Muhammed Âbid el-Câbirî
(1935-2010)


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 12 MART 2021


Muhammed Âbid el-Câbirî ve Üç Usul: Beyan, Burhan ve İrfan

Hayatı

  • Muhammed Âbid el-Câbirî 1935 senesinde Fas’la Cezayir arasında bir kasabada dünyaya gelmiştir.
  • Küçük yaşlarda Kur’an’ı hıfz etmiştir. O dönemde Fransa sömürgesi nedeniyle Fransız okullarına gönderme zorunluluğu vardır ve Câbirî de Fransız okulunda tahsil görmüştür. Çocukluk yıllarından itibaren İslam kültür ve medeniyetini öğrenme noktasında büyük ilgisi ve gayreti olmuştur.
  • Rabat Üniversitesinin felsefe bölümünde iki ayrı doktora tezi hazırlamış ve büyük bir azimle kendisini yetiştirmiş sonra otuz kadar kitap yazarak düşünce hayatımıza katkıda bulunmuştur.
  • Câbirî pek çok alanlarda eser kaleme almıştır. Eserlerinde Fransızca kaynaklardan da yararlanmıştır.
  • Ama onun dört kitabı kendisinin projesi diyebileceğimiz ana nüveyi oluşturmaktadır.
  • Tekvînü’l-‘Akli’i-‘Arabi /  تكوين العقل العربي (İslam Düşüncesinin Teşekkülü)
  • Bünyetü’l-‘Akli’l-Arabi/ بنية العقل العربي  (İslam Düşüncesinin Yapısı)
  • el-‘Aklü’s-Siyasi el-Arabi/  العقل السياسي العربي (İslam Siyaset Düşüncesi)
  • el-‘Aklü’l-Ahlaki el-‘Arabi/ العقل الأخلاقي العربي  (İslam Siyaset Düşüncesi)
  • Câbirî hakkında yazılan kitaplar ve eleştiriler mevcuttur. Taha Abdurrahman’ın projesi zımnen Câbirî’ye karşı bir projedir. Bu iki projeyi birlikte okumak lazımdır.
  • Câbirî, Hasan Hanefi’ye çok benzer, okuma biçimleri birbirine çok yakındır. Ele aldıkları konular birbirine yakın olsa da farklı açılardan bakarlar.
  • Fas’ta kendisiyle çağdaş olan Abdullah Aravi diye bir zat vardır. Abdullah Aravi tarihselcidir onun da kendisine göre bir metodu bir düşüncesi vardır ama Câbirî ona karşıdır ve ortaya koyduğu fikirler ile Aravi’yi eleştirmektedir.

Üç Metodoloji: Beyan- İrfan-Burhan

  • Câbirî usul-i fıkıh literatürünü okumuş ve Şâfî’den Şâtıbî’ye bir değerlendirmeye tabi tutmuştur.
  • Câbirî şu soruyu sorar: Metodoloji mi yoksa dünya görüşü mü önce gelir? Metodoloji mi dünya görüşünü belirler yoksa dünya görüşü mü metodolojiyi belirler? Câbirî bu konuda ikili değerlendirme yapar: “genelde dünya görüşü metodolojileri belirler fakat metodolojiler yerleştikten sonra fakat bu sefer metodoloji dünya görüşünü belirler.”
  • Câbirî’nin özellikle Foucault’nun bilgi sistemleri üzerindeki düşünceleri ve epistemolojiye dair düşüncelerinden çok etkilendiği rahatlıkla söylenebilir.
  • Câbirî beyanı hem bir dünya görüşü hem de bir metodoloji olarak ele almıştır. Onun dünya görüşü sadece dille sınırlı, metodolojisi ise dille nassa dayalıdır. Çünkü ona göre usul sadece “mantuktur” yani dilin ifade ettiğidir.
  • Câbirî “Nahiv, kelam, fıkıh, usul-i fıkıh ilimleri ve dil bilimlerinin tamamı ile ilk ortaya çıkan hadis ve tefsir ilimleri beyanı benimsemiştir” iddiasında bulunmaktadır.
  • Ona göre beyan sadece dil ve nassa dayanır. Beyan nassı da sadece dilin aracılığıyla açıklar ve mümkün olduğu kadar aklı devreye sokmaz. Dolayısıyla ister istinbat deyin ister içtihat deyin beyani ilimler, beyani metodoloji, beyani usul sadece dil ve nass çerçevesinde kalır.
  • Câbirî’ye göre Yunan medeniyeti bir felsefe medeniyetidir. İslam medeniyeti bir fıkıh medeniyetidir. Batı medeniyeti bir bilim ve teknoloji medeniyetidir. İslam medeniyeti aynı zamanda bir hitap medeniyetidir.
  • Câbirî der ki; “dil mananın vasıtası olduğu halde beyan metodolojisi nezdinde dil bir gayeye dönüşmüştür.”
  • “Bu dönemde kıyas bir benzetmeden ibarettir nassta olmayanı nassta olana benzetmeye akli/mantıki kıyas denmez, bu tamamen beyani bir kıyastır, fıkhi bir kıyastır. Bu kıyasın akılla, mantıkla bir ilgisi yoktur” diyerek itiraz eder.
  • “İşrakî hikmet tamamen keşfe dayanır” der. Câbirî’ye göre bunların tamamı agnostik unsurlardır. Hepsinin tercümeler vasıtasıyla İslam dünyasına girdiğini bizatihi İslam medeniyetinin ürünü olmadığını ama sonra İslam medeniyetinde birtakım filozoflar marifetiyle hem Şiiler ve İsmaililer hem de batıniler marifetiyle İslam medeniyetine bir düşünce olarak ve metot olarak girdiğini ifade eder. Özellikle ilk tercüme faaliyetleriyle beraber başladığını ve tamamen ithal olduğunu kabul eder.
  • Câbirî nasıl ki beyan metodunda yanlış genellemeler yapıyorsa irfan meselesinde yapmıştır. Dolayısıyla Câbirî tasavvufa Yunandan ithal olmuş bir düşünce gözüyle bakıyor ve genelleme yaparak değerlendiriyor.
  • Câbirî burhan metodu üzerinde durarak “tümevarım yöntemiyle aklın güçlerini kullanarak hissi ve tecrübeyi de işin içerisine katarak, yani beş duyu ve tecrübe, akıl ve özellikle Aristo kıyasını, mantığını kullanarak vardığımız kesin bilgiye burhan denir” diyor. Bu burhan yönteminin aslında en önemli metot olduğunu savunuyor.
  • Câbirî şöyle bir iddiada bulunuyor: “Yunanın felsefe mucizesini doğuran burhandır, Batının teknoloji mucizesini doğuran burhandır, İslam medeniyetini geride bırakan beyan ve irfandır.”
  • Ona göre burhan insanın tabii güçleri, kuvvetleri, duyuları, tecrübeleri ve akli muhakemesidir. Burhan irfana karşı beyan ile anlaşma içine girmelidir.

Usul-i Fıkıh Anlayışı

  • Câbirî usul-i fıkhın tarihini ikiye ayırıyor. Biri tesis dönemi bir de ta’sil dönemidir. Tesis dönemi, İmam Şâfiî’den İbn Hazm’a kadar, ta’sil dönemi ise İbni Hazm’dan Şâtıbî’ye kadardır. Yani biri kuruluş dönemi biri de temellendirilme dönemidir. İbni Hazm ve Şâtıbî’nin ise burhan kategorisinde usul ilmini yeniden gerçek hüviyetine kavuşturduklarını savunur.
  • Usul-i fıkhın iki merhalesinin olduğunu, birinci merhalede, Şâfiî’nin beyan nazariyesini ortaya koyduğunu sonra herkesin o beyan nazariyesine bağlı olarak usul-i fıkhı inşa etmeye çalıştıklarını söyler. Lafız-mana, asıl-fer’ ilişkisi dışında herhangi bir ilişki üzerinde duramadıklarını ifade eder.
  • İkinci merhalede ise, İbn Hazm ve Şatıbî üzerinde durur. İbn Hazm’ın Şatıbî’den de önce beyani kıyasa karşı çıktığını, taklidi ve ittiba’ı reddederek aklı merkeze aldığını, burhan sistemiyle özellikle istikra yöntemiyle kıyası yeniden tanımladığını ve İbn Hazm’ın yaptığı bu kıyas tanımının aslında usul-i fıkhı iyice temellendirdiğini iddia eder.
  • Câbirî usulü fıkhın beyan kategorisinde kalmasının sebebi olarak dil ve nass çerçevesinde kalmasını gösterir. “Ahkâm teklif ötesinde bir mana aramamıştır, lügavi delalet adeta usul-i fıkhın tamamını işgal etmiştir” diyor.
  • Câbirî makasıdın ancak burhan metodunu esas alan Şâtıbî ile ancak ortaya çıktığını iddia ediyor. Ama Gazali, Cüveynî ve diğer pek çok âlimin makasıd ile ilgili yazdıklarını değerlendirmeden doğrudan hepsini İmam Şâtıbî’ye mâleder.
  • Câbirî, İbn Hazm ve Şatıbî’nin yanına İbn Haldun’u da katar ve bu üç âlim burhancı diğerlerinin ise beyancı olduklarını söyler. Hatta Câbirî’ye göre İbni Sîna ve Farabi de beyan kategorisinde kalır.
  • İbn Hazm, İbni Rüşd, Şâtıbî ve İbn Haldun’un metotlarının burhan olduğunu söylüyor.
  • Câbirî der ki; “Şâtıbî’nin yaptığı iş bidat olarak kabul edildi. Bu sebeple modern zamanlara kadar hiç kimse onun eserine itibar etmedi ve Müslümanlar beyan ile iktifa etmeye ve yollarını devam etmeye karar verdiler.”
  • Eleştirilerinin bir kısmında haklı olsa da birçoğu genellemedir. Bu eleştirilerden sonra bize ortaya koyduğu yeni bir usul önerisi söz konusu değildir. Sadece önerdiği bir şey vardır o da İbn Haldun, İbni Rüşd, İbni Hazm ve Şâtıbî’nin usullerini önümüze alıp birleştirmemizi ve bu asrın sorunlarını da önümüze koyup ve yeni bir usulle yola devam etmemizi tembih eder.

Hazırlayan: Eldiiar ZHALILOV