Sosyal Bilimlerde Paradigma
Ali Dere


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 23 Kasım 2020

  • “Paradigma”  “yaklaşım” anlamına gelmektedir.
  • Bu yaklaşımlar yalnızca teknik yöntem aşamaları ile ilgili değil, aynı zamanda bizim ilgilendiğimiz alanla ilgili ilmin, bilimin, bilginin kendisine dair ve bu bilginin nasıl ortaya konabileceği ve gerçekliğin nasıl kavranabileceği ile ilgilidir.
  • Dönemin sosyal bilimler açısından önemli aktörü olan Auguste Comte’un pozitivizm anlayışı   insanlığın, aklın göstermiş olduğu bilim yolunda durmadan ilerleyen entelektüel kültür temeli üzerinde  birleşeceği inancını yansıtır.
  • Düşüncelerden bir tanesi insanı dışlayan insana tahakküm eden aynı zamanda bir duruşun, kilisenin insana bakışı konumlandırışı bir karşı koyuş olarak hümanist düşünceyi yansıtır.Söz konusu  hayat anlayışı dinden bağımsız bir kültür kurmak, insan ve dünya ile ilgili bir felsefe yaratmak ve kültür bilimlerinin doğal bir sistemini temellendirmek istiyordu.
  • 19. yüzyılda sosyal bilimlerin kendi paradigmasına kavuştuğu ancak bunların da kendi içinde yöntem tartışmalarıyla ilerlediğini görülmektedir.
  • Hem düşünsel hem siyasi, toplumsal süreçler ve bunlar esnasında sürdürülen tartışmalar bilim paradigmalarının yaklaşımlarının da şekillenmesinde etkili olmuştur.
  • Modern bilim paradigmasının en bariz niteliği evrenselbir söyleme sahip olmasıdır.
  • Auguste Comte sosyolojiyi doğa bilimlerinin yöntemine uygun olarak kurmayı hedeflemiştir.
  • Pozitivist yaklaşım ve Comte’un bu tartışmalardaki  en önemli katkısı sosyal bilimlerin pozitif niteliğini tanımlamak ve sosyal bilimlerle moral ve metafizik arasındaki sınırı daha sistematik bir hale getirmekti.
  • Dilthey ve Weber, tin bilimleri alanını kendine özgü, insan merkezli, tarihten ideal tiplerin mukayeselerini ortaya koyabileceğiniz bir alan olarak bahsetmiş ve buna ilişkin de anlamaya yönelik eylem ve anlam arasındaki ilişkiyi kavramaya yönelik bir yaklaşım benimsemişlerdir.
  • 20. yüzyılın en önemli gelişmesi söz konusu ilerlemeci bilim anlayışının terk edilmiş olmasıdır.
  • Pozitivizm bütün gerçekliği olgusal gerçeklik kategorisi ile sınırlayan, epistemolojik düzeyde ise gerçek bilginin ancak duyu organları vasıtasıyla elde edilebileceğini kabul ederek sezgi, ilham, metafizik gibi olgusal temele dayanmayan bilgi yollarını kapatarak kabul etmeyen bir yaklaşımdır.
  • Pozitivizm, toplumun rasyonel yönden akılcı, bilimsel temelde yeniden inşa edilmesi ve düzenlenmesini amaçlıyordu.
  • Nitelik ve nicelik ise  biri tabiat bilimlerinde diğeri daha ziyade sosyal bilimlerde kullanılan yöntemlere verilen isimler olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • Nicelik; sayısal, ölçülebilir, değerlendirilebilir bir niteliktedir.
  • Gözlemci nesne karşısında nötrdür ve nesneden kesinlikle ayrı durur.
  • Bunların sosyal bilim alanlarına uygulanması mümkün değildir.
  • Bazı yönleriyle deneysel araştırmalara da imkan tanıyan birtakım  sosyal bilim alanları, pozitivizmin tanımlamasından ve bir bilim beklentisinden etkilenmiştir.
  • Kesinlik arayan ve içeren pozitivist bilim anlayışına Alman düşünce bilim geleneğinden Rickert, Dilthey öncülüğünde eleştirilerin geldiğini ve bunların toplumsal alanın tarihsellik ve değer içeriğinin tabii bilimlerden farklı olduğu itirazında bulunduklarını görülmektedir.
  • Max Weber'in pozitivist anlayış karşısındaki bilimsel argümanlarındaki alanlarından biri de yanlışlanabilirlik ilkesidir.
  • Rickert ve Dilthey pozitivizm eleştirilerinde temel varsayımlarından biri olarak toplumsal tarihsel alanın sadece insanlık tarafından oluşturulduğu için anlaşılabileceğini ifade etmektedir. .
  • İnsan zihninin tarihinfarklı dönemlerinde toplumlardaki insan zihninin ortaya koyduğu yaklaşımları yine insan zihni anlayabilirdi.
  • Sosyal kültürel bir fenomen hangi boyutta olursa olsun sebep-sonuç bağlantısı içinde değil anlam-eylem bağlantısı içerisinde ancak anlaşılabilir.
  • Toplum bilimleri doğa bilimlerinde olduğu gibi tümevarım, genelleştirme yöntemiyle çalışamaz.
  • Toplumdaki Weber'e göre kurallılıklar ve güzelliklerin aranmasıyla ancak temin edilebiliyor. Bunlara ideal tipler diyor.
  • Weber sosyolojik yasa kavramında toplumsal yasadan ziyade toplumun düzenlilikleri üzerinde durmuştur. Toplumsal bir yasanın olamayacağını da belirtmiştir.
  • Habermas ise tarihsel bağlamdan bağımsız olarak sosyal bilimsel yasanın söz konusu edilemeyeceğini söylemektedir.
  • Dilthey, Rickert, Weber ve Habermas yaklaşımından bakıldığında  bir kurallılıklardan ziyade tarihsel gelişmenin sonuç itibariyle tek bir yasasının olmadığı kabul edildiği z zaman kültürel üstünlük söylemlerinin de anlamı kalmayacaktır.
  • Sosyal bilimler alanında nicel araştırma geleneğinden nitel araştırma geleneğine geçiş, pozitivist paradigmadan alternatif paradigmalara doğru bir dönüşüm içinde değerlendirilebilir.
  • Günümüzde yalnızca sosyal bilimler alanında değil doğa bilimlerinde de pozitivist epistemolojinin eleştirildiği alternatif yaklaşımların öne çıkarıldığı paradigmatik bir dönüşümün varlığından söz etmek mümkündür.
  • Eleştirel teoride bilgi kesin sezgi ile elde edilemez, sürekli olarak dikkatsizliği ve anlaşılmazlığı aşındıran ve bilgiyi kavrayışları artıran tarihsel revizyonun diyalektik bir süreci sayesinde değişir ve gelişir.
  • Eleştirel teori yaklaşımının dil bilim ya da edebiyat alanındaki kullanımlarında hermeneutik ya da yorumsamacı geleneğin ağır bastığını da ifade etmeliyiz.
  • İnşacı paradigma ise anlamacı bir epistemolojiyi, inşacı, yorumlayıcı, ontolojik yaklaşımların temel alındığı bir metodolojik duruşa karşılık gelmektedir.
  • Olguları anlamak araştırmak bireye ve  döneme göre değişebilmektedir.
  • Anlamacı epistemolojik yaklaşımın sosyal bilime etkisi özellikle nitel araştırma eserlerinin kullanımıyla kendisini göstermektedir.
  • Anlamacılığa dayalı epistemoloji deneysel eserler ile laboratuvar temelli araştırmayı ve istatistiksel analizleri uygulamalarını yol açmıştır.
  • Yeni sosyal-psikoloji insanın beyanlarının ciddiye alınması gerektiğini söyleyen farklı bir paradigma da ortaya koymuştur.