İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2021-2022
Özet
Cahiliye hac ibadetinin Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in inşa ettiği Kâbe’nin ve Hz. Cebrail’in öğrettiği hac ibadetiyle belli bir süre devam etmesinden sonra yavaş yavaş bu ibadetin tahrife uğramasıyla içine yanlış şeyler katılarak risalete kadar süre gelmiştir. İslamiyet öncesi Arap tarihinde hac ibadeti, putperestlerin hac ibadetini nerden öğrendiklerini ve daha sonraki süreçte ne gibi tahriflere uğratıldığını, nasıl yapıldığını, değişim sebebinin ne olduğu, cahiliye Arapları putperestlik inancına nerden geldiği, her kabilenin hac ibadetini yapmalarındaki farkların ve son olarak İslamiyet’teki hac ibadetiyle cahiliyedeki hac ibadetinin ortak ve farklı yanlarını ele almaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Cahiliyye, Hac, İbadet, Menasık, Kültür
Giriş:
İslamiyet’i anlamamız için, cahiliyeyi iyi anlamamız gerekir. Kâbe, haccın yapıldığı yer olarak Hz. İsmail ve babası Hz. İbrahim yapmıştır.[1] Cebrail, hac ibadetinin nasıl yapılacağını birebir kendisi Hz. İsmail’e göstermiş, Hz. İsmail’de öğrendiklerini oradaki inanan kişilere anlatmıştır. Zamanla, Hz. İsmail’in öğrettiği git gide değişmiş yerini putperest düşüncesinin hac şeklini almıştır.
İslamiyet öncesi Cahiliyye döneminde hac için putperestler Müslümanlarda olduğu gibi kabeyi tavaf ediyorlardı. Câhiliye döneminde Mekke halkı istişare edilen on üyeden oluşan bir meclisle yönetiliyordu ve ayrıyeten farklı kabilelerden kişilerde hac yönetimine katılıyordu. “Hâşimoğulları rifâde, sikâye ve Kâbe eminliği görevini, Benî Abdüddâr Kabe ve Dârünnedve'nin anahtarlarının muhafazası görevini, Benî Nevfel hacılara harcanmak üzere toplanan vergilerin idaresi görevini, Benî Sehm Kabe'ye yapılan adakların muhafazası ve Benî Kinâne de haccın daima aynı mevsime rastlaması için takvimde yapılan nesî' ile uğraşıyorlardı. Benî Gavs ile Benî Advân ise Arafat'ta ve Müzdelife'de hacılarla ilgilenmekten sorumluydu. Kâbe’yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife'de vakfe, kurban kesme gibi âdetler”[2]İslam’da olduğu gibiydi. Umre, recep ayında hurma mevsiminde yapılıyordu, Kâbe’nin ziyareti ve Safa ile Merve arasında gidip gelme ile tamamlanmaktaydı. Müşrikler, her yıl hac ibadetini bahar mevsimine denk getirmek için iki veya üç yılda bir ayların yerlerini değiştirmelerinden ötürü törenler yapılırdı. Normalde umre vakti Zilhicce ayında olmasına rağmen başka aylarda yaparlardı. Ancak 24 yılda bir gerçek Zilhicceye ayında umre yaparlardı.[3]
Hacılar, hac mevsiminin başladığı ayın birinci günü ihramlı bir şekilde Ukâz panayırına gider burada yirmi gece kalır daha sonra Mecenne panayırına gider ve on gece de burada kaldıktan sonra, ayın hilâli ile birlikte Zülmecâz panayırına giderler ve burada sekiz gece kalıp terviye günü Zülmecâz'dan ayrılarak arefe günü Arafat'a giderlerdi. Arefe günü "hille"den olanlar Arafat'ta, "hums" sınıfından olanlar ise Harem bölgesi içindeki Nemîre'de bulunurlardı ve güneş ufka yaklaşıncaya kadar burada dururlardı, sonra Müzdelife'ye giderlerdi. O gece Müzdelife'de kalırlar, sonraki gün fecirden önce vakfeye başlanıp güneş yükselinceye kadar devam ederlerdi. Ardından Mina’ya giderlerdi; Arafat ve Mina günlerinde alışveriş yapılmazdı. Mina'da yerine getirilmesi gereken, üç gün müddetle şeytan taşlama ve ayrıca kurban kesme menâsiki tamamlandıktan sonra çeşitli toplantılar düzenlenir, şiirler okunur ve kabileler atalarıyla övünürlerdi.[4] Bu âdet"Hac menâsikini bitirince atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta ondan daha fazla Allah'ı zikredin."[5] mealindeki âyetle kaldırılmıştır.
Mina'dan Mekke'ye gelenler şehir halkının evlerinde kalıyorlardı ve bunun içinde bazı hediyeler verirlerdi. Câhiliye Arapları Kâbe tavafı için ellerini birbirine bağlayarak ıslık çaldıkları söylenmekteydi. Umsa tabi olanlar elbiseleriyle, hilleye tabi olanlar ise tavafı günah işledikleri elbiselerle yapmak istemiyorlardı. Bundan dolayı hums’tan birinin elbisesini alarak veya çıplak tavaf yapıyorlardı.
Tefsirlerde, “Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, 'Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti.' derler. De ki, Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?"[6] mealindeki ayetin Kabe'yi çıplak bir şekilde tavaf edenlerle alakalı olduğu ifade edilmektedir. Eğer hille mensubu, üzerindekinin dışında sırf Kâbe’yi ziyaret sırasında kullanmak gayesiyle daha önce giymediği diğer bir elbise getirmişse tavafını onunla yapar, sonrasında o elbiseyi çıkarıp orada bırakır ve "lekâ" denilen bu elbiseye karışmaz, onu çürümeye bırakırlardı. Giyecek temiz elbise bulamayan hilleye mensup kadınların da avret yerlerini elleriyle kapatarak çıplak bir şekilde katıldıkları tavaf nihayete erdikten sonra Safa ile Merve arasında sa'y yapılmaktaydı. Daha sonra İsâf'ın putunun (heykel) yanı başında kurbanlar kesilir, kesilen kurbanların kanından Kâbe’nin duvarlarına sürülmekteydi; kurban kesen bu insanlar o kesilen kurban etinden yemezlerdi. Sonrasında her bir kabile hangi tanrı için ihrama girip gereklerini yerine getirmişse ve sonrasında telbiye ile devam etmişse o tanrıya adanan putu ziyaret eder, onun yanında tıraşını yapar ve son olarak ihramdan çıkarak ibadetinin tamamlardı. Câhiliye dönemindeki Araplar Kâbe dışında Lât, Menât, Uzzâ gibi tanrılara ibadet eder kendilerinden ileri gelen kimselerin mezarlarını ve dikili olan taşlarını da (ensâb) tavaf ederek yaptıkları bu ibadete de "devâr" demektedirler[7].
İbadet etmek için Mekke’ye gelen Hacılara su ve yemek ısmarlama geleneği,[8] eski dönemlerden beri süre gelmekteydi. Câhiliye döneminde rifâde âdetini devam etmek için daha önceleri avamdan para toplanmaktaydı; daha sonrasında ise bu görevi şeref elde etmek isteyen zengin insanlar üstlenmiştir. İlk defa deve etinden yemek yaptırıp hacılara dağıtan kişinin Amr b. Luhay olduğu rivayet edilir[9]; onun hacılara temiz elbiseler dağıttığı da bilinen bir gerçektir. Kusay döneminde Kâbe civarında, yakın yerlerdeki temiz ve tatlı su kaynaklarından develerle getirilen suların korunması için deve derisinden imal edilmiş su yerleri bulunmaktaydı. Zemzem Kuyusu Hz. Muhammed (sav)’in dedesi Abdülmuttalib’in kuyuyu tekrar açmasıyla sikâye vazifesi bütünüyle buradan sağlanan sularla yerine getirilmekteydi. Abdülmuttalib develerini sağar ve sağdıkalrını bal ile karıştırarak zemzem suyuyla birlikte hacılara dağıtmaktaydı; üzüm ile zemzem suyunu karıştırıp hacılara ikram ettiği de olmuştur.
İslâmiyet'in ortaya çıkışı esnasında sikâye ve rifâde görevini Ebû Tâlib üstleniyordu; fakat sonrasında maddi durumu kötüye gittiği için kardeşi Abbas'a bırakmıştır. Abbas bu vazifeyi Mekke'nin fethine kadar aralıksız devam etmiştir; Mekke’nin fethinden sonra Peygamber efendimiz (sav) bir süreliğine sikâye ve rifâdeyi Hz. Abbas’tan aldıysa da daha sonra yine bu görevi ona vermiştir. Hz. Muhammed (sav) 631 senesinde Hz. Ebu Bekir’i hac emîri olarak vazifelendirmiş ve ona rifade için bir miktar malzeme vermiştir. Veda haccında ise bu görevi bizzat kendisi üstlenmiş, daha sonarında ise peygamber efendimizin vefat etmesiyle beraber onun yerine gelen halifeler de bu görevi bunu bizatihi yerine getirmişlerdir.
Mekke feth edildikten sonra Kâbe’nin içinde ve etrafında yer alan putlarla beraber Hz. İbrahim’in tebliğ ettiği şekliyle hac ibadetinde yer almayan şirk emaresi taşıyan bütün unsurlar tamamen temizlenmiştir. Hums mensupları kendilerine bazı imtiyazlar tanıyarak, "Biz ehl-i Haremiz, Kabe'nin bakıcılarıyız." diyerek Arafat'ta vakfe yapmazlardı. Ancak, “Sonra insanların sel gibi akın ettiği yerden (Arafat) siz de akın edin. Allah'tan mağfiret dileyin. Gerçekten Allah çok affedici ve esirgeyicidir."[10] mealindeki ayetle bu imtiyazlar yok sayılmıştır. Arafat ve Mina'daki ticaret yasağı da "Rabbinizden ticaret yaparak rızık aramanızda size herhangi bir günah yoktur."[11] mealindeki ayet ile sona ermiştir. Hac ibadetinden önce kurulan Ukâz, Mecenne ve Zülmecâz gibi panayırlar ise bir müddet daha devam etmiş, ancak II. yüzyılın bitimine doğru bir takım sebeplerle terk edilmiştir.
İslâmiyet'in zuhurundan sonra hille ehli Safa ile Merve arasında gerçekleştirilen sa'y vecîbesini, burada yer alan putlara karşı yerine getirildiği, dolayısıyla Câhiliye geleneklerinden olduğu ve hac menâsikine girmediği gerekçesiyle uygulamıyorlardı. Buna binaen, “Safa ile Merve şüphesiz Allah'ın şiârlarındandır. Her kim hac veya umre yaparak Beytullah'ı ziyaret ederse Safa ile Merve arasında tavaf (say) yapmasında bir günah yoktur. Kim gönüllü olarak bir hayır yaparsa şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir."[12] mealindeki ayet nazil oldu ve böylece sa'yin, hac menâsikinden olduğu açıklanarak bu hususta zihinlerde beliren şüpheler giderildi.
Kâbe’yi çıplak tavaf etme ve hille mensupları tarafından Harem sınırları içine sokulan yiyecek ve içeceklere getirilen yasak ise “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde elbiselerinizi giyin. Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı ziyneti (elbise) ve güzel (helâl) azıkları kim haram kıldı! De ki: Onlar dünya hayatında inanmayanlarla birlikte inananlar içindir. Kıyamet gününde ise yalnız müminlere aittir." [13] Mealindeki ayetlerle ve Hz. Peygamber'in hicretin 9. yılında verdiği, “Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak, kimse Beytullah'ı çıplak tavaf etmeyecektir."[14]
Sonuç:
İncelediğimiz cahiliye hac ibadetinin Hz. İbrahim ile Hz. İsmail’in inşa ettiği Kâbe’nin ve Hz. Cebrail’in öğrettiği hac ibadetiyle belli bir süre devam etmesinden sonra yavaş yavaş bu ibadetin tahrife uğramasıyla içine yanlış şeyler katılarak risalete kadar devam etmiştir.
İslam’da olduğu gibi cahiliye ’deki Araplar kabeyi tavaf ediyorlardı. Mekke şehir devleti kabileler arasında bir meclis ile yönetiliyordu. Hacıların, yeme, içme ve Kâbe anahtarlarının muhafaza, vergilerin idaresi, adanan adakların muhafazası, Arafat ve muzdelife de hacılarla ilgilenme gibi vazifeleri kendi aralarında paylaşarak idare ediliyorlardı. Tavaf, umre, arafat ve muzdelife’de vakfe, kurban kesme gibi adetlerde İslam’da olduğu gibiydi.
İslam öncesi Arapların haccı ile Müslümanların Haccının ana unsurları aynı olmakla birlikte hums ehli ve müttefiklerinin Arafat yerine Nemîre’de vakfe yapması, hil ehlinden olanlardan bazıları Kâbe’yi çıplak tavaf etmesi, Mina ve arafatta ticaretin yasak olması, putlara kurban kesilmesi gibi sonradan eklenen şeyler risalet ile kaldırılmıştır.
Allah Teâla, bütün kâinatı kusursuz bir şekilde var etmiştir. Yaratılan bu varlıklar içerisinde en kıymetli olanı insanoğludur. Hz Allah ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e kadar insanlığa temiz olan İslam dinini anlatmak, onlara hem dünyevi hem de uhrevi konularda yol gösterecek peygamberler göndermiştir. Nitekim bu husus kuran-ı kerimde söyle işlenmektedir. “Andolsun biz, her ümmete Allaha kulluk edin, tağuttan kaçının, diye peygamber gönderdik’’[15] ve yine başka bir ayette “ey Muhammed! Andolsun senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik”[16] buyrulmaktadır. Her peygamber, gönderilmiş olduğu topluluğa Allah inancını ve Allah’a kulluğu tebliğ etmiştir. Her peygamber ümmetine bir ve tek İslam dinini anlatmıştır. İbadetler noktasında bazı farklılıklar olmakla beraber ortak ibadetlerde mevcuttur. Hac ibadeti bunlardan bir tanesidir. Hz Allah Hz. İbrahim’e oğlu İsmail ile birlikte insanların ibadet edecekleri bir mabed yani Kâbe’yi inşa etmesini vahy etmiştir. Kâbe’nin inşasından sonra Cebrail Hz. İsmail’e birebir fiili olarak hac menasikini öğretmiştir. Hz. İsmail öğrendiklerini ümmetine usul ve kaidelerini olduğu gibi göstermiştir. Bu usul ve kaideler çerçevesinde hac ibadeti belli bir süre devam etmiştir. Ama zamanla kavimler ve milletler arasında yapılan siyasi ve ticari ilişkiler sonucunda farklı kültürlerin birbiri ile kaynaşması durumu ile hac ibadetine bir takım batıl inanç ve ritüeller dâhil edilmiştir. Böylelikle asil olan hac ibadeti tahribata uğramıştır. Bu tahribat risalet öncesi cahiliye dönemine kadar kademeli şekilde devam etmiştir. Bunun sonucunda İslam ahlakı ve diniyle uyuşmayan, taban tabana zıt olan; kabeyi, ıslık çalarak tavaf etmek, çıplak, mahrem bölgelerini açık bir şekilde say yapmak gibi nice yanlış şeyler hac ibadetine dâhil edilmiştir. Risalet’ten sonra bu yanlış durumlar ortadan kaldırılıyor. Cahiliye döneminde hac ibadetine eklenen batıl şeyler olmakla birlikte, güzel bir takım şeylerde devam ettirilmiştir. Örneğin: hacılara yemek ikram etmek (rifade), hacılara su vermek (sikaye) vb. durumlar da vardı. Hz peygamber, Sonuç olarak İslam inancıyla örtüşen İslam inancıyla uyuşan uygulamaları ibka etmiş, İslam inancıyla uyuşmayan, bu inanca zarar veren batıl uygulamaları ilga etmiştir. Böylelikle hac ibadeti ilk günkü saf ve temiz huviyetine geri dönmüş ve günümüze kadarda tahribata uğramadan süre gelmiştir
KAYNAKÇA
Azimli, Mehmet, Cahiliyyeyi Farklı Okumak, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2019.
Bilmen, Ömer Nasuhi Büyük İslam İlmihali
---------, Kuranı Kerim’in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri.
Buhari hac babı
Demircan, Adnan, Cahiliye Arapları, Beyan, 2015.
E.Dindi Cahiliyede Arap Hac Ritüellerinin Kurandaki Menasikle Diyalektik İlişkisi, cumhuriyet ilahiyat dergisi 2017
Ezraki, Ahbaru Mekke, Muhammed b; Abdiilah,Mekke, Beyrut 1969.
Kuçukuşçu, Mustafa Sabri ”Sikaye”, TDV İslam ansiklopedisi, Türkiye diyanet vakfı yayınları,2009, c.37.
Harman, Ömer Faruk Hac Tdv islam ansiklopedisi https://islamansiklopedisi.org.tr/hac#1
[2]Kuçukaşçı, Mustafa Sabri, “Sikaye”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2009, c.37, 178
[3] Emrah Dindi Cahiliyede Arap Hac Ritüellerinin Kurandaki Menasikle Diyalektik İlişkisi, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 2017, 59
[4] Dindi, “Cahiliye Arap Ritüellerinin Kur’an’daki Menasikle Diyalektik İlişkisi”, 577-368.
[7] Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, 370-390
[9] Adnan Demircan, Cahiliye Arapları, İstanbul: Beyan, (2015).110
[14] İkrime, Buhari, Hac,37