İzmirli İsmail Hakkı
(1869-1946)
İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 26 Şubat 2021
- 1868'de İzmir'de dünyaya gelmiştir.
- Osmanlı'nın son döneminde yetişen Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerine şahitlik etmiş bir alimdir.
- Küçük yaşta iken babasının amcası olan hocasının yanında hıfzını tamamlamıştır. O, bir yandan medresede dersler alırken bir yandan Rüştiye mektebini bitirmiştir.
- 1890'da İstanbul Dâru'l-Muallimîn’in ilk öğrencilerinden olup 1892'de Edebiyat bölümünden mezun olmuştur. Burada eğitimine devam ederken aynı zamanda Fatih medreselerinde derslere devam etmiştir.
- Mezun olduktan sonra Dâru'l-Muallimîn’de fıkıh ve usul-i fıkıh dersleri vermeye başlamıştır. Hukuk mektebinde, Dâru'l-Fünûn'da dersler vermeye devam eden İzmirli aynı zamanda felsefe ile de ilgilenmiştir.
- Arapça, Farsça, Fransızca, Rumca ve Latince olmak üzere beş dil bilen İzmirli, muazzam bir felsefe ve mantık bilgisine sahip olmakla birlikte ulûm-i İslamiyye alanlarının her birisinde eserler vermiştir.
- Ahlak ve tasavvufa önem vermiş, Şâzeliyye tarikatına mensup fiilen mutasavvıf diyebileceğimiz bir şahsiyettir.
-
- Hem klasik medrese uleması tarafından reformist ve modernist olarak eleştirilmiş hem de içtimai usûl taraftarlarının usûlü bozduklarını iddia ederek onları da karşısına alarak her iki tarafın da arasında kalmıştır.
- İzmirli'nin düşünce dünyası ve fikirleri kendi ifadesiyle;''Bil umum ulemanın sözlerini yalnız burhan ile kabul ederim. Tefekkür ile o sözlere kıymet veririm. Lehtarlar ile aleyhtarların sözlerini dinlerim. Muhaliflerin sözünü mücerred muhalefetlerinden naşi reddetmediğim gibi muafıkların sözünü mücerred muafakatlarından dolayı kabul eylemem. Hiçbirâlimin şiddetli taraftarı değilim. Hiçbirâlimin sözünü vahiy gibi telakki etmem. İbn Teymiyye'nin şiddetli taraftarı olmadığım gibi Gazâlî'nin de şiddetli taraftarı değilim. Hanbelî de değilim Eş'ari de. Körü körüne Mutasavvifiyye'ye de mütekellimine de tabi olmam. Hak taraftarıyım, bir kavil hakkında burhan daim olmadıkça onu kendime mal etmem. Kendime mal edindiğim kavli doğrudan doğruya yazarım. Yoksa nakli mücerred ile geçer giderim. Nispetim ancak İslam dininedir. Tarikim ancak en hayırlı tarikat olan tarikat-ı Muhammediye'dir. Selefiyye olsun mütekellime olsun mutasavvife olsun felâsife olsun hangi fırka olursa olsun hak ve hakikatin uğrunda çalışan bir fırkayı ulu orta reddetmeyi hiçbir vakit kabul etmem. İhtilaf olunan hususta her birinin birer özürleri bulunduğunu takdir eder her fırkada minvechin bir hakikat görürüm.''
Usûl-i Fıkıh Anlayışı
- İçtimaî usûl-i fıkha karşı çıkmış, yeni bir usûl-i fıkha ihtiyaç olduğunu ancak fıkhın asıllarına dokunulmaması gerektiğini savunmuştur.
- Ona göre usûl-i fıkhın tatbikat kısmı; şevâhid, emsile ve nezâir olarak üç kısma ayrılmalıdır. Kitap ve sünnetten, nass-ı fukahadan, icmadan şevâhid getirilecektir. Emsile; ibadat kısmına hasredilmeyecek daha ziyade muamelat kısmından “hadisat-i içtimaiyye-i vakıadan” misaller verilecektir. Nezair ise kavanin-i adliye ve mülkiye ve askeriyyeden nezâir irad olunacaktır. Artık kanunlar usuli fıkıh kavaidiyle izah olunmalıdır.
- Fıkıh ilmini itikâdî, amelî ve vicdanî olmak üzere üçe ayırır. İtikadî fıkıh; tevhid, akâid ve kelamdır. Amelî fıkıh; ibadetler ve muamelat kısmını ihtiva eder. Vicdanî fıkıh ise ahlak ve tasavvuftur. Bu üç fıkıh birlikte değerlendirilmelidir.
- Ziya Gökalp'in, İslam mecmuasında yayınlanan beş makalesinin sırayla konuları; fıkıh ve içtimaiyyât, usûl-i fıkıh, hüsün-kubuh, kıymet-i hükümleri ve örf ile ilgilidir. İzmirli bu beş makaleye karşı içtimai usûl-i fıkha ihtiyaç olup olmadığı ile ilgili bir yazı yazmıştır.
- Yeni usûl arayışlarını reddetmemiş ancak yön vermeye çalışmıştır. Onun içtimai usûl-i fıkha karşı eleştirilerini dört başlık altında toplamak mümkündür:
- Fayda-Zarar Meselesi: Ziya Gökalp bunun aklî bir mesele olduğunu, vahyin görevi olmadığını, vahyin görevinin hüsün-kubuh, manevi iyilik ve kötülükleri ortaya koymak olduğunu düşünür. Gökalp, fayda-zarar kısmını aklî deliller arasına alarak şeriatı dini ve dünyevi olarak ikiye ayırmak istemektedir. İzmirli ise buna itiraz etmiştir.
- İbâdât-Muâmelât Ayrımı: Gökalp ve arkadaşları ibâdât- muâmelât ayrımı yaparak bu alanların ikisine de ayrı usûl önermişlerdir. Ancak İzmirli, şeriatın buna müsade etmeyeceğini dile getirmiştir.
- Hüsün-Kubuh Meselesi:İctimâi usûl-i fıkıhçılar hüsün ve kubuh'un belirlenmesinde aklı esas almışlardır. İzmirli ise nassa muhalif bir belirlemeden söz edilemeyeceğini dile getirip hüsün ve kubuhun belirlenmesinde şeriatın yerini vurgulamıştır.
- Örf Meselesi: İzmirli'nin örfle ilgili kendi ifadeleri; ''Nazar-i şeriatta nazar-i fukaha'da örf, edille-i ahkamı şeiratten biridir. İcma, kıyas ila ahirihi gibi edille-i ahkam-i şeriatın kasimidir yoksa mukassami değildir. Kasimi, mukassam kılmak ne mantıken ne fıkhen doğru değildir. Filvaki örf, maruf manasına alınırsa zikrolunan edille-i ahkamın kaffesine kitap ve sünnet dahil olduğu halde örf denilebilir. Örfe içtima-i vicdan manasına aldıktan sonra icma, kıyas gibi edille-i ahkamı örfün aksamı kılmak İslam fıkhınca katiyyen merduddur. Edille-i ahkâm-ı şeriat edille-i asliyye'ye irca olunabilir. Kitap, sünnet, icma, kıyas veyahut nass, icma, kıyas veyahut vahiy, rey yoksa edille-i ahkamı şeriat nass ve örfe irca olunamaz. Kur'an'ı Mübin'in ve Şer'i Ahmedî'nin emrettiği maruf nehyettiği münker örf-i ümmetin emir ve nehyi değildir. Belki maruf, akıl ile bilinir. Şer'in tahsin ettiği münker de akıl ile bilinip şer'in takbih ettiğidir. Bu takdirce makasıd-ı şeriate muttali olmaksızın maruf ve münkerin manasını tahrip ve tebdil etmek şer'in tahsin ettiği marufu takbih ettiği münkeri örf-i ümmete atfetmek örf-i ümmetin maruf ve münkerini nassın vacip ve haramına kıyas etmek hata-i azimdir. Ahkamı- Külliye-i Şer'iyye, adat-i şeriyye asla tebeddül etmez. Tebeddül eden adat-i cariyedir. Ahkamı örf ve adete müstenid olan cüziyyedir, kavaıd-ı külliyeyi hadiselere tatbik cihetidir. Acaba içtimai umdelerden maksat bu mudur eğer bu ise bunda niza yoktur.''
Usûlu'd-Dîn Anlayışı
- Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerindeki fıkıh ve usul tartışmalarına şahit olan, hatta bu tartışmalara yön vererek ifrat ve tefrite varmasını engellemeye çalışan İzmirli İsmail Hakkı, usûl-i fıkıh konusunda nispeten muhafazakâr bir tavır sergilemiştir. Ancak usûli'd-dîn'de ciddi bir değişiklik önererek Kelam ilminin yenilenmesi gerektiğini savunduğu Yeni İlm-i Kelam adlı bir eser kaleme almıştır.
- Eş'ari kelamından örnekler vererek Bâkıllanî ve Razî gibi alimlerin kelam ilminin esaslarına yönelik yenilikler yapmalarına atıfta bulunarak bugün onların yapmış olduğu yeniliklerle devam etmenin mümkün olmadığını belirtir.
- İzmirli, kelam ilminin gayesine ve temellerine müdahale etmeden delilleri açısından yeniliğin zorunlu olduğunu düşünmektedir.
- Mevcut kelam kitaplarındaki delillerin Aristo felsefesinden hareketle kurulmuş olmasına ve miadını doldurduğuna dikkat çekerek; bu delillerle yeni nesillere iman esaslarının anlatılamayacağını düşünür.
- Aynı zamanda yapılacak yenilikler belirlenirken batı dünyasında ortaya çıkan felsefe ve tabii ilimlerden uygun olanlardan istifade edilmesi gerektiğini dile getirir.
- Skolastik metotla kelam ilminin yoluna devam etmesini mümkün görmemektedir. Bu konuyu çeşitli örneklerle açıklığa kavuşturmuştur; örneğin Allaha iman meselesinde kelam eserlerinin neredeyse tamamında isbat-ı vacip delileri bulunmaktadır. Ancak bu delillerle Allah'ın varlığını, vücubunu ve vahdaniyetini anlatmak artık mümkün değildir. Bu nedenle yeni deliller üretilmelidir.
- Fıtrat delilini öne çıkarmaktadır. Ona göre, günümüz insanının karşı karşıya kaldığı anlam kaybı dikkate alınarak ve fıtrat delilini isbat-ı vacibin önüne geçirerek insanlara Allah'ın varlığı anlatılmalıdır. Allah'ın varlığı anlatılırken kâinata yerleştirilen ayetler, sebep-sonuç ilişkisi yani kozmoloji üzerinden hareket edilmelidir. Yeni Kelam ilminin en büyük delili kozmolojik deliller olmalıdır.
- Gaye ve nizam delili öncelenmelidir. Varlığın gayesi, yaratılışın hikmeti üzerinden Allah'ın varlığı anlatılmalıdır. İzmirli, bu konu çerçevesinde tekâmül meselesine de değinmiştir. Tekâmülü kabul edenlerin de bir nizam ve nizamı vaz eden bir yaratıcıyı inkâr edemeyeceklerini belirtmiştir. İbn Miskeveyh, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın da tekâmülü savunduğunu anlatır ve onların delilleri üzerinde durur.
- İzmirli, Allah'ın sıfatlarının sonsuz ve zaman değiştikçe muhtevasının değiştiğini kabul eder. Örneğin Allah'ın el-Hâlik sıfatı her an vardır ve sürekli değişmektedir. O, bu süreklilik içinde Allah'ın sıfatlarının anlatılması gerektiğini söyler.
- Kader konusunun yeniden yorumlanması gerektiği üzerinde durmaktadır. İzmirli, bu konuda özellikle Eş'arî kelamına itirazlar yöneltir. Eş'arî kelamının Allah'ın fiillerini hikmetsiz kabul etmesini en büyük hikmetsizlik olarak görür ve burada Mâturîdî kelamını öne çıkarır.
- Nübüvvet meselesinde ise Resul-i Ekrem'in nübüvvetini, insanlığın mukedderatını değiştiren sosyolojik kanunlar üzerinden okumaya ve anlamaya çalışır. Hissî mucizeleri inkar etmemekle birlikte nübüvvetin varlığının hissi mucizeler üzerine bina edilmesini doğru bulmaz.
- Ahirete iman meselesinde ise tehlikeli bir konuya girer ve azabın daimî olamayacağını ileri sürer. Bu iddiasını ilahî rahmet ve adaletin sonsuzluğu ile açıklar. İzmirli, yeni bir ilm-i kelam önermiştir ancak bu projesini tamamlayamadan vefat etmiştir.
***
- İzmirli kadın konusuna ilişkin hukuk eksenli bir yazıyla tartışmaya dahil olmuştur.
- Kadının vazifelerini anlatarak haklarının ihmal edildiğini dile getirmiştir. Ancak eleştirilere maruz kalmıştır.
- İzmirli'nin Riba meselesi, kadın meselesi, icma meselesi, icma-kıyas ve istihsanın esasları, kıyasın daralması, istihsanın istismarı ile ilgili makaleleri vardır.
- ''Mevârid-i İcma'nın Kaffesini Bilmek Mümkün Müdür?'', ''Mevarid-i İcma'nın Kaffesini Bilmek Şart Mıdır?'' adlı iki makalesi bulunmaktadır. Aynı zamanda örf, içtihad, amel-i ehl-i Medine, emir-nehiy ile ilgili makaleleri de mevcuttur.
- İlm-i hilâfı usûlün bir konusu olarak ele almış ve pek çok açıdan değerlendirmiştir.