Sünnet ve Usul
İDE ATÖLYE 2020-2021 | DERS NOTLARI | 19 KASIM 2020
- Sünnet sadece kendisinden hükümler çıkardığımız kaynak değildir, sünnetin kendisi bir usuldür. Sünnetin kendisi bize metot öğretmektedir, çünkü sünnet Kur’an’ın içine nazil olduğu evdir.
- Kur’an vahyine süreklilik kazandıran ve Kur’an vahyini yaşanan bir hayata dönüştüren, Kur’an vahyine tatbikatı ile hayat veren bir kaynak olarak sünnet sadece İslam’ın Kur’an’dan sonraki delili, bilgi kaynağı değil, aynı zamanda bir usuldür. Sünnetin beşer bir peygamber vasıtası ile yaşanması, sevgili peygamberimizin vahyin nüzul sürecinde ortaya koyduğu örneklik pek çok açıdan bize bir usul/metot öğretmektedir.
- Risalet ve nübüvvet kavramlarının çerçevesi Kur’an’ı Kerim’de belirlenmiştir. Hz. Peygamberde risalet ve nübüvveti kendi şahsında birleştirerek, risaletin yaşanan sünnete dönüşmesini sağlamıştır ki burada da aynı şekilde bir usul görmekteyiz. Kur’an-ı Kerimin Hz. Peygambere verdiği beyan, tebliğ, davet, talim ve tezkiye gibi görevler bize bir usul öğretiyor.
- رَبَّنَا وَابْعَثْ ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّ۪يهِمْۜ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُالْحَك۪يمُ۟
“Soyumuz içinden, onlara senin ayetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi çıkar Rabbimiz! Çünkü yalnız sensin hikmet ve kudret sahibi”[1]
- Bu ayetlerde arınmış, ahlaklı bir toplum inşa etme görevi bulunmaktadır. Bütün bunlar, risaletin vazifesi olarak sünnete yansımış ve sünnet bize bir usul öğretmiştir. Hz. Peygamberle (s.a.v) bizim aramızı tanzim eden Kur’ân ayetleridir. Ümmet ile peygamber arasındaki ilişkiyi tanzim eden Kur’ân ayetlerine baktığımız zaman seksen kadar ayet itaat kavramını içermektedir.
- يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَاٰمَنُٓوااَط۪يعُوااللّٰهَوَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ulu’l-emre de. Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahrete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve peygambere götürün. Bu elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzeldir.”[2]
- Bazı ayetlerin “اتبع” kavramını, peygambere tabi olmak şeklinde içerdiğini görmekteyiz. Bazı ayetler “اقتاس” kavramını, peygamberi örnek almak, bazı ayetler اقتدى kavramını, peygamberi rehber edinmek, bazı ayetler “امتثال” kavramını peygamberin emirlerini yerine getirmek şeklinde içermiştir. Bunlar sünneti doğurmuştur.
- Hz. Peygamber bizatihi kendi hayatıyla nasıl bir usul takip edeceğimizi, İslam’a süreklilik kazandırırken nasıl bir yol ve yöntem izleyeceğimizi bize çok açık bir şekilde göstermektedir.
- Kuran ve sünnete baktığımız zaman Hz. Peygamber sadece peygamberlerden bir peygamber değildir. O hâtemu’l-enbiyadır. Hâtem olmak sadece Hz. Adem ile başlayan peygamberlerin sonuncusu olmak demek değildir. Hâtem sonuncusu olmaktan fazla bir şeydir. Hâtemin görevi iki tanedir:
- Birinci görevi Hz. Adem’den kendisine kadar gelen bütün peygamberlerin mesajlarını kendi mesajında cemetmektir. Adem ile Hz. Peygamber arasındaki bütün peygamberlere gelen dinin adı İslam’dır. Bütün peygamberlere gelen bu İslam mesajlarının tamamını kendi İslam’ında cem eden hâtemu’l-enbiya Muhammed Mustafa’dır (s.a.v).
- İkinci görevi ise Adem’den kendisine kadargelen İslam’ın bütün rahmet mesajlarına kıyamet sabahına kadar süreklilik kazandırmaktır. Biz bu özelliğini Kur’ân ve sünnette görüyoruz. Resulü Ekrem’in bu iki özelliğini ihmal ettiğimiz zaman sünneti de sünnetin bize emrettiği usulü de anlayamayız. Bunlardan birincisi Resulü Ekrem (as.) belli bir gruba gelmedi. Sadece ondört asır öncesinin Araplarına, sadece Türklere olacak şekilde belli bir kavme gelmedi.
- Sebe suresi 28. ayette “bütün insanlığa müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik” buyruluyor. Hatta sadece insanlığa değil وما ارسلناك الا رحمة للعالمين bütün âlemlerin peygamberi olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. İkinci husus ise bütün çağlara gönderilen bir peygamber olduğunu dikkate almalıyız. Sadece bu dört kriteri anladığımızda sünneti de doğru anlarız. Günümüzde sünnet tartışmalarının yanlış noktada seyretmesinin en büyük nedeni bu hususların göz ardı edilmesidir.
- Hz. Peygamberin sünnetine baktığımız zaman öncelikle, Kur’an vahyi ile sünneti birbirinden ayırma hassasiyeti, bize usulümüzün temellerini öğretmektedir.
- Hz. Peygamberin uzun süre hadislerin yazılmasını yasaklaması, ümmete mesaj olarak söylediği sözlerin önemsiz olmasından değil; bilakis, yazı literatürünün çok gelişmemiş olması, yazı malzemesinin yeterli olmaması yazacak çok kişinin bulunmaması ve sınırlı sayıdaki bu kaynakla Kur’an vahyi ile kendi sözlerini karıştırmama hassasiyetidir. Bu hassasiyet büyük usuldür.
- Hz. Peygamberin yani sünnet nizamının kendi sahibinin tasarruflarını örnek sünnet kılan değerleri birbirinden ayrıştırması, ümmet için başlı başına bir usul dersidir.
- Hz. Peygamberin kendi yaptıklarının bazılarını esbabı-vüruda bağlaması, nesh etmesi, gerekçesini söylemesi bize bir usul öğretmektedir. Mesela bir kurban bayramı hutbesinde Allah resulü ashabına kurban etlerini üç günden fazla evinde bulundurmanın haram olduğunu söylemiş ve kimse üç günden fazla evinde kurban eti bulundurmamıştır. Bir sene sonra ise geçen sene söylediğini nesh etmiş gerekçe olarak da Medine’ye dışarıdan gelen göçebelerin çok olması ve onların fakir olması, onların aç iken Müslümanların etleri evinde bulundurması doğru olmamasını göstermiştir. Bir sene sonra ise üçte birini evlerinizde tutabilirsiniz, üçtebirini dostlarınızla paylaşır, üçte birini de dağıtırsınız demiştir.[3]
- Başka bir rivayette Hz. Peygamber ateşte pişen etleri yedikten sonra abdest alınmasını emretmiştir. Bir süre sonra ise buna gerek kalmadığını görmekteyiz. Talim görevi gereği henüz yemeklerden sonra el yıkamayı bilmeyen topluma temiz olmayı öğretmek için bir müddet abdest almalarını emretmiştir. Sonrasında bunu nesh etmiştir. Neshin varlığı da bize usul öğretiyor.
- Resulü Ekrem (s.a.v)’in Muaz hadisi, usulü inşa eden bir delil olarak kullanılır. Hz. Peygamber Muaz’ı Yemen’e gönderirken ona “bir mesele ile karşılaştığında ne ile hükmedeceksin?” sorusuna Kur’ân‘la onda bulunmaz ise sünnetle onda da yoksa kendi içtihadıyla hükmedeceğini söylemiştir. Bunun üzerine Resulullah, resulün resulünü muvaffak kılan Allah’a hamd olsun demiştir. Böylece Hz. Peygamber’in kendi nübüvvet ve risalet hayatı içinde yaptıklarına içtihadu’r-resul şeklinde adlandırılmıştır.
- Aynı zamanda Resul-u Ekrem hakkında nass varsa nassa göre yani birinci derecede Kur’ân ile amel etmeye, ikinci derecede sünnet ile amel etmeye, eğer onlarda bulunmazsa içtihat yapmamız gerektiğine dair tevatür hasıl olmuştur ki daha sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Peygamberin açtığı “Mahaccet-i Beyza” gecesi gündüz gibi apaydınlık bir yoldan devam ettiler. Böylece sünnet nizamının kendisi bizim için önemli bir usul inşa etmiştir.
Hazırlayan: Ayşe Cüceler
[3]Buhari ,Edahî, 16; Müslim, Edahî, 5