Hulefâ-i Râşidîn ve Usul


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI

Hz. Ebubekir Dönemi

  • Hz. Ebû Bekir’in üç hutbesi bulunmaktadır. Bunlardan biri Hz. Peygamber’in vefatından sonraki hutbesidir. Bu hutbe müslümanların nübüvvet anlayışını ortaya koyması bakımından çok önemlidir.
  • Hz. Ebu Bekir halife olduğu zaman siyaset-ahlak ilişkisi, devlet yönetimi ve adalet konularına yer verdiği hutbe önemli noktalara temas eder.
  • Hz. Peygamber vefat etmeden önce Usame bin Zeyd komutasında İslam coğrafyasının sınırlarını garanti altına almak üzere Şam tarafına gönderilecek bir ordu hazırlamış, ancak bu ordu Resul-ü Ekrem vefat edince sefere gidememişti.
  • Hz. Ebu Bekir’in orduyu gönderirken irâd ettiği hutbe savaş ve savaş ahlakı ile ilgili İslam tarihinde rastlanabilecek en özgün metindir.
  • Hutbede hayvanlara, ibadethanelere çekilen insanlara, kadınlara, sivillere dokunulmayacağı vurgulamıştır.
  • Hz. Ebu Bekir halifelik görevinde kaldığı 2 yıl 3 aylık dönemden bize kalan önemli şeyler vardır. Ridde Savaşı'nda takındığı tavır, yalancı peygamberlere karşı tutumu, Kur'an'ın cem'i konusundaki yaklaşımı, Hz. Ebu Bekir döneminin öne çıkan olaylarıdır.

Hz. Ömer Dönemi

Hz. Ömer döneminde durum biraz değişmiştir. Değişim öncelikle fizikseldir. Fetihlerle birlikte hem islam topraklarının genişlemesi hem de nüfusun artması Müslümanları çok büyük hadiselerle karşı karşıya bırakmıştır. Bu sebeple Hz. Ömer dönemi usulün ortaya çıkması bakımından son derece önemlidir.

  • Abdullah b. Mesut’un önemli bir sözü vardır: “Hz. Ömer'in ilmi terazinin bir kefesine, yeryüzündeki bütün canlıların ilmi de başka bir kefeye konsa Ömer'in ilmi diğerlerinden daha ağır gelir.” Hz. Ömer’in öncülük ettiği pek çok öneli husus vardır.
  • Hz. Ömer’in kendi döneminde yirmi kişilik divan kurmuş olması çok önemli bir adımdır.
  • Hz. Ömer nassla olgular arasında füru ile asıl arasında doğru ilişki kurma noktasında usulcülere öncülük etmiştir.
  • Modern  zamanlarda nasslardan uzaklaşan bazı kişiler Hz. Ömer'in bu içtihatlarını istismar etmiştir. Hz. Ömer hiçbir meselede doğrudan hükme gitme yolunu seçmemiştir. Hz Ömer'in aykırı gibi gözüken içtihatlarında istikra yöntemi ile makasıdı esas alarak ya da daha tümel  nassla hareket ederek tikel  bir hüküm  ihlalinin söz konusu olduğunu görmekteyiz. Ya da bütün nassların bizi götürdüğü külli esasları dikkate aldığı için bu neticelere varmıştır. Zamanın değişmesinin hükümlerin değişmesine etkisi ile illetin değişmesinin hükümlerin değişmesine etkisini nassı tatil veya nesh olarak göremeyiz bu bir içtihat yöntemidir.
  • Hz. Ömer Kur’an’ın ruhuyla, nassların bütünlüğüyle hareket etmiştir.
  • Hz. Ömer’in öncülük yaptığı bir diğer usul ilkesi maslahattır. O özellikle ümmetin maslahatını esas alarak pek çok hüküm ve farklı kanaatler ifade etmiştir. Mefsedetleri ortadan kaldırmak, maslahatları ortaya koymak, derecelerini belirlemek için bir ölçü belirlemeye çalışmıştır.
  • Maslahatları ve mefsedetleri tespit etmesi, bunların sebeplerini, derecelerini tespit etmesi ve buna göre amel etmesi sonraki usulcülere ilham kaynağı olan bir diğer önemli yönüdür.
  • Bizi kötüye, yanlışa götüren yolu kapatmak anlamında sedd-i zerai üzerinde Hz. Ömer’in yapmış olduğu uygulamalar sonraki usûlcülere bu alanda da yol göstermiştir.
  • Makasıdı ilim olarak işleyen pek çok âlimimiz onu Hz. Ömer ile başlatırlar. Hz. Ömer’in makasıdı esas alarak aykırı gibi görünen hususlarda makasıd düşüncesine öncülük ettiğini ifade ederler.
  • Hz. Peygamberin vefatından sonra hulefa-i raşidin döneminde pek çok konuda önemli içtihatlarda bulunulmuştur. Hz. Ebubekir dönemindeki Ridde Savaşları konusunda Hz. Ömer de dâhil sahabenin büyük bir kısmı Hz. Ebubekir ile bu konuyu tartışmışlar fakat Hz. Ebubekir onları ikna etmiştir.
  • Resulullah’tan sonra İslam ümmetine süreklilik kazandırmak için içtihadın çok önemli olduğunu ifade etmiştir.
  • Zekât vermeyenler ile mücadele etmesi gibi pek çok önemli içtihatta bulunmuştur.
  • Hz. Ömer dönemindeki Sevad arazileri ile ilgili içtihat bunlardan biridir.
  • Sevad Arapça’da gözün görebildiği ufku, genişliği ifade eder.
  • Fırat ve Dicle havzalarının tamamı, Mezopotamya topraklarının tamamı İslam topraklarına katılmış ve bir içtihat beklemekteydi.
  • Biz bu toprakları ne yapacağız? Bu topraklarda yaşayan insanlara nasıl bir statü verilecek? Bu insanlar iman etmeden bizim vatandaşımız olabilirler mi? Vatandaşımız olduklarında biz onlara nasıl hukuk uygulayacağız? Bu konu en önemli içtihatlardan bir tanesidir.
  • Kıtal suresindeki ayet-i kerime savaştan sonra geriye bırakılan fey ve ganimetlerin durumu hakkındadır.
  • Savaştan sonra geriye bırakılan mallar konusunda bu ayet ışığında iki uygulama vardır.
  • Ganimet geriye bırakılan nakdi birtakım malları ifade ederken fey taşınmaz arazilerdir.
  • Uygulamaların biri Hayber’de biri Huneyn’dedir.
  • Peygamberimiz Kıtal/Muhammed suresindeki fey ve ganimet taksimini esas alarak Hayber, Huneyn fethinden sonra buradaki arazileri fatihlere mücahitlere taksim etmiştir.
  • Ayet-i kerime açıkça hiçbir şeyleri kalmayan muhacirlere bu arazilerin taksim edilmesini emretmiştir. Peygamberimiz (as.) de bu arazileri muhacirlerin savaşa katılan herkese en güzel şekilde taksim etmiştir.
  • Sevad arazileri ile ilgili konu Müslümanlara ve gayrimüslimlere nasıl bir statü verileceğiyle ilgilidir.
  • Hz. Ömer fethedilen toprakların herkese iade edileceğini, gayrimüslim olanlardan vergi ve cizye alınacağı söylemiştir. 
  • Eğer bu sadece Hayber ve Huneyn meselesine benzetilerek veya sadece Kıtal suresindeki ayete bağlı kalınarak çözülmeye çalışılsa sahabe İslam’ı tebliğ etmekten vazgeçip o toprakların başında duracaklardı.
  • Böyle bir yapının sürdürülebilir olmadığı çok açıktır, bunu sahabe içerisinde en iyi gören Hz. Ömer olmuştur.
  • Buradaki gayrimüslimlere de nasıl bir statü verileceği meselesi, inançlarında ne kadar özgür olacaklar hangi hukukla kendilerine muamele edilecek/yargılanacaklar? Bu çok önemli bir konudur.
  • Çünkü Resulullah: ‘‘Benim zimmetimi koruyunuz çünkü her kim bir zimmiye eziyet ederse bana eziyet etmiş olur, bana eziyet eden Allah’a eziyet etmiş olur’’ demiştir.
  • Resul-ü Ekrem döneminde Hayber’in ve Necran’ın boşaltılması kararı alınmıştır. Yani Hicaz Yarımadasında İslam medeniyetinin dışında başka bir dinin olması istenmemiştir.
  • Buralar fethedildikten sonra Hayber Yahudileri ile Necran Hıristiyanları Medine’nin yakınındaki bu yerlerden başka yerlere taşınacaklar diye karar alınmıştır. Hz. Peygamber vefat edince Hz. Ebubekir kararları uygulayamamış ve bu kararları uygulamak Hz. Ömer’e kalmıştır.
  •  Hz. Ömer Irak arazisi içinde boş bir yerde şehir kurmuş, Necran Hıristiyanlarını oraya taşımıştır.
  •  Hepsine orada arazi vererek 3-4 sene onları her türlü vergiden muaf tutmuştur.
  •  Bu muhteşem bir içtihattır. Bu içtihadı yaparken fıkıh divanında konuşup bir neticeye bağlamışlardır. Hayber Yahudileri için de aynı şekilde karar alınmış, onlara da şehirler kurulmuştur.
  • Hz. Ömer’in ta’lil ve makasıdı esas alarak bir karara vardığı çok açıktır.
  • Hz. Ömer’in sağlıkla ve salgın hastalıklarla ilgili içtihatları çok önemlidir. Karantina uygulamasını gerçekleştirmiştir.
  • Hz. Ömer’in bir içtihadı da müellefe-i kuluba verilen zekâtla ilgilidir. Kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen insanlara Kur’an’ı Kerim doğrudan pay ayrılmasını istemiştir.
  • Hz. Ömer’in halifeliğinin üçüncü yılına kadar bu paylar verilmiştir. Üçüncü yılda Hz. Ömer buna ihtiyaç kalmadığını belirtmiştir.
  • Bu maddenin illetinin ortadan kalktığını belirtmiştir. Buradaki müellefe-i kulubu bir hükmün iptali olarak algılamak mümkün değildir. Makasıdı, illeti esas almış olduğu bir içtihattır.
  • Buna benzer içtihatlardan biri de kıtlık döneminde vergi gelmemeye başlamasıyla gerçekleşmiştir. Bu dönemde hırsızlık cezası uygulanmayarak hadleri tatil edilmiştir. 
  • Ehl-i kitaptan kadınlarla Müslümanların nikâhlanabileceği hakkında açık nass mevcuttur fakat zamanla İslam’ın aile nizami ile ilgili koyduğu kaideler çiğnenmeye başlamıştır.
  • Müslümanların kendi kızları evinde kalmaya başlıyor, gayrimüslimlerin hanımları ile evlenmek modaya dönüşüyordu. Aile nizamındaki demografik yapının değişmesinden endişe ederek Hz. Ömer bu evliliği yasaklamıştır. Bu durumda nassların tatili değil sadece bir ruhsatının alınması olarak anlaşılmalıdır. Makasıdın dikkate alındığı şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
  • Hz. Âdem ile Hz. Peygamber arasındaki bütün peygamberlere gelen dinin adı İslam’dır. Bütün peygamberlere gelen bu İslam mesajlarının tamamını kendi risaletinde cem eden Hâtemu’l-Enbiya Muhammed Mustafa (s.a.v)’dır.
  • İkinci görevi ise Hz. Adem’den kendisine kadar gelen İslam’ın bütün rahmet mesajlarına kıyamet sabahına kadar süreklilik kazandırmaktır. Biz bu özelliğini Kur’ân ve Sünnette görüyoruz.
  • Resûl-ü Ekrem’in bu iki özelliğini ihmal ettiğimiz zaman Sünneti de Sünnetin bize emrettiği usulü de anlayamayız.
  • Bunlardan birincisi Resûl-ü Ekrem belli bir gruba gönderilmedi. Yani sadece on dört asır öncesinin Araplarına, sadece Türklere olacak şekilde belli bir kavme gelmedi. Sebe suresi 28. ayette ‘‘Bütün insanlığa müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik’’ buyrulmaktadır. Hatta sadece insanlığa değil  وما ارسلناك الا رحمة للعالمين bütün âlemlerin peygamberi olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.
  • İkinci husus ise; bütün çağlara gönderilen bir peygamber olduğu dikkate alınmalıdır. Sadece bu dört kriteri anladığımızda sünneti de doğru anlarız.
  • Günümüzde Sünnet tartışmalarının yanlış noktada seyretmesinin en büyük nedeni bu hususların göz ardı edilmesidir.
  • Hz. Peygamber’in Sünnetine baktığımız zaman öncelikle, Kur’an vahyi ile Sünneti birbirinden ayırma hassasiyeti, bize usulümüzün temellerini öğretmektedir.
  • Hz. Peygamber’in uzun süre hadislerin yazılmasını yasaklaması, ümmete mesaj olarak söylediği sözlerin önemsiz olmasından değil; bilakis, yazı literatürünün çok gelişmemiş olması, yazı malzemesinin yeterli olmaması, yazacak çok kişinin bulunmaması ve sınırlı sayıdaki bu kaynakla Kur’an vahyi ile kendi sözlerini karıştırmama hassasiyetidir.
  • Bu hassasiyet büyük bir usuldür. Usule başladığımızda kaynaklarımızı Kuran, Sünnet, icma diye sıraladığımızda kaynağın bu usul hassasiyeti olduğu görülmektedir.
  • Hz. Peygamber’in yani Sünnet nizamının kendi sahibinin tasarruflarını örnek Sünnet kılan değerleri birbirinden ayrıştırması, ümmet için başlı başına bir usul dersidir.
  • Hz. Peygamber’in kendi yaptıklarının bazılarını esbab-ı vüruda bağlaması, nesh etmesi, gerekçesini söylemesi bize bir usul öğretmektedir.
  • Mesela bir Kurban Bayramı hutbesinde Allah resulü ashabına kurban etlerini üç günden fazla evinde bulundurmanın haram olduğunu söylemiş ve kimse üç günden fazla evinde kurban eti bulundurmamıştır.
  • Bir sene sonra ise geçen sene söylediğini nesh etmiş gerekçe olarak da bir önceki yıl Medine’ye dışarıdan gelen göçebelerin çok olmasını ve onların fakirlikten dolayı aç iken Müslümanların etleri evinde bulundurmasının doğru olmamasını göstermiştir.
  • Bir sene sonra ise üçte birini evlerinizde tutabilirsiniz, üçte birini dostlarınızla paylaşır, üçte birini de dağıtırsınız demiştir.[1]
  • Başka bir rivayette Hz. Peygamber ateşte pişen etleri yedikten sonra abdest alınmasını emretmiştir. Bir süre sonra ise buna gerek kalmadığını görmekteyiz.
  • Talim görevi gereği yemeklerden sonra el yıkamayı bilmeyen topluma temiz olmayı öğretmek için bir müddet abdest almalarını emretmiştir. Sonrasında bunu nesh etmiştir. Neshin varlığı da bize usul öğretmektedir.
  • Resul-ü Ekrem (s.a.v)’in Muaz hadisi, usulü inşa eden bir delil olarak kullanılır.
  • Hz. Peygamber Muaz’ı Yemen’e gönderirken bir mesele ile karşılaştığında ne ile hükmedeceksin sorusuna Kur’ân’la, onda bulunmaz ise Sünnetle, onda da yoksa kendi içtihadıyla hükmedeceğini söylemiştir.
  • Bunun üzerine Resulullah, “Resulunü muvaffak kılan Allah’a hamd olsun” demiştir.
  • Böylece Resul-ü Ekrem İctihâdü’r-Resûl adı verilen kendi nübüvvet ve risalet hayatı içindeki tasarrufları, aynı zamanda birinci derecede Kur’ân ile, ikinci derecede sünnet ile amel etmeye eğer onlarda bulunmazsa içtihat yapmamız gerektiğine dair tevatür hasıl olmuştur ki daha sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Peygamber’in açtığı gündüz gibi apaydınlık bir yoldan devam etmişlerdir.
  •  Böylece sünnet nizamının kendisi bizim için önemli bir usul inşa etmiştir. 

Hazırlayan: AYŞE CÜCELER

 

[1]Buhari ,Edahî, 16; Müslim, Edahî, 5