İslâm Düşüncesinde Bilimlerin Birliği

Vahiy- İnsan-Tabiat Bilimlerinde Birlik Sorunu
Mehmet Görmez


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 5 Kasım 2020

  • İslam Düşüncesinde Bilimlerin Birliği derslerinde; insanı, vahyi ve tabiatı ele alan bilimleri, müşterek olarak bir bütünlük içerisinde ele almanın ve ilk asırlarda yaşayan Müslümanlar gibi İslam medeniyetini ihya ederken külli bir ilim tasavvuruna ve bilimlerin birliğine sahip olmanın yolunu ve yöntemlerini arıyoruz.

***

  • Batı’da ilimlerin tasnifi Aristo’yla birlikte başlamıştır.
  • Pozitivizme göre her bilgi, bilim değildir ve ilim ile bilimi ayırır.
  • Müslüman dünya dahil tüm dünyayı kuşatan bilgi anlayışı; maddeyle-manâyı, fizikle-metafiziği, ilimle-dini, tekvinle-tenzili, akılla-nakli birbirinden ayıran, seküler-pozitivist bir ideoloji ile yoluna devam etmektedir.
  • İslam dünyasında cehalet kaynaklı olarak felsefe, mantık, kelam okuyanlar zaman zaman zındık olarak değerlendirilmiştir. Oysa bir ilmi bilmeyen diğerine düşman olur. Bu nedenle bilimlerin birliği önemlidir.
  • Bilimlerin Birliği; Tevhîdu’l-Ulûm, Vahdetu’l-Ulûm veya et-Tekâmulu’l-Maârifi fi’l-Fıkhi’l-İslami olarak da adlandırılabilir.
  • İslami ilimler yalnızca fıkıh, tefsir, tasavvuftan ibaret değildir. İnsanı ve kâinatı anlatan ilimleri de kapsar.
  • Tefsir bilmeyen hadis bilemez, hadis bilmeyen fıkıh bilemez, usûl bilmeyen ise hiçbirini bilemez.Usûli’d-Dîn olmadan, Usûl-i Fıkıh olmaz. Bu ilimler birbirine kenetlenmiş ve bağlıdır. Bu ilimleri birbirinden ayırıp sadece bir alanda ihtisaslaşmak, günümüzde ciddi bir sorun olarak hepimizi kuşatmış vaziyettedir.
  • Muhakeme olmadan Ulûm-u İslamiyye olmaz, içtihat yapılmaz. İslam dünyasında çektiğimiz en büyük sıkıntı Ulûm-u İslamiyye dediğimiz ilimlerin, muhakemesi zayıf insanların eline geçmesidir.

Kur’an-ı Kerim’de Bilimlerin Birliği

  • Kur’an-ı Kerim’de “ilim” kavramı külli bir ilim tasavvuru içinde ele alınır. “İlim” kelimesi ve türevlerinin geçtiği ayetlere bakıldığında, ilimden maksadın sadece tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf ilmi olmadığı görülmektedir.
  • Kur’an-ı Kerim’in, ilmi parçalara ayırıp İslami ve İslami olmayan ilimler diye tasnif yapmadığı, insanı-vahyi-kâinatı anlatan bütün ilimleri ilim olarak kabul ettiği, tenzille tekvini birbirinden ayırmadığı görülmektedir.
  • هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُوراً وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ / O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, ayetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.[1]
  • وَهُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ النُّجُومَ لِتَهْتَدُوا بِهَا ف۪ي ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ قَدْ فَصَّلْنَا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ / O, sayelerinde, kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için ayetleri ayrı ayrı açıkladık.[2]
  • وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ / Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır. [3]
  • قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَ / De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?[4] Bu ayetin siyakına ve sibakına bakıldığında yeryüzünde yaşayan canlılardan ve tabiat bilgisinden söz edildiğini görebiliriz.
  • اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ / Allah’tan en çok korkanlar âlimlerdir.[5] Bu ayette, âlimden kastın sadece Ulûm-u İslamiyye ile ilgili araştırma yapan insanlardan olmadığı; genel olarak insan, tabiat ve Allah’ın kâinata yerleştirdiği kanunların bilgisine sahip olan herkesi kapsadığı görülür. Ayette geçen يَخْشَى ifadesi, sadece korkuyla ifade edilemez. Bu korku, sevgiyi kaybetmekten korkmaktır.

Hadislerde Bilimlerin Birliği

  • Hz. Peygamber'in ilmi tebcil eden hadislerine bakıldığında ilimler arasında herhangi bir ayrım yapmadığı görülür. O, insanı Allah'a götüren faydalı bütün ilimlerden söz eder; tekvin ile tenzil ayrımı yapmaz.
  • من سلك طريقا يلتمس فيه علما سهل الله له به طريقا إلى الجنة / Her kim ilim tahsil etmek için bir yola koyulursa Allah da onun cennete giden yolunu kolaylaştırır.[6] Bu hadiste, ilim sadece Hadis İlmi, İslami ya da Şer’i İlimler olarak ele alınmamıştır; insanı, Rabbin rızasına götürecek faydalı olan her türlü ilim kast edilmiştir.
  • Hadisin devamında yerde ve gökte var olan bütün varlıkların, hatta denizdeki balıkların bile ilim talebesi için istiğfarda bulunacağından bahsedilir. Hadis “Âlimin abide üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir.” şeklinde devam eder.

Medeniyetimizde Bilimlerin Birliği

  • Geleneğimizde “ilim, hikmet, marifet” olarak ifade edilen bilgi; insanı doğruya, hakikate, Rabbine götüren yoldur.
  • Geleneğimizde bilginin kaynakları güneşe, aya, yıldızlara benzetilir. Kalbin semasına doğan ilk ışık hikmet yıldızı, sonra ilim ayı, sonra marifet güneşidir. Hikmet yıldızının ışığında eşyanın hakikati, ilim ayının ışığında mana âlemi, marifet güneşinin ışığında Hazreti Mevla müşahede edilir.
  • Müslümanların fethettiği topraklarda kalıcı olmalarını sağlayan pek çok sebepten biri, hikmeti, müminin yitik malı olarak görmeleri ve külli ilim tasavvuru ile meseleye bakarak, o toplumun sahip olduğu bilgiyi almaktan çekinmemeleri, bu bilgiyi kendi ellerindeki vahyin bilgisiyle cem etmeleridir.
  • İslam medeniyetinde ilimlerin tasnifi konusunda önemli eserler ortaya konulmuştur.
  • Fârâbî’nin İhsâu’l-Ulûm, İbn Nedîm'in Fihrist’i, Hârizmî’nin Mefâtihu’l-Ulûm, İbn Hazm’ın Merâtibu’l-Ulûm, İbnu’l-Ekfânî'nin Aksâmu’l-Ulûm, Taşköprülüzade’nin Miftâhu's-Sa’âd’si bu konuyla ilgili önemli eserlerden birkaçıdır. Bu kitaplarda külli ilim tasavvuru görülmektedir.
  • İnsanı, vahyi ve kâinatı anlatan ilimlerin birbirinden tefrik edilmediği külli bir ilim tasavvuru görülmektedir.
  • İbn Hazm, Merâtibu'l-Ulûm adlı eserinde ilimlerin tamamının birbiri ile bağlantılı olduğunu ve hepsinin birbirine muhtaç olduğunu dile getirir.
  • Gazâlî’nin ilimlerin din ilimleri ve dini olmayan ilimler şeklinde tasnifine sebep olduğuna ilişkin genel kabul gören hatalı bir anlayış vardır.
  • İhyâu Ulûmi'd-Dîn şeklinde kullandığı kavramın içine din ilimlerini yerleştirip, diğer ilimlerin dışarıda bırakıldığı anlayışı tamamen yanlıştır.
  • Eserinde “ulûmu'l-akliyyeti ke'l-ağziyye (aklî ilimler gıda gibidir) ve “ulûmu'n-nakliyye ke'l-edeviyye (naklî ilimler ilaç gibidir)” diyerek ilimleri tanımlar.
  • Gazâlî bu cümleyi, Mîzânu'l-Amel adlı risalesinde de açıklamıştır. Ona göre, aklî ilimler insanın hayatta kalmasını sağlayan gıda gibidir. İnsan, yeryüzünü imar etmekle mükelleftir. Bu nedenle aklî ilimlere ihtiyaç vardır. Naklî ilimlerin eksikliğinde ise manevi hastalıklar insanı kuşatır; bu sebeple onlar da devadır.
  • Yine bu risalede, ''İlim talebesi bütün ilimleri bir defada öğrenmeye kalkışmamalı tertibe riayet etmeli, en önemliden başlamalı, bir ilmin hakkını vermeden diğerine geçmemelidir. Çünkü ilimler zaruri bir sıralamaya tabiidir. Bir ilim bir başka ilme yol açar; muvaffak olan, bu tertibe riayet edendir. İlim talebesi hiçbir ilim dalını terk etmemelidir. Her ilim hakkında bir düşünce sahibi olmalıdır. Her ilmin gayesine, maksadına ve yöntemine vakıf olmalıdır. Ömrü kifayet ederse, sebepler ona kolaylaşırsa birisinde derinleşmelidir.'' İfadeleriyle Gazâlî, ilim ehlinin nasıl bir yol takip etmesi gerektiğini tarif etmiştir.
  • Gazâlî: “Bütün ilimler birbiriyle iç içedir ve birbirine yardımcıdır. Her ilimden nasibiniz olsun ki cehaletiniz sebebiyle bir başka ilme düşman olmayasınız.” 
  • Taftazâni'ye göre; bir ilmin konusu, gayesi, kavramları ve literatürü oluşmuşsa; o ilim, müstakil bir ilim olarak görülür.
  • Taftazanî ilim dallarını tarif ederken; müstakil gaye, müstakil konu, müstakil tanım olmak üzere üç şart öne sürmektedir.
  • Ali es-Sabbân, Taftazanî'nin ifadelerini alarak bir ilmin ilim dalı olması için on şartı taşıması gerektiğini belirtmiştir: “Her fennin; kurucusu, ismi, tanımı, konusu, semeresi (bilgi üretimi), fazileti, başka ilimlerle ilişkisi, istimdad (diğer ilimlerden faydalanması), hükmü ve meseleleri vardır.”
  • Seyyid Hüseyin Nasr, İslam Kozmoloji Rehberine Giriş eserinde; üç asırdır Müslümanların evrenin nasıl işlediğini araştırmayı terk ettiklerinden bahseder. Müslümanlar içinde yaşadıkları evrenin nasıl işlediğini kendi eğitim sistemi içinde terk ettiler.  Böyle bir musibet olabilir mi? Bunlar dini ilim değil mi, din tefsir ve hadisten mi ibaret? Allah'ın evrene yerleştirdiği kanunlar din değil mi, bunları birbirinden ayırma hakkını kim bize verdi?

***

  • Bugün biz tarihteki ilimleri tahsil ediyoruz. Bu nedenle ilimlerimiz meyve vermiyor, üretmiyor. Fakültelerdeki ilimler meyvesiz kaldı. İlahiyat fakültesinde okuduğunuz fıkhın, usulün bugün sokakta karşılığı yoktur.
  • İlahiyat fakültelerinde giriş seviyesinde her ilimle ilgili bir kitap okunmalıdır.
 

[1]        10/Yûnus, 5.

[2]        6/En’âm, 97.

[3]        30/ Rûm, 22.

[4]        39/Zümer, 9.

[5]        35/Fâtır, 28.

[6]        Ebû Dâvûd, İlim, 1.

Videolar