🔸 İnsanın yalnızca amellerine şaibe karıştıran beşeri gaye ve maksatlara karşı cihad etmesi yeterli olmaz, aynı zamanda beşerin Rabbi’nden bu amelleri mukabilinde bir karşılık bekleme (bedel talep etme) fikriyle de mücadele etmesi gerekir.
🔸 İnsan yaratıcıyla olan ilişkisine insanlarla ilişkisini karıştırmakla kalmaz, Allah’a yakınlaşma niyetiyle yaptığı amellere de birtakım şeyler karıştırır. Ameli yerine getirirken sahip olduğu şartlar değiştikçe bu karıştırma şekilleri de değişmektedir.
🔸 Ameli ifa etme, şartların elverişsizliği nedeniyle zorlaşarak nefsi zahmet ve meşakkete maruz bıraktığında insan bu amelinden daha büyük bir karşılık beklemeye başlar.
🔸 Halbuki şartlar zaman ve mekana göre sürekli değişir ve çeşitlilik arz eder, bu yüzden ameli ifa ederken harcanan çabanın miktarı da şartların değişmesiyle az çok değişikliğe uğrar.
🔸 Genel kanaate göre “sekülerizm” diye isimlendirilen tarafsızlık halinde amel ifa etmek, dine muhalif şartların sebep olduğu sıkıntılardan daha fazla sıkıntı doğurur.
🔸 Sekülerliğin egemen olduğu dünyada zaman bütünüyle dünyevi işler için harcanır, dünyevi amel neredeyse günün tümünü kapsar. Gün içerisinde ibadete oldukça az bir zaman kalır.
🔸 Oysa Allah’a yakınlaşmak için yapılan amel kadar zamana bağlı bir amel yoktur. Nitekim farz ibadetler belirli vakitlere bağlı olarak yapılır. Bu yüzden bırakın nafile ibadetleri, farz ibadetleri dahi vaktinde ifa etmek isteyen bir kişinin çektiği sıkıntıları düşünün!
🔸 Sekülerizm, Allah’a yaklaşma amellerini kamusal alandan dışlamış, hatta bu amellere ilişkin sözlerin ve sembollerin ifade edilmesini yasaklamıştır. Bunu da dini amellerin insan ile Allah arasındaki kişisel konular olduğu bahanesiyle yapmıştır.
🔸 Sekülerizmin dine yaptığı bu müdahaleden daha büyük bir kötülük olabilir mi? Halbuki bu yüce amel, hükümleri diğer hükümlerden daha gerekli, sembolleri diğer tüm sembollerden daha bariz ve cemaati de bütün cemaatlerden daha büyük olsun diye gelmiştir.
🔸 Adalet elbisesi giydirilmiş bu zulüm karşısında taabbudi amelinin sınır ve hukukunu muhafaza etmek isteyen kimsenin göstermesi gereken sabrı bir düşünelim!
🔸 Sekülerizm insanları diğer bütün dünyevi işler içerisinde en çok siyasi eylemle meşgul etmiş, din ve siyaset arasında yaptığı ayrıma dayanarak sadece siyaseti benimsemesi nedeniyle bizatihi kendi varlığını siyasetin mevcudiyetine bağlamıştır.
🔸 Sekülerizm bireyin kurtuluşunu siyasi eylemde görmüş, bazı dini amellerin faziletlerini de “vatandaşlık erdemi” adı altında siyasi eylemlere taşımıştır.
🔸 Denilebilir ki sekülerizme dayanan siyasi eylem kadar vahye dayanan dinî amele zıt başka bir şey yoktur. Zira birey siyasi eyleme bulaştıkça insanlar üzerinde tahakküm ve egemenlik kurma sevgisi artar.
🔸 Buna karşın dini amele daldıkça insanların Rabbine olan ibadet etme sevgisi güçlenir.
🔸 Kul yaratıcısına özgür iradesiyle delaletini muhafaza edebilmesi için yaptığı amellerde karşılaştığı zorluk, sıkıntı ve fitneler mukabilinde bir bedel istemeye karşı da sabır ve sebat göstermesi gerekir.
🔸 Kulun Allah’a yakın olma niyetini gölgede bırakacak herhangi bir niyeti olmamalıdır.
🔸 Hiç şüphesiz kulun yaptığı dini amele mukabil Allah’tan bir bedel bekleme arzusuna karşı verdiği cihad, dünyevi bir iş yaptıktan sonra talep ettiği maddi bir karşılık bekleme arzusundan daha zordur. Çünkü dini amel hem dünyevi hem de uhrevi alemle ilişkiliyken dünyevi işler sadece dünyaya dönüktür.
🔸 İnsan amelle hem mahlukiyetini hem de merzukiyetini gerçekleştirmektedir. Halık’la olan ilişkiler yani mahlukiyet salihat ile Rezzak’la olan ilişkiler yani merzukiyet ise tayyibat ile gerçekleştirilir.
🔸 Kulun merzukiyetinin bir üst basamağı ise memnuniyettir. Memnuniyet, kula kaybettiği ihlası kazandırarak bir minnet (ilahi ihsan) bahşeder. Zira minnet hak etmediğimiz bir rızıktır.
🔸 İnsan amellerinin sahih olmasını garanti edemez. Salih amellere öyle gizli afetler karışır ki bırakın onu def etmeyi anlamaya bile kudreti yetmez. İnsanın kendi amellerindeki salahı dahi hak etmediği biliniyorsa, hiç kimsenin bilmediği gaybi karşılıklar hakkında ne diyebilirsin?
🔸 Öyleyse insan Allah’tan bir bedel talep etmekten bütünüyle sıyrılmalı, nefsinin aciz olduğunu idrak etmeli, el-Mennân olan Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlerin şükrünü eda edemeyeceğini kabul etmeli, nihayetinde külli bir cihada girişmelidir.
🔸 Nihayetinde insanın yaratıcı ile olan ilişkisi bu halis cihat ölçüsünce saflaşır.