Usul Dışı Arayışlar - Nasr Hamid Ebuzeyd
(1943-2010)


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 28 Mayıs 2021

Giriş

  • 18. asırdan itibaren İslam dünyasında Hindistan’dan Afrika’ya Türkiye’den Arap dünyasına kadar her yerde devam eden bütün yeni arayışları sekteye uğratan, usulün içindeki arayışları anlamsızlaştıran ve büyük oranda potansiyelini başka yerlere harcayan bu fikirlerin ortaya çıkış zeminini ayrıca ele almak gerekmektedir.
  • Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra yeni bir dünya kurulmuştur. Bu yenidünyada İslam coğrafyasındaki sol hareketler İslam’a yönelmiştir.
  • Özellikle 90’lı yıllarda İslam dünyasındaki dönüşümleri ele aldığımızda bu dönüşümler içerisinde sol hareketlerin İslam’a yönelerek onu ele almaya başlamaları yeni bir durum olarak karşımıza çıkmıştır.
  • Nasr Hamid Ebuzeyd’i özellikle Kur’an metninin tarihselliğine yönelik fikirlerin ortaya çıkış zemini ile birlikte ele almak gerekmektedir.

Nasr Hamid Ebuzeyd’in Hayatı

  • Mısır’ın Tanta kentinde 1943’te köylü çocuğu olarak dünyaya gelmiş, ailesinin fakirliğinden dolayı lise tahsili bile görememiş, daha sonra dışarıdan bir sanat okulunda eğitim almıştır.
  • Kahire Üniversitesinde edebiyat fakültesinde dil bölümünü kazanmış, master ve doktora eğitimlerini bu fakültede tamamlamıştır.
  • Master çalışmasında Mutezilenin mecaz anlayışını ele alırken, doktorada ise İbn Arabi üzerinde durmuştur.
  • Çok hızlı bir şekilde üniversite içindeki akademik kariyerini sürdürmüştür. Önce Kahire’deki bir Amerikan üniversitesinden, daha sonra Pensilvanya Üniversitesinden burs kazanır ve Amerika’ya gidip iki yıl kalır. Daha sonra Japonya’da Osaka Üniversitesi’nden burs kazanır ve bir müddet de orada kalır.
  • Yavaş yavaş yazdıkları, konuşmaları kendi arkadaşları ve talebeleri tarafından dikkat çekmeye başlamış ancak asıl problem 1993’te profesörlük takdim tezini hazırladığında ortaya çıkmıştır.
  • Profesörlük tezi olan meşhur Mefhumu’n Nas bütün İslam dünyasında tartışmalara yol açmıştır. Kitap jüri önüne çıkınca özellikle Daru’l-Ulum’da Abdu’s-Sabır Şahin, Muhammed Biltâci gibi birçok âlim, bu profesörlük takdim tezinin ilmi bir nitelikte değil bilakis İslam’ı tezyif eden, nasları saptıran, din, Kur’an, akide, nübüvvet gibi meselelerde Müslümanların üzerinde ittifak ettiği tezlere aykırı olduğuna, daha çok Marksist bir bakışla dini metinlerin okunduğuna, batıda edebi metinlere tatbik edilen Hermönetik felsefenin İslam’ın naslarına tatbik edildiğine ve bunun kabul edilemez olduğuna dair rapor yazarlar ve bu raporlar Mısır’da büyük tartışmaların ortaya çıkmasına neden olur.
  • Bu noktada sürecin fikri yönetimi çok kötü şekilde devam etmiştir. Konu hukuka, basına intikal etmiş,1993-1995 yılları arasında yaklaşık üç yıl Mısır ve Arap dünyasında en çok tartışılan meselelerden biri olmuştur.
  • Konu Ezher’e kadar intikal etmiş, Ezher mahkeme kurmuştur. Çünkü Mısır’da bu meseleleri mahkeme yoluyla ele alma geleneği vardır.
  • Burada ilim adamları ikiye ayrılır, bazıları bu fikri bir konudur bunun karşılığı fikirle verilmelidir, bunun cevabını kanun adamları değil ilim adamları vermelidir demişlerdir.
  • Muhammed Ammare, et-Te’viru’l-Marksili’l İslam adında müstakil bir kitap yazmıştır.
  • Nasr Hamid’in “Mefhumu’n-Nas”  kitabına kırkı aşkın reddiye yazılmıştır.
  • Jüri üyelerinin bir kısmı da dâhil, bazı önemli ilim adamları inisiyatifi ele almak istemiş, meselenin kanun yoluyla değil ilmi olarak halledilmesi gerektiğimi ifade etmişlerdir.
  • Ancak toplumda ortaya çıkan birtakım reaksiyonlar hukuku da harekete geçirmiş ve kurulan mahkeme Ebuzeyd’i mürted ilan etmiştir. Bununla da yetinmemiş, -Mısırdaki medeni hukuka göre bir gayrimüslim ile bir Müslüman evlenemez, dolayısıyla irtidadına hükmettikleri şahsın hanımı Müslüman ise hanımının da boş olduğuna karar verebilir- hanımı ile kendisinin boş olduğuna gıyaplarında mahkeme karar vermiştir.
  • Daha sonra Nasr Hamid de eşi ile beraber daha önce birkaç kez gidip ders verdiği Hollanda’daki Leiden Üniversitesinden bir davet almıştır.
  • İşin mahkeme kısmının ahlaki, doğru hiçbir tarafı yoktur. Zaman zaman birilerinin böyle şahsiyetlerin şöhretini daha fazla arttırmak için yaptıkları açıktır.
  • Çünkü kendisi mahkemede şöyle demiştir: ‘‘Ben Müslümanım ve Müslümanlığımla iftihar ediyorum. Allah’a iman ediyorum, Resule iman ediyorum, ahiret gününe iman ediyorum, kadere de hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanıyorum. İslam’a olan aidiyetim ve mensubiyetimle iftihar ediyorum. Ama ilmi çalışmalarım ve araştırmalarımla da iftihar ediyorum. Burhanla delille yanlışlığım ortaya çıkmadıkça bütün içtihadlarımla, araştırmalarımla görüşlerimle de iftihar ederim’’
  • Mısır’dan hareketle tüm İslam dünyasında o yıllarda irtidat cezası dikkat çekmiş, herkes tarafından tartışılmıştır ve bu konuda önemli bir literatür oluşmuştur.
  •  Muhammed Ammara Mısır’daki son iki mütefekkirden biridir. Çok velut (üretken) bir yazardır. O zaman mahkemenin istediği bilirkişi raporunda şöyle bir açıklama yapar; ‘‘Nasr Ebu Zeyd’ın meselesi bir fikri meseledir. Karşılıklı fikri alanın konusudur, bu konuyla ilgilenecek olan kimseler, mütefekkirler ve araştırmacılardır, bu bir kanun meselesi değildir, hâkimler ve avukatların meselesi değildir.’’
  • Bir de buraya Muhammed Abduh’un şu sözünü ilave ederler: ‘‘Bir adamdan bir söz sadır olsa ve yüz cihetten küfre yorumlasanız dahi bir tek vecihle imana yorumlayabiliyorsanız imana hamletmek vaciptir.’’
  • Bu tartışmalar sonucu ailesi ile Hollanda’ya sığınmıştır, 2010 yılında vefatından önce çok ağır bir hastalığa yakalanmış, hafızasını kaybetmiştir. Hanımı Mısır elçiliğine müracaat etmiş ve Mısır’a götürülmüştür.
  • Mısır’da vefatından sonra da cenazesi dahi tartışma konusu olmuştur.

Fikri Hayatı

  • “İslami sol” başlığı altında yeni akımların ortaya çıktığı bilinmektedir. Ayrıca selefiliğin bu dönemlerde İslam dünyasının bütün eğitim müesseselerini kuşattığını hesaba katmak gerekmektedir. Eş zamanlı olarak bütün insanlarda İslam’ın büyük bir umuda dönüştüğü, İslami hareketlerde büyük bir canlılık ortaya çıktığı bilinmesi gereken bir husustur.
  • Bir düşünce durup dururken ortaya çıkmaz, bu süreçlerde Mısır’da Hasan Hanefi kendisini Nasr Hamid’in hocası olarak ifade eder, başına büyük hadiseler geldiğinde de: “O benim ektiğim bir fidandır, o fidana sahip çıkmak benim boynumun borcudur” demiştir. Kendisi her ne kadar Hasan Hanefi’yi hocası olarak nitelemese de Hasan Hanefi hem el-Yesaru’l-İslami fikrinin babası olarak hem tarihselciliğin daha çok antropolojik boyutu üzerinde duran bir düşünür olarak bazı fikirlere öncülük yapmıştır.
  • Nasr Hamid 1990’lı yıllarda bu tarihselcilik fikriyle ortaya çıkmış ve Mısır sınırlarını aşan, bütün İslam dünyasında büyük tartışmalara yol açan bazı fikirler ortaya koymuştur.
  •  
  • El-İtticahu fi Akl-i Tefsir “Tefsirde Akli Metod”
  • Mutezilenin tefsir anlayışını ele alan master tezini kitap olarak neşretmiştir.
  • Felsefetu’t-Tevil’inde İbni’l Arabi
  • Mefhumu’n-Nas Dirasetu Ulumu’l-Ku’ran:
  • Nas mefhumu ve ulumul Kur’an’a dair bir araştırma olan bu kitap asıl etki yaratan eseridir. Profesörlük takdim tezidir.
  • İşkaliyetu Kıraat-i ve Akliyatu’t-Te’vil
  • Naklu’l-Hitabi’d-Dini:
  • Dini söylemin eleştirisi olan bu kitap ikinci tepki yaratan eseridir. Kur’an’ın, vahyin, mahiyetini, nübüvveti tartışır. Nübüvvetin bir muhayyile olduğuna dair kabul edilemez fikirler ileri sürer.
  • El-Mer’atu fi Hitabi’l-Ezne
  • El-Hilafetü ve Sultanu Ümme
  • En-Nassı ve Sultanu Hakika
  • El-Hitabu ve Tevsik
  • Et-Tefkiri fi Zemili’t-Tekfir: Tekfir Zamanında Düşünmek
  • Kadın konusunda makale ve kitapları vardır. İki ayrı kitapçık çıkarmıştır, İslam’ın kadın algısını eleştirmiştir.
  • Tekelleme İbnü’l-Arabî
  • El-İmamu Şafiî ve’t-Tesisü İdeolojiyetu Vasatiyye:
  • Bu kitap selefleri gibi ulum-u İslamiyeye vakıf olmadığını gösteren bir kitaptır. Ebuzeyd kendi hermönetik okumaları üzerinden İslam’da teoriler ortaya koyan bir fikir adamıdır ancak Hasan Hanefi öyle değildir.
  • Hanefi, Cabiri gibi bir ansiklopedisttir. Kelam, tasavvuf, hadis, tefsirle ilgili başta olmak üzere pek çok alanda eser yazmıştır.
  • Ulum-u İslamiyyeye vukufiyeti zayıftır. Örneğin İmam Şafii’nin Emevilerle ilişkilerini yazmıştır, ancak İmam Şafii Emevilerden sonra dünyaya gelmiştir. İmam Ebu Hanife’yi şuubilikle, İmam Şafii’yi Arapçılıkla suçlamıştır.
  • Nassa yönelik görüşleri üç kategoriye ayrılabilir:
  • Birincisi İslam geleneğini nasıl anlamamız gerektiğini ele alan görüşleridir. Mutezile ve İbni Arabî ile ilgili kitapları aynı zamanda nassı nasıl ele alacağımızı öğretir. İslam medeniyetinin mirasına yönelik ağır eleştirel bir bakışı vardır. Müslümanların kendilerine ait bir şeylerinin olmadığını, her şeyin kutsal bir nas tarafından inşa edildiğini ifade eder.
  • İkincisi dini söylem ile ilgili fikir ve düşünceleridir. Burada da Marksist bir okuma yapmaktadır. Dinin, vahyin insanileşmesi meselesini Hasan Hanefi’nin fikirleri üzerinden ele alır.
  • Üçüncüsü tevil ve Kur’an nassının nasıl okunması gerektiği ve Kur’an nassının mahiyeti üzerinedir. Kur’an, nübüvvet, vahiy anlayışı, inanç meselelerine ve şeriata bakışı altında fikirleri incelenebilir. Bu fikirler İslam dünyasında çok ciddi tartışmalara yol açmıştır.
  • Mefhumu’n-Nass’da; “Kur’an bir vaki içinde şekillendi” demiştir. Yani nüzul sürecinde ortaya çıkan hadiseler içinde şekillenmiştir. O vakiden yukarıya çıktı aşağıya inmedi demiştir.
  • Hasan Hanefi’nin de vahiy yerden bitti gökten inmedi sözü burada bu şekilde yer almıştır. “Peygamber onu tilavet etmeden önce vahyin vakiden ayrı bir varlığı yoktur.”
  • Vâki hem vahyi hem de kendinden sonraki vakıaları şekillendirdi” demiştir.
  • Onlarca ayet için “bu kitap Allah’tan peygambere inmiştir” der ancak bunu kabul etmemek insanın kendisinin Kur’an’a yönelik bir ideolojisi olur, Kur’an’ın bir tefsiri olmaz.
  • Bir başka yerde “aslolan vakidir nas vakiden oluştu ve nassın dilinden ve kültüründen de mefhumlar oluştu. Beşerin faaliyetleri ile delaleti yenilenir, başta da vaki var ikincide de vaki var sonuncuda da vaki var” demiştir.
  • “Kur’an nassı şifahi bir kültür içinde şekillendi, vakıalar bu nasları intaç etti, nassın kültürü teşekkül ettiği merhalede kültür faildi nas ise münfaildi’’ gibi pek çok açıklaması olmuştur.
  • Kur’an nassı özel bir nastır. Özelliğini kutsiyetinden ve ulûhiyet kaynağından kazanır lakin nüzulünden önce metafizik bir varlığa sahip olduğuna dair bir iman, hakikati örter.
  • Ebuzeyd’e göre nas hakikati ve cevheri ile kültürel bir üründür, tarihselcilik bir anlama değil bir çözümlemedir. Ona göre Kur’an yirmi yılı aşkın bir süre içerisinde bir kültür tarafından vaki içerisinde şekillenmiştir
  • Mefhumu’n-Nass’da Kitab’ın uygun bulduğunu aldığını, uygun bulmadığını tahrif ettiğini söyler. Bir önceki dini naslara karşı Kur’an’ın konumunu: “Kur’an geçmiş Mushafların bazı cüzlerini kabul etti, aldı onları yorumladı, reddedilen kısımları ise tahrif hanesine kaydetti” şeklinde açıklar.
  • Kur’an’ın cahiliye şiirlerinden etkilendiğini iddia etmiştir. Kur’an başka metinlerden devşirilmiştir onun için şiirsel naslara benzer olduğunu ifade eder. Muallakat-ı Seb’a’dan bazı metinlerin Kur’an’daki varlığına dair bazı iddiaları vardır.
  • “Kur’an manadır lafız değildir” der. Nübüvvet ile ilgili iddiaları mahkemede özel bir celseye sebep olmuştur.
  • Ona göre; nübüvvet harikulade bir şey değildir, hayal derecelerinden en güçlü olan şeyden neşet eder, insani muhayyilenin faaliyetinden kaynaklanır ve melekle peygamberi birleştiren bir muhayyile vardır. Şairi şeytanla, kâhini cinlerle iliklendirdiğimiz gibi nübüvvet de melekle peygamber arasındaki bir iletişim olarak tahayyül edilir.
  • Tarih ve Kur’an kelimesi iki yanlışlığın kurbanı olmaktadır: Biri Kur’an’ı tarihsizleştirmek diğeri de Kur’an’ı tarihselleştirmektir. Tarihsizleştirmek ile tarihselleştirmek iki ayrı noktadan Kur’an’a zarar verir ve bunlar birbirleri ile zıttır. Bu iki yanlıştan kaçınmak gerekmektedir.
  • “Tenzil yoktur te’vil vardır, tenzil Hz. Peygamber tarafından telaffuz edildiği andan itibaren te’vildir” ifadelerini kullanır.
  • Ebuzeyd’e göre İlahi Hitap tarihi bir hitaptır. Sabit bir cevheri, kendinden ayrı bir manası yoktur. Mutlaklığı ve kutsiyeti yoktur. Kur’an sabit bir nastır. Mefhumu itibariyle insan aklı ona taarruz eder, sebat sıfatını kaybeder.
  • Mahiyete farklı baktığı için fikirlerinde ciddi problemler vardır. Vâkiye dayandığı için sebeb-i nüzulü olmayan hiçbir ayet yoktur der.
  • Ancak en fazla yedi yüz küsur ayetin nüzul sebebini bulabilmekteyiz. Ama kendisi her ayetin mutlaka bir nüzul sebebi olduğunu ifade eder.
  • Kendi teorisini ispat etmek için bunu söylemek zorundadır. Nasih-mensuh meselesini vahyin vâki ile kavgası olarak tanımlar. Nasih-mensuhun varlığını, tarihselciliği için bir delil olarak kullanmaktadır.
  • İmam Şafii ile ilgili kitabında Hz. Peygamber’in fikir değiştirmesini, Hendek ile Bedir savaşı arasında bir durum olarak tabir eder.
  • Kureyş’in ileri gelenlerinin bazı sözlerini, itirazlarını sahabe olarak nakletmiştir. Bu yönden de eleştirilir.
  • İmam Ebu Hanife’nin ve İmam Şafii’nin Emevilerle olan ilişkilerine dair üç sayfa yazı yazmıştır.
  • Yazdıklarıyla tüm coğrafyalarda pek çok kişiyi de usul dışı arayışlara sevk etmiştir.

Hazırlayan: Merve Nur Türksever