakta; Modern dönem öncesi tefsir sürecini de pratik tefsir, teorik tefsir ve duraklamalı tefsir olarak üçe ayırmaktadır. Modern dönemden itibaren tefsiri, dini düşünürün çağının problemlerini cevaplandırmak amacıyla faaliyet gösterdiği uygulamalı tefsir merhalesi olarak ifade etmektedir.[5] Tefsirin pratik dönemi, Hz. Peygamber ve sahabeye dair aktarılan eylemlerdir. Bu süreç “biz on âyeti öğrenip amel etmeden diğer on âyete geçmezdik” rivayeti ile desteklenmiştir.[6] Teorik dönem telif dönemini ifade eden h. 3 ve h. 6. yılları kapsayan dönemdir. Duraklama ise Bağdat’ın işgali, Abbasilerin çöküşü ve Endülüs’ün kaybedilişi ile başlayıp modern döneme kadar devam eden süreci kapsamaktadır.[7]
Modern tefsirdeki “ıslah” fonksiyonu, Şarkavîye göre tefsir mirasının devam edegelen bir uygulamasıdır. Bu tefsir faaliyeti sayesinde duraklama döneminde Ku’ân ve toplum arasında yaşanan yabancılaşma sona ermiş Kur’ân’ın Müslüman toplumdaki yeri iade edilmiştir. Böylece müfessirin toplumsal konu ve meselelere İslamî ilkeleri derç etmesi ile tefsir tarihinde “uygulamalı dönem” başlamıştır.[8] Kur’ân metni ve toplumsal ıslah meselesi, Kur’ân’ın maksadıdır ve bunu teyit edecek pek çok âyet bulunmaktadır. Kur’ân, toplumu harekete sevk eden itici bir güçtür.[9] Bu nedenle tefsir, bu faaliyeti üstlenmelidir. Bu görev de şaşılacak bir durum değildir.
Tefsir faaliyeti öncelikle bir okuma-dinleme faaliyetidir. Kur’ân metninin karşısına geçen müfessir metinle karşı karşıya kaldığında idrake yönelik bir yaklaşım sergiler. Bu anlama faaliyeti metnin manaya dönüştürülmesindeki birinci aşamadır. Bu aşamada müfessir pasif bir eylem sergiler; Kur’ân ile diyalog halindedir fakat daha ziyade burada metin konuşur. İkinci aşamada ise ulaşılan sonuçlar sözlü veya yazılı bir anlatım halinde imgelere dönüşür. Burada metin ile diğer kişiler arasına müfessir girmektedir. Bu dönüştürme faaliyetinde müfessir toplumunun oluşturduğu dil ve kültür zemininde metinden bir anlama ulaşır ve yine aynı dil ile bunu toplum nezdinden kendine açıklar; sonra da diğer insanlara ulaştırır. Üçüncü aşama ise müfessirin ortaya koyduğu anlamın sorumluluğunu iki farklı aşamada harekete geçirmesidir. Öncelikle anlamın eyleme geçmesi, sonrasında bir aracı olarak başkalarının hareke geçmesindeki itici gücü açığa kavuşturmak. Burada tefsir faaliyeti toplum ile müfessir arasında bir köprü oluşturmaktadır. Böylece müfessir aktif konumdadır ve diğer kimseleri eyleme davet eder. Bu aslında bir okuma-dinleme sonucudur. Anlam açığa çıktıktan sonra okuma-dinlemenin mütemmim olması için metne-müfessire cevap verilmesi gerekmektedir. Bu da pratik sonucu gerektirir. Böylece okuma-dinleme eyleme dönüşür.
Eylemsel tefsir, geçmişten günümüze tefsirin ıslah misyonunu ortaya koymasıyla gerçekleşmektedir. Fakat modern dönem “ıslah” söylemi ile bu konuyu öncelikli mesele haline getirmekte; metnin edebi değerlendirmesini en aza indirgemektedir. Ruhsal dönüşüm ile birlikte toplumsal dönüşümün sağlanması beklenmektedir. İşbu sebeple tefsir yapmak eylemsel bir okuma biçimini ifade etmektedir.
Sonuç
Tefsir ilmi son dönemde toplumsal yönüyle ortaya çıkan bir ilim dalı olarak var olmaktadır. Geçmişte anlamın ortaya konulmasını ve ayetlerin muradının açıklanmasını ifade eden betimleyici bir ilim iken modern dönem ilim tasavvurlarındaki dönüşümlerden etkilen bir olarak “ıslah” görevi tevdi edilmiştir. İçtimai tefsir ekolünün siyaset gölgesinde Kur’ân’ın hidayet yönünü ortaya çıkarmasıyla birlikte geçmiş dönem tefsir yorumları hareketin önünde engel kabul edilerek eleştirilmiştir. Toplumsal iradeyi harekete geçirici bir güç olarak Kur’ân, bu fonksiyonunun tefsir ilmi ile gerçekleştirilmesi beklenmiştir.
Cemaleddin Afganî ile başlayan süreç, Muhammed Abduh’un öncülüğünde devam etmiş İçtimai tefsir ekolü en etkili ekol olarak varlığını sürdürmektedir. Mısırlı âlim İffet Şarkavî tefsirin bu misyonunun yeni bir durum olmadığını belirtmektedir. Ona göre tefsirin ilk dönemi pratik dönemdir ve bu dönemde Kur’ân ve toplum bir bütündür. Duraklama döneminden sonra Modern dönemde M. Abduh ile başlayan bu süreç Kur’ân’a yeniden toplum ile kucaklaşma rolünü iade etmiştir.
Eylemsel tefsir, bir okuma biçimidir. İlk dönemlerden bugüne varlığını korumakla birlikte hareket metoduna ruh veren tefsir faaliyetlerini kavramlaştırma adına dönüşümü ifade eden bir okuma-dinleme biçimi olarak ifade edilebilir. Eylemsel tefsir, bireysel ve toplumsal açıdan Kur’ân ayetlerinin okunduktan ve tefsir edildikten sonra ontolojik olarak hayatın içerisinde yaşayan bir anlayış metodu olarak ifade edilebilir. Sonuç olarak teklif edilen okuma tarzının Kur’ân ile müfessirin aktif diyaloğu neticesinde Kur’ân’a verilen cevap olarak görmek mümkündür.
KAYNAKÇA
Albayrak, İsmail. Klasik Modernizmde Kur’ân’a Yaklaşımlar. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2010.
er-Rûmî, Fehd b. Abdurrahmân b. Süleymân. Buhûs fî Usûli’t-Tefsîr ve Menâhicuhu. Riyâd: Mektebetu’t-Tevbe, 1419.
es-Suyûtî, Celaleddin. el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân. nşr. Merkezu’d-dirâseti’l-Kur’âniyye Riyad: Vezâretu’ş-Şu’unu’l-İslâmiyye ve’d-Da’veti ve’l-İrşâdi’s-Suudiyye, 1426.
Koçyiğit, Hikmet. “Çağdaş Dönemde Müfessirin Halka Ulaşma Çabalarının Tefsire Etkisi”, Tefsir Araştırmaları Dergisi, 1 (2017), 47-72.
Şarkavî, Muhammed. İffet Çağdaş Dinî Düşünce Modern Dönem Tefsir Akımlarının Analitik İncelenmesi. çev. Orhan Atalay ve Veysel Güllüce. İstanbul: Ravza Yayınları, 2019.
[1] Celaleddin es-Suyûtî, el-İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, nşr. Merkezu’d-dirâseti’l-Kur’âniyye (Riyad: Vezâretu’ş-Şu’unu’l-İslâmiyye ve’d-Da’veti ve’l-İrşâdi’s-Suudiyye, 1426), 2267.
[2] Fehd b. Abdurrahmân b. Süleymân er-Rûmî, Buhûs fî Usûli’t-Tefsîr ve Menâhicuhu, (Riyâd: Mektebetu’t-Tevbe, 1419), 105.
[3] İsmail Albayrak, Klasik Modernizmde Kur’ân’a Yaklaşımlar, (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2010), 103.
[4] Hikmet Koçyiğit, “Çağdaş Dönemde Müfessirin Halka Ulaşma Çabalarının Tefsire Etkisi”, Tefsir Araştırmaları Dergisi, 1 (2017), 51.
[5] Muhammed İffet Şarkavî, Çağdaş Dinî Düşünce Modern Dönem Tefsir Akımlarının Analitik İncelenmesi, çev. Orhan Atalay ve Veysel Güllüce (İstanbul: Ravza Yayınları, 2019), 16.