İslâm Düşüncesinde Bilimlerin Birliği

İslam Düşüncesinde Merâtibu’l Ulûm
Recep Şentürk

İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 29 MART 2021

Hakikate Giden Yollar

  • İnsanlık tarihinin başlangıcından beri varlığa ve bilgiye çok katmanlı bir yaklaşım olmakla birlikte bunlar bütün dinler tarafından paylaşılır. Bütün dinlerde olan bu çok katmanlı varlık anlayışına Merâtibu’l Vücûd denilmektedir.
  • 17. yy.'da modernizmin ortaya çıkışından itibaren değişerek sadece maddeden ibaret olan, hakikate giden yolun da sadece akıl ve deneyden geçtiğine dair tek katmanlı bir varlık anlayışı ortaya çıkmıştır.
  • 1970'lerden itibaren ise hakikat sonrası (post-truth) post-modern dönem ortaya çıkmıştır. Bu yeni akımlar ortaya çıktıktan sonra eski akımlar da tamamen kaybolmayıp bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
  • Dinlerin çok katmanlı varlık anlayışı, modernist anlayış ve post-modern anlayışın üçü beraber varlığını devam ettirmektedir. Bu üç anlayış arasında çatışma ve gerilim de devam etmektedir.
  • Modern döneme kadar çok katmanlı yaklaşım hâkim iken modern dönemle beraber tek katmanlı materyalist yaklaşım hâkim olmuştur. 1970'lerden sonra da post-modern denilen hakikat sonrası yaklaşım daha da güçlenmiştir.

Mantıksal Pozitivizm ile Post-Pozitivizm Arasındaki Farklar

  • Modern dönem daha çok mantıksal pozitivizmin bilim felsefesini yansıtırken post-modern dönem ise post-pozitivizm bilim felsefesini yansıtmaktadır.
  • Mantıksal pozitivizme göre bilim objektiftir, değerden bağımsız ve rasyonel bir aktivitedir. Ancak post-modernizme göre bilim sübjektif ve değer yüklü bir aktivitedir. Tek bir gerçekliğin olduğunu ve ona giden en güvenilir yolun bilim olduğunu iddia etmektedir. Ancak post-modernizme göre evrensel bir gerçeklik yoktur. Gerçeklik, paradigmaya göre değişir. (paradigm-relative).
  • Mantıksal pozitvizme göre bilim tarih dışıdır, post-modernizme göre bilim tarihseldir. Mantıksal pozitivizme göre data, teoriden bağımsızdır: Teoriler ve olgular; gözlemleyen ve gözlemlenen arasında ayrım vardır. Buna mukabil post-modernizmde data, teoriden yüklüdür. Gözlem, teoriden bağımsız (theory-free) değildir.  
  • Mantıksal pozitivizme göre bilim kümülatif, ilerlemeci ve lineer bir çizgide gelişir. Post pozitivizm göre bilim, kümülatif, ilerlemeci ve lineer bir çizgide gelişmez. Paradigma sıçramaları vardır. Mantıksal pozitivizmde metafizik ve test edilemeyen varsayımlar dışlanmıştır. Halbuki post-pozitivizm metafiziğin bilimin konusu olabileceğini kabul etmiştir.

Avrupa Merkezci Bilim Anlayışı

  • Bilim dediğimiz zaman tek bir bilim anlayışının olmadığını görmekteyiz. Bugün Batı'da bile modern ve post-modern bilim anlayışı fark vardır. Halbuki tüm dünyada sanki tek bir bilim anlayışı varmış gibi bir algı oluşmaktadır. Diğer yönden bu iki bilim anlayışı batı merkezci yaklaşımlardır. Bu yaklaşımlar özellikle sosyal bilimler söz konusu olduğunda ben-merkezci (Avrupa merkezci) yaklaşımı yansıtırlar.
  • Bütün toplumlar bir dereceye kadar ben-merkezcidir. Bir açıdan bu durum doğal bir şeydir.  Ancak ben-merkezcilik kendisini evrensel göstermeye, diğer medeniyetler üzerinde üstünlük kurmaya, kendi görüşünü başka medeniyetlere empoze etmeye ve siyasî-askerî gücünü kullanmaya kalkışırsa bir sorun teşkil etmiş olur. Bugün Batı medeniyetinin diğer medeniyetlerle ilişkisi bu şekildedir. Batı, bir dönem pozitivizm anlayışı empoze etmeye çalışırken şimdi ise post-pozitivist anlayışı empoze etmeye çalışmaktadır.
  • Batı medeniyeti bilimi araçsallaştırmakta ve bilgiyi bir dışlama aracı, özellikle sosyal bilimler diğer kültür ve medeniyetleri dışlama aracı olarak kullanılmaktadır.
  • Avrupa’nın yaşadığı tecrübenin evrensel olduğu varsayılarak Avrupa'da olan bir şey başka bir toplumda yoksa bu orada eksiklik olarak değerlendirilmekte, bütün toplumların Avrupa'da yaşanan serüvenin aynısını yaşaması gerekiyormuş gibi yanlış bir algı oluşturulmaktadır.

Avrupa Merkezci Yaklaşımı Aşmanın Yolları

  • Günümüzde Avrupa merkezci yaklaşımı eleştiren pek çok düşünür bulunmaktadır. Özellikle Latin Amerika, Hindistan, Afrika hatta Avrupa ve Amerika'da da bundan rahatsız olan ve eleştiren insanlar vardır.
  • Son dönemde Batı'da müfredatı sömürgeci düşünceden kurtarma hareketi revaçtadır. Örneğin Amerika'yı keşfeden Christopher Columbus'un birçok yerde bulunan heykelini kırdılar. Columb'u katil, sömürgeci, ahlaksız ve değerleri olmayan bir adam olarak göstermeye çalıştılar. Ancak Columb, bizim ders kitaplarımızda bir kahraman olarak takdim ediliyor.
  • Kendilerine yardım eden Kızıldereli insanların %95'ini, Afrikalı nüfusun %50 sini öldürmüşlerdir. Bir zamanlar kâşif ve büyük adamlar olarak takdim edilen kişilerden kendileri de rahatsız oluyorlar ve ders kitaplarından çıkarmak istiyorlar. Bu tarz modernizm, post-modernizm ve Avrupa merkezcilik eleştirileri mevcut olmakla birlikte bunların yerine alternatif koyamadıkların görmekteyiz.
  • Bu yaklaşımlara karşı alternatif düşünceler üretilmeli; öncelikle eğitim süreçlerinde bu Avrupa merkezci yaklaşımı aşmak gerekmektedir. Bunu aşmak için farklı medeniyetlerin, farklı dünya görüşüne ve tecrübeye sahip olduğunu kabullenmek gerekir.
  • Farklı dünya görüşü ve tecrübesi, farklı bilim geleneklerine yol açar. Bilim Avrupa'ya özgü bir şey değildir. Sosyal bilimlerde, objektif ve evrensel olarak düşünülen yaygın yaklaşımlar ve anlayışlar aslında Avrupa-merkezcidir.
  • Avrupa-merkezciliğin ötesinde düşünmek üç şeyi gerektirir; sosyal bilimlerde Avrupa-merkezciliği tespit etmek, farklı medeniyetlerin farklı tecrübe ve bakış açılarının farkına varmak, empirik olarak kanıtlanan olgular ve onların yorumları arasındaki farkı belirlemek.
  • Sosyal Bilimler içinde empirik olarak ispatlanmış bir hakikat varsa buna itiraz etmeyiz. Ama bilim dediğimiz şey bu verilerle bunların yorumlarıdır. Yorum ile veriyi ayırmak gerekir. Gerçekten ispatlanmış verileri kabul ederiz ama yorum bize ait olmalıdır.
  • Avrupa merkezci yaklaşımda veri ve yorum tek paket halinde sunulsa da kendi içlerinde de Marksist, Kapitalist, Freud’cu vb. yorumları barındırmaktadırlar. Kendi yorumları içinde tek bir yorum konsensüsüne sahip değillerdir. Bizim bu üç prensiple verileri ispatlanmış bilgileri alıp kendi yorumumuzu yapmamız ve Avrupa merkezciliği teşhis ve tespit edip daha objektif ve insaflı bir eleştiri yapmamız gerekmektedir.

Merâtibu'l Ulûm Anlayışı

  • Pozitivist ve post-pozitivist yaklaşımlarını aşmanın yolu toplum bilimlerinde çok katmanlılık yaklaşımıdır. (Meratib, multiplexity.)
  • Pozitivistler her şeyi maddeye, idealistler her şeyi kültüre indirgemektedirler. Oysa çok katmanlı yaklaşıma göre mülk, melekut ve lahut olmak üzere varlığın farklı katmanları bulunmaktadır. Varlığı tek bir katmana indirgemeden hepsinin varlığı kabul edilmektedir.
  • Bir yaklaşımı çok katmanlı yapan öncelikle ontolojisidir (Çok-katmanlı varlık anlayışı).  Bu Merâtibu’l Vücûd olarak isimlendirilmektedir. Epistemolojisi (çok-katmanlı bilgi anlayışı) Merâtibu'l Ulûm, metodolojisi (Çok-katmanlı metod anlayışı) Merâtibu’l Usûl, hakikat anlayışı (çok-katmanlı hakikat anlayışı) Merâtıbu'l Hakâik ve norm (çok-katmanlı norm anlayışı) anlayışını Merâtıbu'l Ahkâm olarak adlandırılır.
  • Çok katmanlı ontoloji ve epistemoloji (Merâtibu’l Vücûd ve Merâtibu'l Ulûm) ilişkisine bakıldığında ontoloji Âlemu'l Mülk, Âlemu'l Melekût ve Âlemu'l Lahut olarak üç katmana ayrılmaktadır. Bu katmanları daha alt kategorilere de ayırmak mümkündür. Âlemu'l Mülk maddi görünen âlemdir, Âlemu'l Melekût maddi olmayan gayb alemi, Âlemu'l Lâhut ise İlahî alemdir.
  • Genelde felsefeciler varlık katmanlarını fizik ve metafizik olarak ikiye ayırıyorlar. Ancak Lahut alemini ayırmamız gerekir. Çünkü Cenab-ı Hakk'ı metafizik alemin dışında tutmamız daha doğru olmaktadır. Allah'ı metafizik aleme dahil etmek halık ile mahluku aynı kategoriye koymak olacaktır. Allah ne maddedir ne manadır. O kendi nevi şahsına münhasır eşi, benzeri olmayan bir varlıktır. O nedenle ayrı bir varlık tabakası olarak değerlendirmek gerekir.
  • Bu çok katmanlı varlık anlayışı bizi Merâtibu'l Ulûma götürür. Merâtibu'l Ulûm’da objektif bilgi kaynakları havass-ı selime, haber-i sadık ve akıl olmak üzere üçtür. Bunlar toplumsal hayatta bir şeyi ispatlamak için kullanılacak bilgi kaynaklarıdır.
  • Kişilerin şahsi hayatlarında bilgi kaynağı olarak kabul edebilecekleri bilgi kaynakları: Hads, sezgi, rüya, ilham ve keşiftir. Pozitivist, idealist ve rasyonalistlere göre sübjektif bilgi kaynakları kabul edilmez. Mistiklere göre ise bunlar objektif gibi kabul edilir. Oysa İslam bunları ne toptan reddeder ne de toplumsal hayatta objektif bilgi gibi yer vermez.
  • Bilgi türleri Hissiyat, Akliyyat, Nakliyyat ve Keşfiyyat olarak tasnif edilmektedir. Önemli olan nokta bu bilgi türlerinin birbirini dışlamamasıdır. Batı'da Rasyonalistler bilginin akılla elde edildiğini Empiristler duyularla elde edildiğini iddia ederek bunları birbirinin alternatifi olarak görürüler.
  • Bizim yaklaşımımızda bilgi türleri birbirinin mütemmimidir. Akıl, duyular ve vahiy arasında çatışma yoktur, bunlar birbirini tamamlayan bilgi kaynaklarıdır.
  • Bu bilgi kaynaklarının önceliği bazı alimler tarafından tartışılmıştır. Felsefeciler akliyyatı, Ehl-i Hadis nakliyyatı, Sufiler keşfiyatı önceler. Ancak diğerlerini asla dışlamazlar sadece öncelikleri farklıdır.

Meratıbu'l Usul

  • Merâtibu'l Usûl konusunda Taşköprülü, Mevzuatu'l Ulum adlı eserinde nazar ve tezkiyeden hakikate götüren iki usul olarak söz eder. Nazarı da aklî ve şer'î olmak üzere ikiye ayırır. Nazar-ı Aklî, vahyi işin içine katmadan yapılan salt akıl yürütmedir. Bu felsefede ve empirik araştırmalarda kullanılır. Nazar-ı şer'î, vahyi de işin içine katarak akıl yürütmedir. Kelam ve fıkıh alanlarında kullanılır. İkisi de teorik düşünmedir ama birisinde sadece akıl ve gözlem bulunurken diğerinde vahiy de bulunmaktadır.
  • Salt akıl yürütme metodu bizimle diğer medeniyetler arasındaki diyaloğun ortak zeminini teşkil etmeye yardımcı olmaktadır. Müslümanlar arasındaki ortak epistemolojik zemin nazar-ı şer'î'dir. Bunlar nazarî, objektif ve rasyonel ilimlerdir. Bir de buna mütemmim olan tezkiye/tasfiye metodunu kullanan tasavvuf ilmi vardır.
  • Taşköprülüzade, ''nazar sonunda tasfiye'ye, tasfiye sonunda nazara götürür'' demiştir. Ama felsefecilerden, kelamcılardan, fıkıhçılardan ortada olanlar tasfiye'yi, sufilerin de ortada olanlarının da nazarı lüzumsuz gördüklerinden söz eder. Örneğin tasavvuf yolunun sonuna gidildiğinde nazara ulaşılır. Nazar yolunun sonuna doğru gidildiğinde de İbn Sina, Farabi ve Gazzali de olduğu gibi bu işin tasfiye boyutunun olduğu idrak edilir.

Meratıbu'l Hakaik

  • Merâtıbu'l Hakâik'e geldiğimizde ise mülk aleminde hakikat olan bir şey, melekut veya lahut aleminde hakikat olmayabilir. Örneğin dünyada yer çekiminin olması cennette veya arş-ı ala'da olması anlamına gelmez. Bunlar farklı hakikat mertebeleridir.
  • Normatif hakikat açısından baktığımızda evrensel olan normlar ve içtihadî olan normlar bulunmaktadır. Modernistlere göre tüm normlar evrenseldir, post-modernistlere göre ise tüm normlar rölatiftir.
  • İslam açısından normlar çok katmanlıdır; evrensel olan normlar (zarurat-ı şeriyye) ve içtihadiyyat alanı vardır. Mübah ve şeriatın sakıt olduğu alanlar insanlara bırakılmıştır.

Meratıbu'l Ahkam;

  • Merâtibu'l Ahkâma gelince ise örneğin fıkıhta Şafilere göre beş, Hanefilere göre dokuz tane hüküm vardır. Modern hukuk ise etik ve ahlak olmak üzere ikili mantıkla çalışmaktadır. Ancak bizim fıkhımız farz, müstehap, mekruh ve haram gibi çok değerli bir mantıkla çalışmaktadır. Bu sofistike bir yaklaşımdır. Fıkhın çoklu mantıkla çalışıyor olması üstün sistemini göstermektedir.
  • Şeriat, tarikat, hakikat anlayışları da çok katmanlı hayatlara işaret etmektedir. Şeriat kısas üzerine kurulu, tarikat affetme, tolerans ahlakı, hakikat diğerkâmlık, isar ahlakı üzerine kuruludur. Somut olarak ifade etmek gerekirse birisi size kötülük yaptığında aynı şekilde karşılık verebilirsiniz, affedebilirsiniz ya da iyilikle cevap verebilirsiniz.

Çok Katmanlılığın Seviyeleri

  • İlimler ontolojik, epistemolojik ve metodolojik odaklarına göre sınıflandırıldığında felsefenin ontolojik odağı bir bütün olarak varlık, epistemolojik odağı akıl, metodolojisi ise nazar aklî'dir.  Kelamın ontolojik odağı bir bütün olarak varlık epistemolojik odağı akıl ve vahiy, metodolojik odağı ise nazar şer’idir. Füru fıkhın ontolojik odağı dışsal eylem, epistemolojik odağı akıl ve vahiy metodolojik odağı ise nazar şer’idir. Tasavvuf ontolojik olarak amelin batınına odaklanır, epistemolojik olarak keşf ve vehbi ilim üzerine odaklanır, metodoloji olarak da tezkiye metodunu kullanır.
  • Her ilim odak olarak söz ettiğimiz kaynakları kullanır ancak buradan diğer kaynakları kullanamayacaklarını çıkarmak doğru olmaz. Gerektiğinde diğer kaynakları da kullanabilirler.
  • Sonuç olarak çok-katmanlı varlık, bilgi, metot, hakikat ve norm anlayışı ya da açık bilim, açık medeniyeti mümkün kılar.
  • Çok-katmanlı yaklaşım, entelektüel, içtihadî, fıkhî, kelamî ve tasvvufî farklılıkların sosyal çatışmalara dönüşmesini engeller. Çünkü farklı görüşleri bir arada barındırır. Epistemolojik, ontolojik ve metodolojik plüralizmin temelini teşkil etmiş olur.
  • İslam tarihinde mezheplerin var olmasını mümkün kılan Merâtibu'l Ulûm anlayışıdır. Tek bir metoda ve epistemolojik kaynak anlayışına indirgenseydi böyle bir çoğulculuk asla mümkün olamazdı.
  • Farklı hakikat iddialarını post-modernizm veya rölativizme mahal vermeden bir arada bulundurabilecek çoğulcu ve demokratik bir bilim kültürü oluşturur.
  • Post-modernistler de böyle bir kültür oluşturmak istemektedirler. Ancak rölativizm ile bunu yapmaya çalışmaktalar. Rölativizm çok tehlikelidir, her şeyin rölatif olduğu söylendiğinde dinin, toplumsal hayatın ve ahlakın temeli ortadan kalmış olur. Rölativizme düşmeden çoğulcu yaklaşımı ortaya koymak gerekir.  Bu da ancak Merâtıbu'l Ulûm yaklaşımı ile gerçekleşebilir.

Hazırlayan: Fatıma Nur Demir

Videolar