Usul Sistematiği – Deliller, Kıyas
İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 14 OCAK 2021
- Kıyasla alakalı bir ifade vardır: اجتهد رأيي و لا آلو Bu ifade deliller hiyerarşisinde, usül literatüründe çok başvurulan bir referansı hatırlatmaktadır.
- Bu rivayete göre Hz. Peygamber Yemen’e görevlendirdiği Muaz’a göreve çıkmadan evvel “orada davalarda ne ile hükmedeceksin” diye sorar. Muaz as.: ‘’Allah’ın kitabında, eğer onda bulamazsam peygamberin sünnetinde, eğer onda bulamazsam: اجتهد رأيي ولا آلو ’’ cevabını verir.
- “Burada kastedilen re’y nedir?” Sorusuna cevap vermeye çalışılır ve bu hadisle alakalı اجتهد رأيي و لا آلو cümlesinin kıyas anlamına geldiği ifade edilir.
Kıyasın Dindeki Yeri Hakkında Tasavvurlar:
• 1. Cumhurun tavrı
• İçtihad → kıyas
• - وفي حديث معاذ رضي اللّه عنه [ أجْتَهِدُ رَأيي ] الاجْتِهادُ : بَذْل الوُسْع في طَلَب الأمر وهو افْتِعَال من الجُهْد : الطَّاقة . والمرادُ به : رَدّ القَضِيَّة الَّتي تَعْرض للحاكم من طَرِيق القِياس إلى الكتاب والسُّنَّة . ولم يُرِدِ الرَّأي الذي يَراه من قِبَل نَفْسِه من غَيْر حَمْل على كِتَاب أو سُنَّة - İbnü’l-Esîr, en-Nihâye
- Buradaki ifade hadislerde geçen kavramlar üzerine yapılmış bir sözlük çalışmasında İbnü'l Esir’in en-Nihâye fi Garibil Hadis ve'l Eser isimli çalışmasından alınmıştır. İçtihat kelimesine açıklık getirirken: ‘herhangi bir şeyi elde etmek için elden gelen gayreti sarf etmek’ demektedir İbnü’l Esir.
- Bu rivayette içtihatla kastedilen nedir? Davalara bakan hâkimlerin karşısına herhangi bir olay çıktığında bunun hükmünü kitap ve sünnete kıyas yoluyla tespit etmektir.
- Kitap ve sünnete müracaat etmeksizin sırf kendi aklına gelen çözüm şeklini kullanarak re’y etme tarzını kast etmemiştir. Dolayısıyla onun “içtihat ederim” demesiyle kastettiği kıyastır. Ana akım usulün çoğu kıyası bir muteber re’y çeşidi olarak takdim etmiştir.
- Kıyas muteber bir delil midir, değil midir? Bu noktada iki tavırdan bahsedilebilir.
- İlk olarak cumhurun tavrı. Şafiiler, Hanefîler, Malikîler, Hanbelîler, İslam ulemasının çoğu; kıyası muteber bir yöntem olarak kabul ederler.
- Kıyasın muteber bir delil olmadığını iddia eden bazı zümreler de vardır. Zahirîler en başta gelmektedir. Batınîleri de buna ilave edebiliriz. Hem zahiriler hem batıniler kıyasa karşıdır. Bunun yanında bazı kelamcılar örneğin Bağdat Mutezilesine mensup kelam ile iştigal edenlerden bir kısmı kıyasa karşıdır. Aynı şekilde İmamiyye Şiası'nın da kıyası muteber bir yorum metodu olarak görmediğini görmekteyiz.
Cumhurun tavrı: İbn Rüşd el-Cedd (ö. 520/1126)
- Dede İbn Rüşd kıyasla bir delil olarak kullanmak, onun içeriğiyle amel etmek ve hüküm çıkarmada onu kullanmayı kasteder. Bu konu aklen caizdir ama şer'an vaciptir der.
- Kıyasın, şer'i asıllardan birisi olduğuna; Kitaptan, Sünnet’ten ve metin icma'ından delil getirmek mümkündür. Kitaptan İbn Rüşd'ün verdiği örnek ayetleri kıyas karşıtları da delil olarak kullanmışlardır.
- Aynı metinler nasıl hem kıyasın delil olduğuna hem de olmadığına delalet eder? Bu durum metinlere yaklaşan kişinin bakış açısı ile alakalıdır.
- Bizim meallerde genelde: ‘İbret alın ey akıl sahipleri!’ diye çevrilir. İtibar kavramına böyle bir karşılık verilir. Bir şeyi diğerine benzetmek demektir. Ve benzetilen şeyin hükmünü benzettiğimiz şey ne ise onda geçerli kılmaktır.
- Sa’leb, Arap diliyle iştigal eden âlimlerden biridir. Bu ayetteki i’tibarın kıyas anlamına geldiğini söylemiştir.
- Allah hükümleri koyacağını kendisi bize tekeffül etmiş ve bunlarının hepsinin Kur’an’da yer aldığını ifade etmiştir.
- Bütün hükümler Kur’an’da açıkça görülemediğine göre; biz biliyoruz ki hükümlerin bir kısmı açıkça belirtilmiştir, hükmü açık olamayanların çözümü istinbata yani kıyasa havale edilmiştir.
- Kıyasa yani istinbata karşı çıkan, Allah'ın: ‘‘Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık’’ ayetini yalanlamış olur. Çünkü bu kişi, Kur’an’da bütün hükümlerin açıkça ifade edildiğini iddia edemez.
- Bunların hepsi ana akımın; çoğunluğun bakış açısına göre kıyas yapmanın meşru olduğunu gösteren referanslardır.
- Bu konuda Hz. Peygamberden nakledilen sünnetler de çoktur. Hz. Peygamberden gelen haberler o kadar kesin bir netice ortaya koyar ki Hz. Peygamber kendi sağlığında ve vahiy devam ederken re’y ve içtihatla kendisi hüküm verdiği gibi ashabının yaptığı re’y ve içtihadı da ikrar etmiştir.
- Yani Hz. peygamber sağlığında yapmış ve yapılanı tasvip etmişse bugün artık o vefat ettikten ve vahiy kesildikten sonra içtihada nasıl müsaade edilmez?
- Yine delil olarak gösterilen diğer bir sünnete ait veri: Hastem kabilesinden bir kadın babasının namına hac yapıp yapamadığını sorduğunda Peygamber Efendimiz; ‘Babanın bir borcu olsaydı sen bunu ödemeyecek miydin?’Allah’ın borcu ödenmeye en layık olan borçtur demiştir.
- Kullara ait olan borcu ödemeyle, Allah'a ait bir borç olan ibadet etme borcunu ödemeyi kıyas etmiştir. Kurban etleri 3 günden fazla evlerde kalmasın yasağını kaldırdığında: ‘geçen sene Medine’ye sığınan bir mülteci grubu olduğundan dolayı ben bu yasağı getirmiştim.’demiştir. Yani evinizde 3 günden fazla kalmayacak demek ne demek; yiyebileceğiniz kararını yiyin yiyemeyeceğiniz kısmı mecburen tasadduk edeceksiniz. Dışarda da ihtiyaç sahibi insanlar var. Mukayese ve kıyas yapma acısından onun bu tavrını değerlendirsinler diye onlara kararının illetini açıkladı. Hz. peygamberin bu tavrı, kıyasa dayanarak hüküm vermede açık bir nasstır.
- Şunu sorarlar hz. Peygambere: ‘Yaş hurma ile kuru hurmayı değiştirebilir miyiz (mübadele edebilir miyiz)?’
- Bu yaş hurma kuruduğunda eksilmiyor mu?
Evet derler.
- O zaman olmaz! der.
Hz. Peygamber onlara sorduğu bu soruyla -ki onun bilemeyeceği bir şey değildir- bu yasağı hangi gerekçeye dayandırdığına dikkat çekmek istemiştir. Ve bu illeti dikkate almalarını onlara tembih eder. Bu illet nerede gerçekleşirse aynı hükmü orada uygulamaları için yol göstermektedir.
- Kıyası muteber kabul etmenin ve kıyas yöntemine başvurmanın gerçekleştiği ile alakalı icma, Zahiriler daha tarih sahnesine çıkmadan gerçekleşmiştir. Onlar bu kıyasa karşı çıktılar. Çoğunluğa göre kıyas Hz. Peygamberin de sahabenin de başvurduğu bir yöntemdi. Kıyas inkârcılığı sonradan ortaya çıkmış bir bid'at'tır.
Zahiri tasavvur (İbn Hazm (ö. 454/1064), Nübez)
- ‘‘Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.’’ Ibn Rüşd bu ayeti kıyasın meşruiyetini temellendirmek için kullanmıştı ve kıyasın meşruluğunu inkâr eden bu ayeti tekzib eder demişti. Kitapta her şeyi açık açık bulamadığımıza göre onun çözümünü istinbat yoluyla tespit etmemiz gerekir.
- Diğer ayet Hz. Peygamber’e hitap eder: ‘‘Biz sana kitabı insanlara kendilerine indirilmiş olan bu vahyi açıklaman için verdik’’
- Hiçbir müminin tekzib etmesi mümkün olmayan bir delille şu sabit olmuştur ki: Kitap’ta hiçbir şey eksik değildir, Kitap’ta her şey açıklanmıştır, din artık kemale ermiştir, Hz. Peygamber de insanlara kendilerine indirilmiş olan vahyi açıklamıştır. O zaman açıkça ortaya çıkmıştır ki nassın temas etmediği dini hüküm olabileceği düşüncesi batıldır.
İbn Hazm’ın yaklaşımı şöyledir:
• Me’murun bih → Farz (mendub olduğuna dair bir delil olmadıkça)
• Menhiyyun anh → haram (mekruh olduğuna dair delil olmadıkça)
• Meskutun anh → mubah
• Kıyasa ihtiyaç yoktur.
• Sahabenin kıyas yaptığı iddiası iftiradır.
• Allah bir nassın illetini açıkça zikretse bile, o illetin bizim tarafımızdan ta‘diyesi caiz değildir.
• Kıyas ve ta’lil batıldır.
- Dini hükümler; ya me’murun bih’dir. Yani Allah’ın ve Peygamberinin emrettiği bir şeydir.
- Ya Menhiyyun anh’dır. Yani Allah’ın ve peygamberinin yasakladığı bir şeydir.
- Ya da Meskutun anh’dır. Yani onların temas etmediği bir meseledir.
- Me’murun bih (Allahın emrettiği) farzdır. Ama o şeyin mendup olduğuna dair bir delil varsa o zaman mendup kabul ederiz. Yani onun Mendup olduğunu gösteren bir delil olmadığı sürece farz kabul edilir.
- Menhiyyun anh bir şey yasaklanmışsa kural olarak o haramdır. Onun haram değil de mekruh olduğuna dair bir delil bulunmadıkça bu dikkate alınır.
- Meskutun anh ise yani yasaklanmamış veya emredilmemiş ise o zaman bunun da mubah olduğuna karar verilir.
- Dolayısıyla kıyasa ihtiyaç yoktur. Demek ki doğrudan doğruya dinin denetiminde olanlar nassların temas ettiği hususlar müsbet veya menfii temas etmediği hususlarda ise geniş bir mubah sahası vardır.
- Ibn Hazm, “sahabenin kıyas yaptığı iddiası iftiradır onlar kıyas yapmadılar” demiştir.
- Kıyas karşıtlarının en temel gerekçesi illet ve ta’lil düşüncesini reddetmeleridir. Allah bir nassın illetini açıkça zikretse bile o illetin bizim tarafımızdan tadiyesi caiz değildir.
- Yani bir konuda Allah bir meselenin illetinin açıkça bu olduğunu ifade etse, biz burada o konuda Allah’ın muradı budur diyebiliriz. Ama bu murad diğer yerlerde de geçerlidir demeye kalkarsak İbn Hazm’ın yaklaşımına göre kendimizi Allah’ın yerine koyup onun namına hüküm koymaya kalkıyoruz işte caiz olmayan budur.
- O meselenin illetinin insanın çabasıyla tespiti gibi bir şey caiz değildir, insanın böyle bir yetkisi yoktur İbn Hazm’a göre. Dolayısıyla kıyas da ta’lil de batıldır. İnsan böyle bir nassın illetini ortaya koyamaz. Yapması gereken; nass ne dediyse ona tabi olmaktır.
- Çok kullanılan bir örnek vardır; kıyası kabul edenler bunu en kuvvetli kıyas delili olarak ortaya koyarlar; İsra Suresi’ndeki:‘Ana babaya öf bile deme!’ ayet-i kerimesidir.
- Öf nedir? Öf bir insanın sıkıntısını ifade eden en hafif tepki şeklidir. Bundan hareketle diğerleri onlara sıkıntı izhar edecek en basit hareket yasaklandığına göre onlara ağır ifadeler kullanmak, hakaret etmek veya Allah korusun darp etmenin haram olduğu buradan anlaşılıyor.
- Ibn Hazm’a göre burdan anlaşılmaz. O ayetten sadece öf demenin yasak olduğu anlaşılır.
- Peki, ondan daha üst seviyede sıkıntı veren şeylerin yasaklanması o ayetten çıkar mı? Çıkmaz der. Sadece öf demek yasaklanmıştır.
- Bu fiillerin yasaklığı nereden çıkar? Yani Allah sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babaya iyi davranmanızı emreder. Dolayısıyla onlara hakaret etmek, darp etmek ihsanla bağdaşmaz. Yasak oraya dayanır, yoksa ‘‘…öf bile demeyin…’’ ayetine dayanmaz, bu ayetle yasaklanan sadece ‘‘öf’’ demektir. Zahiri mantık bunu gerektirir.
- Dolayısıyla ta’lil düşüncesini kabul etmediği için sadece oradan ne anlaşılıyorsa odur. Ama diğerleri bunu bir ta’lil düşüncesine değil, çoğunluk o dili bilen, bu ayeti işittiğinde bunu anlar, dilin doğasından kaynaklanan bir şeydir derler ama İbn Hazm bu şekilde yaklaşmaz.
- Cumhurun tasarımına göre: sahabe kıyası kullanmıştır. Cumhurun burada tereddüdü yoktur, hatta kıyasın meşruluğuna dair en önemli argüman budur. Çünkü ayetler ve hadisler ile ilgili farklı teviller yapmak mümkündür. Ama cumhura göre sahabenin kıyası kullandığı o kadar net bir veridir ki meşruiyeti konusunda en önemli delil budur.
- Zahirilerin bu mesele ile ilgili tasarımı şöyledir:
- Sahabe arabuluculuk anlamında re’y kullanmıştır. Yani sahabe hiç re’y kullanmamıştır demez ama burada Bağdat Mutezilesinin argümanını kullanır.
- Kıyas II. asırda/nesilde ortaya çıktı ama sonraki işlenmiş haliyle değil, gelişigüzel re’y kullanmak şeklindeydi. Buradaki asır tabiri yüzyıl anlamında değil. Yani sahabe döneminde re’y vardı, onlardan sonraki asır dediği onlardan sonraki nesil anlamına gelir. Tabiin döneminde bu kıyas dediğimiz yani nokta benzetme ile bir sonuca gitme keyfiyeti ortaya çıktı.
- İstihsan III. asırda/nesilde ortaya çıktı. Bunu da Ebu Hanife’nin başlattığını söylüyor İbn Hazm. Ondan evvel istihsandan bahseden kimse duymadık. Aynı şekilde İmam Malik de bunu kullanırdı diye bir iddia ortaya atar.
- Zahiriler Peygamber ve sahabe döneminde kıyas olmadığını iddia eder. Sahabe döneminde re’y vardı ama dini hüküm koyma anlamında değildi. Kıyas dediğimiz hadise ikinci nesilde, istihsan üçüncü, ta’lil dediğimiz kıyasın gelişmiş şekli dördüncü nesilde ortaya çıktı, dolayısıyla bu bir bid’attır demişlerdir.
- Bir de iki tarafın arasındaki gerilimi azaltmak için te’lifçi yaklaşımı ortaya koyan bazı isimler var.
- Örneğin bu konuda Gazali’nin Esasü’l Kıyas diye monografik bir eseri vardır. Gazali burada kıyas kavramına genel bir yaklaşım getirir ve fıkıhta kullanılan kıyasın esasında tevkiften, yani dinen müsaade edilmiş bir yöntemden başka bir şey olmadığını savunmak için o eseri yazmıştır.
- Eserin başından sonuna kadar temel iddiası şudur: Şeriat tamamen tevkife dayalıdır. Şeriat ya tevkif ya kıyastır sözü hatalıdır.
- Gazali’ye göre tevkife aykırı bir kıyas meşru olmaz. İllet, yani fıkıhta kullanılan kıyas işleminde, mantıkta kullanılan ve adına kıyas denilen akıl yürütme biçimine kıyas adının verilmesinin çok da yerinde olmadığını söyler.
- İşin ilginç tarafı aynı şeyi İbn Hazm da söyler. Bundan dolayı İbn Hazm mantıkta kullanılan kıyası ifade etmek için burhan veya camia ismini kullanır.
- Gazali de diyor ki kıyas iki şey arasındaki mukayese için söz konusudur. Mukayese birini diğer örneğe göre değerlendirmek anlamına gelir. Mesela bir ayakkabı yaptınız, onu yaparken eşinin onunla aynı boyutta olmasına dikkat edersiniz. Bu bakımdan mantıkta kullanılan kıyas, hususi bir örneği umumi bir kavramın içerisinde yerleştirmek anlamındadır, bundan böyle bir mukayese söz konusu değildir, ona kıyas isminin verilmesi hatadır der.
- Gazali kıyası inkâr eden iki grup olduğunu ifade eder: biri Zahiriyye, diğeri Ta’limiyye.
- Ta’limiyye dediği batınilerdir. Gazali’nin Bâtınilere reddiye için özel eserleri de bilinmektedir, Kavasım gibi.
- Aynı şekilde yine batınilerle ilgili yazdığı Fedaihu’l Batıniyye aslı bir eseri vardır.
- Bu gruplar neden kıyasa karşı çıkıyorlar? Çünkü bu gruplar dinin tamamının kesin bilgiye dayanması gerektiğini iddia ederler.
- Özellikle İbn Hazm, dinde usul, füru ayrımı diye bir şey yoktur, dini hükümlerin hepsi asıldır, bu da ayetlerin ve hadislerin zahir anlamlarından öğrenilir, demektedir.
- Bâtınilere göre ise masum imamdan, ul’ül emrden öğrenilir. İkisinin de karşı oldukları ortak nokta, kesin bilgiye dayanmayan, zann-ı galip ifade eden yöntemler kullanarak insanın kendisinde çıkarım yapabilme yetkisidir. Bunu görmesi, onlara göre batıldır.
- Gazali bu kitabı yazmak suretiyle her iki camiaya da cevap vermiş olur. Kıyas tevkife aykırı bir işlem değildir çünkü biz illeti tespit ederken yine dinle meşru olan bir yöntemi kullanıyoruz der.
Usûl Sistematiği, Deliller ve Kıyas