İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2021-2022
İBN HAZM’IN HAYATI
“Adı Ali olup babası Ahmed b. Said b. Hazm b. Galip b. Salih b. Süfyan ibn Yezid’dir. Künyesi Ebu Muhammed’dir, kitaplarında genellikle bu künyesini kullanır. Şöhreti ise İbn Hazm olup bununla tanınır.”[1] İbn Hazm Kurtuba’nın doğu kesiminde Rabaz-ı Miyetü’l- Mugire’de 384 yılında doğdu. 456/1064 yılında da vefat etti.[2]
İbn Hazm’ın kökeni hakkında çeşitli tartışmalar mevcuttur. Fakat onun ailesi asıl itibariyle İran’lıdır. İbn Hazm’ın büyük atası Yezid, İran’lıdır ve dedelerinden ilk Müslüman olandır. Muaviye’nin kardeşi Yezid b. Ebu Süfyan’ın da azatlı kölesidir. Dedelerinden Endülüs’e ilk giren kişi de Halef b. Ma’dan’dır. Bir rivayete göre Musa b. Nusayr’ın (93/711) ordusuyla, başka bir rivayete göre de Abdurrahman ed-Dahil (138/755) ile birlikte Endülüs’e girmiştir.[3]
Babasının vezir olması nedeniyle ilk eğitimini saraydaki cariyelerden alan İbn Hazm onlardan okumayı, yazmayı ve Kur’an’ı öğrenmiştir. Ayrıca şiir ezberlemiş ve hat sanatını da öğrenmiştir. On iki yaşına geldiğinde ise mescitlerde yapılan ders halkalarına katılmıştır. Hadis, fıkıh, lügat, edebiyat, mantık, kelam ve tarih gibi farklı birçok alanda ders almıştır. Ayrıca İbn Hazm Latince dahil olmak üzere bir çok dil bilmektedir.[4]
Emevi hilafetin de oluşan taht kavgaları ve ortaya çıkan kargaşa ortamı mülûküt-tavaif denilen bir süreci ortaya çıkardığında İbn Hazm henüz on beş yaşındaydı. Bu süreçten sonra İbn Hazm hayatında sürgün ve hapis gibi birçok zorluklarla karşılaşmıştır.[5]
“İbn Hazm üç kez vezirlik yapmıştır. Belensiye’de Murtaza’nın vezirliği, Abdurrahman el- Mustazhir’in vezirliği ve Hişam el- Mu’ted’in vezirliği.”[6]
İBN HAZM’IN ZAHİRİLİK GÖRÜŞÜNÜ BENİMSEMESİ
Endülüs de Maliki mezhebinin yaygın olması nedeniyle İbn Hazm Maliki mezhebini kabul etmiş fakat daha sonra Şafii mezhebine geçmiştir. Okudukları arasında Şafii’nin görüşlerini kendi fikirlerine yakın bulması, Şafii’nin naslara sıkıca sarılması, fıkhı naslara hamletmesi ve istihsan ve mesalih-i mürsele ile fetva vermesinden dolayı Malik’i eleştirmesi onun Şafii mezhebini seçmesinin nedenleri arasında zikredilebilir. Zahiriyye mezhebinde olan fikir serbestliği, meşhur olan her hangi bir mezhebe bağlı kalmaması ve sadece Kur’an ve sünnetle mukayyet olması nedeniyle İbn Hazm, Şafii mezhebinde de fazla durmayarak Zahiriyye mezhebine geçti.[7]
Zahiriliğin kurucusu ise Davud b. Halef el- İsfehani’dir (270/889). O kıyası, reyi ve istihsanı reddetmiştir. Bu mezhepte Kur’an-ı zahiri üzere anlama ve Kur’an ve hadislere dayalı bir fıkıh anlayışı ortaya koyma düşüncesi vardır. Nassların zahirine bağlı olmayı benimsemesinden dolayı da Davud’un görüşlerine “Zahirilik” ismi verilmiştir. Zahiriliği Endülüs’e getiren kişi de Davud’un öğrencisi Abdullah b. Muhammed Kasım b. Hilal (272/885)’dir. İbn Hazm ise Zahirilik mezhebini Mes’ud b. Süleyman (426/1034) ve diğer bazı hocalarından öğrenmiştir.[8]
İbn Hazm’ın Zahirilik düşüncesinin genel kabulleri ise şöyledir; Dinin bütün hükümleri Kur’an ve Rasullah’ın diliyle açıklanmış ve tamamlanmıştır. Bu sebeple artık her hükmün Allah’tan, Rasulünden veya ulü’l-emr’in Peygamber’den alıp bize tebliğ ettiklerinden alınması gerekir. Buradaki ulü’l-emr’den kasıt sadece ulemadır. Emredilenleri yapmak farz, nehyedilenleri yapmak ise haramdır. Bunların dışında kalan şeyler ise mubahtır. Dolayısıyla bütün hükümler belirlenmiştir. Bizde hükümlerin illetlerini ve hikmetlerini aramak yerine ayet ve hadislerin lafzına teslim olmalıyız ki dinin de varlığı bozulmadan devam edebilsin. Bir kelimenin veya ismin dilde konulduğu anlamda anlaşılması ilkedir. Şayet bu kelimenin bu anlamından başka bir anlama nakledildiğine dair nass, icma veya zarureti his var ise yeni anlamı esas almak gerekir. Allah ve Rasulü kelimeye yeni anlam yüklerken bizi de bu şekilde söylemek ve amel etmekle yükümlü tuttuysa bu isimlendirme mecaz olarak nitelendirilemez.[9]
İBN HAZM’IN USULÜ VE GÖRÜŞLERİ
İbn Hazm’a göre şer’i ahkamın delilleri dörttür; Kitap, sünnet, icma ve bir manaya ihtimali bulınan delil.[10] Ayrıca İbn Hazm rey, kıyas ve istihsanı dini hükümlerde kaynak olarak kabul etmez.[11] İbn Hazm’a göre Kur’an ve sünnet hüküm koyma ve bağlayıcılık bakımından eşittir. Çünkü ikisi de Allah katındadır. Mütevatir haber zaruri bilgi ifade eder. Haber-i vahid hem güvenilir bilgi kaynağı hem de bağlayıcıdır.[12]
İbn Hazm’a göre sahabenin arasında ittifak edilerek gerçekleşen icma geçerlidir, kesinlik taşır ve Müslümanlar bu icmaya uymakla yükümlüdür. Sahabenin ihtilaf ettiği meselelerde ise sahabeden sonrakilerin üzerinde gerçekleştirdikleri icma ise geçersizdir.[13]
İbn Hazm’ın şer’i hükmün kaynağı kabul ettiği “delil” ise nassın ifade ettiği fakat lafızda açık bir şekilde yer almayan bir anlamın anlaşılmasında başvurulmak zorunda kalınan dil ve mantık kurallarını dikkate almaktan ibaret olan yöntemdir. Delil aslında Kitap, sünnet ve icma’nın dışında ayrı bir delil değildir. Bilakis o bunlarda geçen hükümlerle doğrudan başka bir hükmün çıkarılmasını sağlayan dil ve mantık kurallarıdır. Delilde ya nasstan ya da icma’dan alınır. Nasstan alınan deliller şunlardır;
- İkisi birlikte düşünüldüğünde, herhangi birinde açıkça zikredilmeyen sonuca götüren iki öncül. Mesela; “Her sarhoş edici haramdır” ve “Her şarap haramdır” bu iki öncülden zorunlu olarak “ her sarhoş edicinin haram olduğu” sonucunun çıkarılmasıdır.
- Hüküm bir şarta bağlandığında şayet o şart gerçekleşirse hüküm de vacip olur. Mesela; “Eğer vazgeçerlerse önceki yaptıkları bağışlanır”[14] ayetindeki hüküm vazgeçen herkes için geçerlidir.
- Mantıkçıların “mütelâimât” dedikleri ve kendisinden anlaşılan anlamın başka bir lafızla ifade edildiği lafız. Mesela; Hz. İbrahim’in “yumuşak huylu” ve “sabırlı” olduğunu bildiren ayetten[15] onun sefih olmadığının anlaşılmasıdır.
- Birçok kısmı bulunan bir durumda birinin sahih diğerlerinin batıl olması. Mesela; farz, haram ve mübah şeklinde bir ayrım yapıldığında “ bu şey ne farz ne de haramdır” denildiği zamanda o şeyin mübah olduğu sonucuna ulaşılır.
- Yukarıdan aşağıya doğru dereceli olarak yargılar bulunduğu zaman en üst dereceye ait olan hükmün alt dereceleri de kapsaması gerekir. Mesela; “Ebubekir, Ömer’den efdaldir, Ömer de Osman’dan efdaldir” den,ildiğinde Ebu Bekir’in Osman’dan efdal olduğu anlaşılır.
- Mantıkçıların “aksü’l-kazâya” dedikleri hükümler. Mesela; “Her müskir haramdır” sözünden haram olan şeylerin bir kısmının haram olduğu sonucuna ulaşılır. Bu işlemde de tümel olumlu her zaman tikele döndürülür.
- Dolaylı olarak birkaç anlamı içine alan lafız. Mesela; “Zeyd yazıyor” denildiğinde Zeyd’in hayatta olduğu, yazmaya yarayan organlarının sağlam olduğu ve yazma gereçlerini kullandığı gibi anlamları taşır.[16]
İbn Hazm icmadan alınan delili de dört kısma ayrırır;
- İstishâbü’l- Hal; Aksi ispat edilmedikçe sabit hükmün veya sabit olan durumun devam ediyor olması.
- Ekallü mâ kîle; söylenmiş olanın en azıdır. Nafaka, zekat ve diyet gibi bir miktarın söz konusu olduğu mali ve cezai konularında dikkate alınması gereken en az rakamdır.
- Herhangi bir görüşün terki üzerinde icmâ.
- Her birinde farklı görüşlere sahip olsalar bile Müslümanlar’ın eşitliği.[17]
İbn Hazm’ın dini ilimlerdeki genel usulü şöyledir; İnsan akıl, duyu organları ve doğru haber ile bilgi elde edebilir. İlham ve keşif yolları ile imanın bilgisini elde edemez. Akıl, ruhun arazlarından biridir, cevher değildir. Külliyyatı anlamak için zahiri bakış açısı gerekir. Akli ve hissi evâilden (duyular) başka kaynak da yoktur. Kesin mukaddimeler kabul edilir, şüphe edilmez. Ayrıca İbn Hazm tasavvuri, lügavi ve nassi yönlerden tenkit ve tahlil uygular.[18]
İbn Hazm kelam ilmiyle ilgili görüşlerini Kur’an ve sünnetten aldı ve lafızların tefsirine dayandı. Aynı şekilde müteşabih ayetlerde, teşbih lafzı uyandıran ayetlerde de böyle yaptı.[19]
İbn Hazm dinin alanı ile tabiat bilimlerinin alanını ayırdı. Dine ait bilgiler ve hükümlerin koyucusu ve bildiricisi Allah ve peygamberdir. Eşyanın hakikati sabit olup her varlık bir hakikate ve tabiata sahiptir. Eşya dış alemde gerçekleşen hakiki bir varlıktır ve mümkün kategorisindedir. İbn Hazm mantık ilmine çok önem vermiş ve Müslümanlar’ın mantığı öğrenmeleri ve kullanmalarının zorunlu olduğunu ifade etmiştir. İmanî ve dini mesele de kıyas ve reyle hüküm verilmez. Kıyas aynı cins ve aynı türe ait bireyler arasında yapılabilir. Allah ise mahlûkat cinsinden değildir. Bu yüzden gâibin şahide kıyas yöntemi de geçersizdir. Nassların gizli ve batıl anlamları yoktur. Nasslar ancak zahir üzere anlaşılmalıdır. İtikatla ilgili hükümlerde hadislere dayanılabilir. Mütevatir hadisler de kelamda delil olarak kullanılabilir. Akli burhanlar bilgiye vesile olan araçtır fakat kitap ve sünnetin asıllarına dahil edilemezler.[20] Akla önem verir. Müslüman olmayanlar ve sünneti inkar edenlerle münakaşa ederken mücerred akli metoda dayanır.[21]
İbn Hazm’ın bazı görüşleri de şöyledir;
Kur’an Kur’an-ı nesheder. Sünnette Kur’an-ı nesheder. Yeminler ve Huruf’u Mukatta Kur’an da müteşabih lafızlardır. Bunların dışında müteşabih yoktur. Taklit de haramdır. Kimse, kimsenin sözünü dayanağı olmadan taklit edemez. Tüm sahabe ve tabiun kendilerinden birinin belli bir şahsın tüm görüşlerinin kabul edilmesinin men edilmesinde ve bundan çekindirilmesi hususunda icma etmişlerdir. Bundan dolayı Ebû Hânife, Malik, Ahmet b. Hanbel ve Şafii gibi alimlerin görüşlerinin tamamının alınıp taklit edilmesi caiz değildir. Şayet taklit caiz olsaydı sahabenin büyükleri bu zikrettiğimiz kişilerden taklide daha layık olurdu.[22]
İbn Hazm ru’yetullah’ı kabul eder. Allah’ın kadınlardan rasul göndermediğini fakat nebi gönderdiğini kabul eder. Kerameti kabul etmez. Kabir hayatını kabul eder. Ancak öldükten sonra ruh kıyamete gününe kadar tekrar cesede girmez. Kabir azabını da gören ruhtur. Kur’an da Allah’ın kendisi için kullandığı sıfatı türetme yoluyla ve aklen Allah’a nispet etmesini doğru bulmaz. Allah kendisini isimlendirmediği isim ve sıfat Allah’a isnat edilemez. Mesela; “Allah irade ediyor” diyebiliriz fakat “O’nun iradesi vardır” diyemeyiz. Allah’ın kelamı zatından ayrı bir sıfat değildir.[23]
Allah kendisi dışındaki her şeyin yaratıcısıdır. Allah yarattıklarının hiç birine benzemez. Allah ne bir zamanda ne de bir mekan da değildir. Bilakis tüm zaman ve mekanların yaratıcısıdır. Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimlere isim ilave ederse dinden çıkmış olur. Kader haktır. Başımıza gelen şeyler tesadüfü değildir, mukadder olan şeylerdir. İster maktul ister maktul olmamış olsun hiç kimse ecelinden önce ölmez. Hiç kimse dünyadaki rızkı tükenmeden ve kendisine müyesser kılınan şeyi işlemeden ölmez. Cennetlik olan Allah’ın ezeli ilminde cennetliktir. Cehennemlik olan da Allah’ın ilminde cehennemliktir. İnsanların iyi kötü bütün amellerini Allah yaratmaktadır. Yine kullarında ihtiyarı, iradeyi ve bilgiyi Allah yaratır.[24]
İbn Hazm’a göre ilimler birbiriyle ilişkili olup hiç biri diğerinden müstağni değildir ve biri diğerine muhtaçtır. İlim öğrenmemizin hedefi de Allah’ın bizden ne istediğini, neyi haber verdiğini, afetlerin kapladığı, bela ve zarar verici şeylerin olduğu, karanlık ve kederle dolu mekanımızın korkusundan ve şiddetinden kurtaracak şeyin ne olduğunun bilgisini öğrenmektir.[25]
SONUÇ
Yaşadığı döneme farklı bir bakış açısı getiren İbn Hazm, Zahirilik düşüncesini benimseyerek sistemleştirmiştir. Bağımsız bir müçtehittir. Yazdığı eserler ile Zahirilik düşüncesinin günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.
KAYNAKÇA
Apaydın, H. Yunus, “İbn Hazm”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul: TDV Yayınları, 1999.
- İbn Hazm/ Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, İstanbul: İSAM Yayınları, 2020.
Ebu Zehra, Muhammed, İbn Hazm, Çeviren İbrahim Tüfekçi İstanbul: Buruc Yayınları, 2021.
İbn Hazm, Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd, İlimlerin Mertebeleri, Çeviren: Ahmet Kamil Cihan, İstanbul: İlke Yayıncılık, 2019.
- Kelam İlmi, Çeviren Murat Serdar, İstanbul: İlke Yayıncılık, 2018.
-Usûl-i Din, Çeviren İbrahim Aydın, İstanbul: İnsan Yayınları, 2016.
- el- Fasl fi’l- Milel ve’l- Ehva ve’n- Nihal, Çeviren Halil İbrahim Bulut, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2017.
Serdar, Murat, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, Ankara: Gece Kitaplığı, 2014.
[1] Muhammed Ebu Zehra, İbn Hazm, çev. İbrahim Tüfekçi (İstanbul: Buruc Yayınları, 2021), 30.
[2] Bkz. Murat Serdar, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, (Ankara: Gece Kitaplığı, 2014), 34.
[3] Bkz. Serdar, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, 35; Ebu Zehra, İbn Hazm, 30.
[4] Bkz. Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd İbn Hazm, el- Fasl fi’l- Milel ve’l- Ehva ve’n- Nihal, çev. Halil İbrahim Bulut, (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2017), 47-50
[5] Bkz. H. Yunus Apaydın, “İbn Hazm”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 1999), 20:40.
[6] Bkz. Serdar, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, 38.
[7] Bkz. Ebu Zehra, İbn Hazm, 39-40.
[8] Bkz. Serdar, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, 58-59.
[9] Bkz. H. Yunus Apaydın, İbn Hazm/ Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, (İstanbul: İSAM Yayınları, 2020), 44-46.
[10] Bkz. Apaydın, “İbn Hazm”, 42.
[11] Bkz. Apaydın, İbn Hazm/ Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, 90-105.
[12] Bkz. Apaydın, “İbn Hazm”, 42-43.
[13] Bkz. Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd İbn Hazm, Usûl-i Din, çev. İbrahim Aydın, (İstanbul: İnsan Yayınları, 2016), 20-24.
[14] (Kur’an-ı Kerim, Enfal, 8/38).
[15] (Kur’an-ı Kerim, Tevbe, 9/114)
[16] Apaydın, İbn Hazm/ Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, 80-83.
[17] Apaydın, İbn Hazm/ Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, 83-84.
[18] Bkz. Serdar, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, 62.
[19] Bkz. Ebu Zehra, İbn Hazm, 122.
[20] Bkz. Serdar, İbn Hazm’ın Kelami Görüşleri, 66-69.
[21] Bkz. Ebu Zehra, İbn Hazm, 123.
[22] Bkz. İbn Hazm, Usûl-i Din, 44,59,77,78.
[23] Bkz. Apaydın, İbn Hazm/ Zahirilik Düşüncesinin Teorisyeni, 184-188.
[24] Bkz. Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd İbn Hazm, Kelam İlmi, çev. Murat Serdar, (İstanbul: İlke Yayıncılık, 2018), 78-103.
[25] Bkz. Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd İbn Hazm, İlimlerin Mertebeleri, çev. Ahmet Kamil Cihan, (İstanbul: İlke Yayıncılık, 2019), 55-57.