İslâm Düşüncesinde Bilimlerin Birliği

Bilimlerin Birliği: Gaye Problemi Açısından Bir Değerlendirme
İbrahim Halil Üçer

İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 23 KASIM 2020

  • İlimlerde birlik sorunu hem klasik hem modern dönemde bilim felsefesini ilgilendiren bir sorundur.
  • Temel soru şudur: bir önermeye bilimsel diyebilmemiz ve o önermeyi bilimsel bir sistem içinde değerlendirebilmemiz için önermenin diğer önermelerle paylaştığı ortak bir noktaya sahip olması gerekiyor.
  • Acaba tüm bilimsel önermelere ortak bir şekilde bizim bilimsel adını vermemiz ne sayesinde mümkün oluyor? Modern döneme geldiğimizde bilimlerde birlik sorunu esasen bu soru etrafında ele alınmıştır. Sözgelimi yeni pozitivist filozofların hazırladığı büyük İlimlerde Birlik Ansiklopedisi “International Encyclopedia of Unified Sciencesbir proje olarak ilimlerde birliğin nasıl ele alınacağını, nasıl inşa edileceğini araştırmıştır.
  • Bu çalışma; bilimler tasnifini modern dönemde şöyle bir göz önünde bulundurduğumuzda ki burada uygulamalı bilimlerden, kültür bilimlerinden, fizik bilimlerden, farklı bilimsel metinlerden bahsediyoruz. Tüm bunları bir bilimsel şema ve bir bilimler tasnifi altında toplayabilmemizi mümkün kılan şey nedir diye bir soru etrafında şekillenmiştir.
  • Modern dönemde bu problemin daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmasının arkasında, bilimlerdeki partikülarizasyon ve farklı bilimler arasındaki birliği sağlayan cihetin ortadan kalkması ve sadece ortak bir alana ilişkin bilimlerin değil aynı zamanda bir bilimin dahi kendi alt disiplinlerine ayrılıp üst bilimden kopması gibi bir sorun yatmaktadır.
  • “Bilimlerde birliği nasıl sağlarız?” sorusu etrafında önemli tartışmalar yapılmıştır.

Bilimlerde Birlik Fikrinin Tarihsel Arka Planı

  • Descartes zihin ve bedenin tamamen farklı olduğunu söylemiştir. Onun “mind and body” ayrımı ile radikal bir biçimde özde bir zihni inceleyen bilimler ortaya çıkmıştır, yani düşünsel varlığı inceleyen bilimler ortaya çıkmıştır. Bir de bedensel varlığı “res extensa” dediğimiz dışsal varlığı inceleyen bilimler ortaya çıkmıştır.
  • Descartes'ın bu zihin-beden ayrımı kendini doğa bilimleri ve kültür bilimleri şeklinde gösterdi. Snow'un İki Kültür kitabında da bahsettiği zihin-beden (Culture and Nature) ayrımını takip edecek bir biçimde doğa bilimlerinin yöntemi ayrı, kültür biliminin yöntemi tamamen ayrı hale gelmiştir. Bu Kartezyen düalizm, bilimler arasında derin bir ayrıma ve parçalanmaya yol açtı.
  • Bu ayrışma iki tarz farklı çalışma alanı arasında, onları eşit derecede bir bilim sayabileceğimiz ortak bir noktanın olup olmadığı sorusunu doğurdu.

Birinci Kriz

  • Zira doğa bilimleri kendisine mahsus bir yöntemle, matematiksel ilimler kendisine mahsus bir yöntem içerisinde, kültür bilimleri, sosyal bilimler kendisine mahsus yöntemlerle ilerliyor. Bir de mühendislik, mekanik gibi uygulamalı bilimler vardır.
  • Bu hengâme içerisinde sosyolojinin, tarihin, teolojinin, edebiyatın bilim olup olmadığı gibi sorular ortaya çıktı. Keza sosyal bilimler uzun süre bilim sayılmadı.
  • Fizik bilimlerine intikal ettiğimizde orada da hangilerinin bilim sayılacağı sorunu ortaya çıktı.
  • Aristotelesçi gelenekten tevarüs edilen bilim kriteri de ortadan kalktığında bilim olma hüviyeti kazanmaya çalışan fakat bilim olarak tanımlayıp tanımlayamayacağımız tartışılan, şüpheli birçok disiplin ortaya çıktı. Birinci kriz olarak şu kendini gösterdi; bu vasat dâhilinde bu kadar bilime ortak bir şekilde bilim dememizi mümkün kılacak bir yol var mıdır?

İkinci Kriz

  • Klasik dönemde bilimler felsefenin altında sıralanıyordu. Felsefe bugün bizim anladığımız manasıyla sadece kavrama ilişkin araştırma olmaktan bağımsız bir şekilde doğrudan doğruya bilimler sistemiydi.
  • Klasik dönemde felsefe o kadar külli bir yapıya sahipti ki kendisini bir bilimler sistemi olarak vazediyordu. En önemli örneklerinden biri İbni Sina’nın ilimler tasnifinde kendini gösterir.
  • İbni Sina ilimleri 3'e ayırır; birincisi alet ilimleri: Bu ilimler mantığa ve dil bilimlerine tekabül eder. İkincisi teorik ilimler: Bunlar fizik, matematik, metafiziktir. Fiziğin altında onlarca başka disiplin görürüz, teorik fizikten, botaniğe, meteorolojiye kadar. Matematiğin altında başka bilimler görürüz astronomiden musikiye, cebire, aritmetiğe, geometriye, mekaniğe kadar. Metafizikte de melekbilim, öte dünya bilimi, ontoloji, teoloji, eskatoloji, angeloloji gibi alt disiplinler görürüz. Üçüncüsü pratik ilimler: Burada da siyaset, iktisat, ahlak gibi alt disiplinleri görürüz.
  • Bilim nedir? Herhangi bir bilime bilim olma vasfını kazandıran şey nedir? Sorusuna bu tasnifteki alet ilmi denilen Mantık ilminde kendini gösteren, İslam felsefesinde el-Burhan adı verilen ilim sayesinde cevap verilmektedir.
  • Dolayısıyla klasik dönemde felsefe kendi içerisinde bilimsel olanın kriterini belirlemekteydi. Yeni dönemle beraber bu felsefi çerçevenin bir kenara bırakılması ve bilimlerin felsefeden kopması bilim olma kriterlerinin de değişmesine yol açtı.
  • İkinci kriz olarak felsefenin bir arada tuttuğu bilimler şeması dağılınca bilimlerde birlik sorunu ortaya çıktı.

Üçüncü Kriz

Modern dönemde yaşanan bilimlerde parçalanma ile örneğin tıp ilminde olduğu gibi insan bedenini kendisine nispet ettiğimizin canlı varlıkla ilgili bir fikre sahip olunamıyordu. Canlı varlığın kendisine nispet ettiğimiz fiziksel varlık hakkında, fiziksel varlığı temellendiren nihayet metafiziksel seviye hakkında hiçbir fikre sahip olunamıyordu.

  • Sadece fikir sahibi olmamıza imkân vermemekle kalmıyor onu merak etmemizi mümkün kılacak bir zemin dahi sunmuyordu. Bu durum üçüncü kriz olarak kendini ortaya koymuştur.

Çözüm yolları

  • İlk krizin farkında olan sadece biz değiliz esas itibarıyla birinci krizin modern bilim felsefesi de oldukça farkında ve onu aşmak için modern dönemde birçok teşebbüs gerçekleştirildi.
  • Yeni Pozitivistlerin kriteri şu olmuştur: şayet önermeleriniz doğrudan doğruya gözlem alanında kendisini gösteriyorsa, gözlem alanına tercüme edilebiliyorsa bilimseldir.
  • Bununla kastedilen şudur; kurduğunuz bir önermenin nihai kertede bilimsel olabilmesi onun tercüme edilebilmesi, beş duyu organımız vasıtasıyla deneyimlediğimiz tecrübe dünyasına tercüme ile mümkündür. International Encyclopedia of Unified Sciences​ kitabında da ele alınan yaklaşım budur.
  • Sözgelimi “yalan söylemek kötüdür” cümlesi bilimsel değildir çünkü “kötü” metafizik bir tabirdir, iyilik ve kötülüğü sanki kendinde referansları varmış gibi kullanmak doğru değildir.
  • Dolayısıyla yalan söylemek kötüdür cümlesini beş duyuyla tecrübe ettiğimiz somut evrene aktarmamız, tercüme edebilmemiz gerekir. “Yalan söylemek kötüdür” dediğimizde ne kastediyoruz? “Yalan söylemek benim hoşuma gitmiyor” bunu kastediyoruz. Hoşa gitme ve hoşa gitmeme bir duygu durumuna tekabül eder bu nedenle yeni pozivistlere göre ahlaki önermeler hakkında ancak bu şekilde bilimsel olarak konuşabiliriz.
  • Böylece onlara göre bir önermenin gözlemlenebilir evrene tercüme edilebilmesi onu bilimsel kılar, “bilimlerde birlik projesi” ise önermesel dilin fiziksel dile indirilmesi projesine dönüşür ve bilimlerde birliği bu şekilde sağlarlar.
  • Kimine göre de bilimsel yöntemle elde edilen bilgi sayesinde ortak bir bilimsel değerlendirme tasavvurundan bahsedebiliriz.
  • Üçüncü meseleye gelindiğinde, bilimlerin kendi içinde parçalanıp her birinin diğeri ile ilişkisiz hale gelmesi, bizim bilgi binamızı inşa eden bilimlerin kendi aralarında ilişkisiz hale gelmesi, birlik ve bütünlük sorunu ile alakalı hala tatmin edici bir cevap bulamayışımızın bir nedenidir.

Bir Birlik Mümkün Müdür?

  • Bilimlerdeki parçalanma yalnızca fizik ve matematik bilimlerle sınırlı değildir. Bu durum din bilimlerine de sirayet etmiştir.
  • Bugün uzmanlaşma dediğimiz olgu bilimler arasına keskin bir sınır çizmiş ve alanları birbirinden kopuk hale getirmiştir. Hadis alanındaki kişi fıkıh alanına, Arap dili alanındaki kişi tefsir alanına kendi alanı olmadığı gerekçesiyle bigâne kalacaktır. Buna uzman körlüğü denilebilir. Elias Canetti’nin Körleşme romanı uzman körlüğünün beraberinde getirdiği sorunu anlatan önemli bir eserdir.
  • Temel soru şudur; herhangi bir bilimsel disiplin ile iştigal ederken onun içerisinde kaybolmaksızın bütün bir bilgi binasını hesaba katacağımız idrake erişebilir miyiz? Şayet bu mümkünse, bilimler arasında bu idrak sayesinde ortaya çıkacak bu birlik ne tür bir birliktir?
  • Bilimlerde birlik konusuna dair Osmanlı düşüncesinde hususi risaleler yazılmıştır. Cihet-i Vahde, yani birlik yönü dediğimiz metinlerin dayandığı ana kaynak da Farabi'nin el-Burhan metnidir.
  •  Molla Fenarî, Ebheri'nin İsagoci'sine yazdığı şerhinde şöyle bir ifade kullanır:العلم كثير. Bilim dediğimiz şey birçokluktan ibarettir.
  • Çokluk esas itibariyle mesail demektir. Ortada sadece problemlerin bulunması o problemler alanını bir bilim haline getirir mi? Bilim olması için ne gerekir? Örneğin kulağın hastalığı, yapısı, özellikleri ile ilgili bilgileri önümüze koyduğumuzda oradan kulağa dair bir bilim ortaya koyabilir miyiz? Ya da fıkıh ilmini oluşturan Kitap, sünnet, icma, kıyas gibi kaideler içinden Kitabı alıp, onunla ilgili bütün bilgileri gözümüzün önüne koyduğumuzda fıkıhla ilgili bir bilim oluşturabilir miyiz? Sadece problemler bir şeyi bilim yapmaya yetmez o halde bir problemler alanını bilim haline getiren şey nedir?
  • Molla Fenarî şöyle devam eder; العلم كثير تضبطها جهة واحدة ذاتية Bilim zati bir birlik yönünün bir arada tuttuğu çokluktan ibarettir ve o çokluğu tutan bir imame vardır. Bir birlik yönü (cihet-i Vahde) vardır. Molla Fenari bu birlik yönünü ikiye ayırır, birincisi zatî birlik, ikincisi arazî birliktir.

Zatî Birlik Ciheti

  • Etrafımızda bir sürü problem alanı var, evren problemlerle dolu. O problemleri kendi halinde kümeler haline getirip bilim olarak incelememizi, bu problemlerin bir küme içerisinde bir arada bulunmasını mümkün kılan şey gerçek zatî birliktir. Küme=zatî birlik ciheti = موضوع yani bir bilimin konusu. Bir bilim içerisinde bulunan meselelerin o bilim içerisinde ele alınmasını mümkün kılan şey o bilimin konusudur. Konu bilimlere zati birlik cihetini verir. Konu sayesinde biz o bilimde hangi meselenin ele alınacağını hangi meselenin ele alınmayacağını biliriz.  Çünkü konu etrafında şöyle bir kriter gündeme gelir; bir bilimde ele alınan meselelere o bilimin konusunun yüklem olabilmesi gerekir.
  • Örneğin Tıp biliminin konusu hastalığa ve sağlığa konu olması bakımından insan bedenidir. Bir tıp kitabında ele alınan bütün meselelerin bu konu ile ilişkili olması gerekir. Bir diğer örnek olarak gözü tıp kitabı da ele alır, ancak“görme nasıl olur?” sorusuna bir tıp kitabında uzun uzun cevap bulamazsınız. Görmenin nasıl gerçekleştiği cevabını Optik verecektir. Tıp kitabında görme göz hastalıkları ve sağlığı cihetinden ele alınır. Bu konunun o meseleye yüklenmesi gerekir.  Dolayısıyla konu bizim için o kümeye ilişkili olanların dâhil edilmesini, ilişkisiz olanlarınsa dışlanmasını sağlar. Efradını câmi ağyarını mani bir kümeyi konu sayesinde elde ederiz. Bilimin meseleleri, doğrudan ilişenleri (eskiler zatî arazlar derler) o bilimin meselelerine tekabül eder.
  • En temel nokta, bilimde ele alınan meseleye bilimin konusunun yüklem olmasıdır. Yüklem olamıyorsa o bilimin meselesi olarak kabul edilemez. Örneğin Fizik biliminin konusu harekete ve durağanlığa konu olması bakımından cisimdir. Fizik bilimi içerisinde cisimle ilgili hangi meseleyi ele alırsanız alın harekete ve durağanlığa konu olması bakımından cisme taalluk etmesi gerekir. Fizikte var olması bakımından cisim ele anlamaz. Bu konu metafizikte ele alınır. Çünkü cismin nasıl ele alınacağın konuda kayıtladı. Buna zatî birlik ciheti diyoruz. Konu kendi içerisinde bir bilimin birliği ile alakalıdır. Yani fizik biliminin kendi iç bütünlüğünü ve birliğini nasıl sağlarız? Konu ile meseleler arasındaki özsel ilişki sayesinde sağlarız. Buna özsel birlik ciheti diyoruz.

Arazî Birlik Ciheti

  • Bilimler meseleleriyle ilişkili bir biçimde özsel yapılarına tekabül eden özsel birlik cihetine sahiptir ve bu cihet o bilimin kendi iç mesaili ile kendi birliği ile alakalıdır. Bir de bilimlerde birlik meselesi ile alakalı bir cihet vardır.
  • Fenârî’nin yukarıdaki ifadesinin devamı şöyledir; العلم كثير تضبطها جهة واحدة ذاتية أو جهة وهدت أرضية “Bilim zati bir birlik yönünün bir arada tuttuğu çokluktan ibarettir ya da arazî bir vahdet ciheti o çokluğu bir arada tutar.”
  • Bir bilimin doğrudan doğruya konusu ile alakalı olmadığı halde o bilimin gayesine ulaşmada ve tahsilinde fayda vermesi için birkaç meselenin daha ele alındığını görürüz. Bilimin gayesine ve faydasına nispetle o bilimde işaret edilen ele alınan bazı meseleler vardır; “Bu bilimin gayesi nedir? Biz bu bilim öğrenmekle neyi öğrenmiş oluruz? Bu bilim nihai kertede neye ulaşmak ister?  Bu ilimleri öğrenmenin gayesine ulaştığımızda ortaya çıkacak faide-semere nedir?” soruları bu meseleleri verir.
  • Bu sorular etrafında her kitapta ya da hocanın anlatımında ilave bazı meseleler ve başlıklar da kendini gösterecektir. Bu başlıklar sayesinde kendi içinde birlik ve mevzuu ile alakalı bir biçimde birlik ve bütünlük sahibi olan bir disiplin diğer bilimlerle alakalı hale gelir.
  • Diğer bilimlere nispetle kendi içinde kapalı görünen konu ile mesail arasındaki ilişki etrafında tamamlanmış görünen bilime bir kanal açılır, o kanaldan o bilim bütün diğer bilimlerle ilişkili hale gelir. Sadece bütün diğer bilimlerle ilişkili hale gelmez aynı zamanda bizatihi bizim insan olarak gayemizle alakalı hale gelir, insanî yetkinlik arayışında vereceği faide ile alakalı hale gelir. 

Gaye ve Faide Cihetinden Bilimler Arasında Birlik Ciheti Nasıl İnşa Edilebilir?

  • Mantık ilmini örnek olarak inceleyelim; başka disiplinlerle alakası kesildiğinde mantık kendi içinde bir disiplin haline gelir. Eskiden mantığa bazen fen/ilm bazen de alet denilmiştir.
  • İlmu’l mantık mantığın gayesinden, faydasından bağımsız bir biçimde mevzu ve mesail ile alakalı bir şekilde kendi iç bütünlüğüne nispetle ele aldığımız ilimdir.
  • Mantık tasavvurat ve tasdikattır. Kavramlar ve önermelerden oluşur, kavramlar kendi içerisinde beş tümelden ve tariflerden oluşur. Tasdikât dediğimiz kısım ise önermeler ve kıyaslardan oluşur.
  • Önerme hakkında uzman olabilirsiniz, kıyas hakkında uzman olabilirsiniz, tanımın biçimlerini, bir tanımı nasıl yapılacağını öğrenirsiniz ve bu şekilde mantık profesörü olursunuz. Ama mantığın ne işe yaradığını hiç öğrenmeden, mantığın gaye ve faydasını hesaba katmadan disiplinin uzmanı haline geldiğinizde mantığı kendi içerisinde sadece bir enformatik seviyede kavramış, tahsil etmiş olursunuz.
  • Mantığın gaye itibari ile tanımı nedir? “Düşünme esnasında zihni hatadan koruyan alettir.”Mantık profesörü olmuşsunuz fakat mantığı düşünme esnasında zihni hatadan koruyan bir alet olarak hiç kullanmamışsanız mantığın gayesinden bir fayda elde edememişsiniz demektir. Bilginiz uzmanlık seviyesinde kalmış manasına gelir. Bu demektir ki mantığın esasında bir gayesi vardır. 
  • Klasik dönemde böyle uzmanlaşmaya dayalı bir eğitim anlayışı yoktur. Arnold Toynbee Tarih Bilinci kitabında özellikle 19. yy. sonrasında dünya endüstriyel devrimler ile alakalandırır bilimlerdeki ayrılığı.
  • Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar filmindeki tasvir de bu durumu özetler; bir anahtar veriyorlar ve tek görevi bir şeyin cıvatasını sıkmak oluyor. Bütün fabrika hakkında bir şey bilmesine gerek duyulmuyor.
  • Bu fordist üretim tarzında Endüstri Devrimi ile beraber ürünün üretilmesi için birbirinden bağımsız bantların teşkili ve iş bölümü yapılması arz patlamasını, üretimin işlekleşmesini ve hızlanmasını doğurdu.
  • Endüstri Devriminin getirdiği bu iş bölümü akademisyenlere de yansıdı. Üniversiteler de bu usulle çalışmaya başladı. Herkes nasıl ki bir fabrikada ürünün tamamından habersiz bir işçi varsa, üniversitedeki hoca da böyle bilinçsiz bir işçiye dönüşmeye başladı.
  • Toynbee tarihçiliğin arşivcilik olarak değerlendirilmesi konusunda bu örneği vererek durumu eleştirir. Dünya Tarihi çalışması ortadan kalktı, çünkü hiçbir tarihçi insanın tarihini merak etmemeye başladı. Böylece dünya tarihinde belki de ilk defa bizim bilimsel üretimimiz ile bir fabrikadaki işçinin bilinçsiz üretimi arasında bir fark olmamaya başladı. Varlığa, insana, eşyaya dair anlam arayışı olarak bilme çabası kendisini nihai kertede hiçbir anlam üretmeyen parçalı yapı dâhilindeki bir araştırmaya tahvil etti.
  • Gaye fikri bize neyi, neden düşünmemiz gerektiğini verir. Varlık hakkında bir soru sorarak varlığı düşünmemiz gerekir. Böylece bilimler gayeleri itibariyle birbirleriyle bağlanacaklardır ve nihai kertede gayelerle birbirine bir zincir ile bağlanan ilimler, ilahiyatta yani metafizikte sona erecektir.
  • Metafizik mutlak bir biçimde varlığı ele alır bu nedenle genel olarak varlığı ele alan bilim tüm diğer bilimlere ilkelerini verir.

Bizim bilme çabamız neye dairdir?

  • 12. yüzyıl düşünürlerinden Ebu'l Berekât el-Bağdadi, Kitabu'l Mu'teber eserinde şöyle bir ifadeye yer verir; fizik bilimleri, matematik bilimleri, mantık bilimleri, ahlak, toplum bilimleri gibi bilimler yoktur esas itibariyle tek bir bilim vardır: العلم الوجودي, (egsiztansial science) varlık bilimleridir. 
  • Sorulması gereken esas soru “Nereden geliyorum, neredeyim, nereye gidiyorum?” sorusudur. Bilimler bizim düşünme faaliyetimizden neş’et ederler. Düşünmek ile birlikte insanlığımızı kazanıyoruz.
  • Düşünme bir şeye yöneliktir. Düşüncelerimizi yönlendiren şey has kaygıdır. Niyazi Mısrî’nin deyimiyle düşünceler de kaygılardan doğar.
  • Ebu’l Berekât el-Bağdadi’ye göre nihai olarak düşünmenin çıkış noktası; “neden yok değilim de varım, neden yokluğun kör kuyusunda değilim de varlığın için için kaynayan denizindeyim? Bir başlangıcım var aynı zamanda bir sona sahibim. Bu varlık içinde benim anlamım ne, varlığın anlamı ne?” Ayrıca Bağdadi: “Düşünmek varlığa yönelik bir idrakle başlar” der.
  • Bütün bilimler bu yüzden evvel emirde Varlığa dairdir. Nereden geliyorum, nereye gidiyorum, neredeyim sorusuyla ilgilidir. Bu soru içinde metafizik bir unsur barındırmıyorsa köken meselesinden uzaklaşmış demektir. Bu kökende uzaklaştığında bir bilim adamının başkasına faydası olabilir ama kendisine faydası bir patates satıcısının, patates satmasının kendisine faydası kadar olabilir. Böyle düşündüğü için Bağdadi “ilimler en temelde varlıksal bilimlerdir” der.
  • Ancak varlığı bir bütün olarak ele alamadığımız için tasnif ederiz.  Dışta varlık, zihinde varlık, dilde varlık yazıda varlık deriz. Dışta varlığı fizik-metafizik bilimler, zihinde varlığı matematik-mantık bilimleri, dilde varlığı dil bilimleri, yazıda varlığı da sanatlar, estetik yazı bilimleri ele alır.
  • Sonra fiziksel bilimleri kuşatamayacağımız için onları da parçalarız.  En nihayetinde bu ayrım dâhilinde sona doğru gittiğimiz bir yerden her bilim ilişkileri takip ederek varlık sorusuna varabilir. Varlık sorusunu cevaplama gayesi etrafında tüm bu bilimler organize edilmiştir. Bunların ortaya çıkmasına sebep olan şey de pedagojik zarurettir.
  • İlimlere gaye cihetinden baktığımızda, ilimlerin ermek istediği asıl gayeyi, hikmeti yani ١لحكمةyi kaybettiğimizde ister dini bilimler olsun ister fizik bilimler olsun bunlar tamamen kopar ve bilim adamını ürettiği şeyden habersiz bir fabrika işçisi pozisyonuna getirir.
  • Buradan kurtulmak için varlığın kendisine dair bir soruya sahip olduğumuzu ve bilgi binasının bu sorunun cevabına erme gayesiyle ilişkisini yeniden düşünmemiz gerekiyor.
  • Böyle düşünüldüğünde varlığa ilişkin bilim olarak metafizik, bilimlerin hem ilkelerini veren bir pozisyona gelir hem de ilimlerin kendisine ulaşmak istediği cevapla alakalı araştırmayı orada yaptığımız için ilk bilim yani gerçek bilim haline gelir. Bugün metafiziğin gerçek değil sahte bilim haline gelmesi ve onun yerine fiziğin kaim olmasının bu parçalı düzlemle alakasını da kurabiliriz.

Hazırlayan: Meryem Şahin

 

 

 

Videolar