Hermeneutik ve Sosyal Bilimler ‘Anlama’ya Dair Yaklaşımlar, Zygmunt Bauman
Ali Dere


İDE AKADEMİ 2020-2021 | DERS NOTLARI | 1 Şubat 2021

Hermeneutik: Kavramlar üzerine

  • Bugün Hermeneutik ve Sosyal Bilimler adlı bir kitap üzerinde duracağız.
  • Bu kitap, hermeneutik ve sosyal bilimler ilişkisi bağlamında ana çizginin ne olduğunu farklı yaklaşımları ön plana çıkarmak suretiyle ele almaya çalışıyor.
  • Kendisi bir felsefeci olarak bilinmekle birlikte sosyoloji, düşünce tarihi, etik, estetik gibi konularda da belli etkileri olan Zygmunt Bauman Polonya asıllı, daha sonra farklı ülkelerde yaşamış bir felsefeci ve sosyologdur.
  • 1925‘te Polonya’nın Poznan şehrinde doğmuştur. Yahudi kökenli olduğu için o dönemde zor bir hayat geçirdiğini düşünebiliriz.
  • Bauman, Nazi döneminde öldürülme korkusuyla Sovyetler Birliğine gitmiş ve orada savaş sonrası Varşova'ya dönüp doktorasını yapmış ve doçent olmuştur.
  • 1954’ten itibaren Varşova Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri vermiş 68 yılında Komünist Partisinden ayrılmış, aynı yıl politik nedenlerden dolayı sosyoloji profesörü unvanını kaybetmiş, İsrail'e göç etmek zorunda kalmış ve 91 yaşında iken 2017 yılında vefat etmiştir.   
  • Yirminci yüzyıl felsefesi, batı felsefesi ağırlıklı çalışmalarını sürdürmüştür.
  • Batı marksizmi zemininde kıta felsefesi üzerinde çalıştığı, bunlardan etkilendiği söylenebilir.
  • Siyaset felsefesi, sosyoloji, siyaset etik, modernite ve postmodernite onun yalnızca teorik değil, aynı zamanda bu süreçleri ilim geleneğindeki uzun bir yaşam süresince denk gelmiş kısımları itibarıyla da kendisinin müşahede ettiği bir süreçtir.
  • Bunun yanında özgürlük gibi bir temel kavram etrafında yoğunlaştığı, bunu irdelediği insan özgürlüğünün potansiyeli nedir vs. bunların üzerinde durduğu görülmektedir.
  • Bauman, postmodern felsefenin hem sosyoloji alanında uyarlanmasını hem de genel kuramsal düzeyde sağlıklı bir şekilde değerlendirmesini ortaya koyan yapıtlarıyla tanınmaktadır.
  • Felsefi ilkeler ve temeller açısından sosyolojinin şekilsel ve yapısal değil, bilakis felsefi ve teorik arka planlarıyla ilgili karşılaştırmalar yapmıştır.
  • Yirminci yüzyılı göz önünde tuttuğumuzda Avrupa'nın düşünür ve akademisyenlerinde Yahudi kökenlilerin sayısal oranda önde olduğunu söyleyebiliriz.
  • İsrail bir devlet olarak kurulduktan sonra da Avrupa'nın bu değerlerini, düşünürlerini, bunların miraslarını bir şekilde İsrail'e getirmeye önem vermiştir.
  • İsrail'in, hem teknik hem sosyal bilimler alanında şu anki birikiminin kökeni bir önceki yetişmiş insan gücünün İsrail'e kazandırılmasıdır.
  • Bauman 1980’li yıllardan itibaren modernizm ve totalitarizm arasındaki bağlantılar üzerinde hem kuramsal hem de sosyolojik incelemeler ile öne çıkmıştır.
  • Kendisinin de bir şekilde mağdur olduğu, özellikle Almanya'daki nasyonal sosyalizm üzerinden holokost hakkında sosyolojik çözümlemeler yapmıştır.

Hermeneutik ve Sosyal Bilimler

  • Bu çalışmasının gerek sosyal bilimciler gerekse hermeneutik sahasına başlangıç yapıp bu alanı tanımak isteyenler için bir giriş mahiyetinde oluşturulduğunu söylemektedir.
  • Aynı zamanda kitabın içeriğinde, başlıkların adeta müstakil bir makale gibi düşünüldüğünü ve dolayısıyla bunlardan herhangi birini kitabın bütünlüğünü bile dikkate almadan okuyup anlamanın mümkün olacağını ifade etmektedir.
  • Öncelikle hermeneutikten bahsetmektedir. Hermeneutik, anlamaya dair bir yaklaşım, anlamı yorumlamadır.
  • Bu kitabı tercüme eden Hüseyin Oruç, kitabın girişinde güzel bir değerlendirme yazmıştır.
  • Oruç, Bauman’ın Avrupa'nın önde gelen toplumsal kuramcılarından biri olduğunu ifade etmektedir.
  • Bauman, felsefe ve sosyoloji disiplinlerinin her ikisini de kuşatan biri olarak eserler vermiştir. Mütercime göre bu kitabın bir bütün olarak hermeneutik geleneğe dair yazılmış en iyi giriş metinlerinden biri olduğu savunulabilir.
  • Sosyolojik düşüncedeki ana akımı hermeneutiğin iddialarına verilmiş yanıtlar olarak sunmaktadır.
  • Pozitivizm ortaya çıkınca buna bir eleştiri mahiyetinde hermeneutik dediğimiz, anlamayı önceleyen izahlar ortaya çıkmış, sosyal bilim dediğimiz alanlar araya sıkışmış duruma gelmiştir.
  • Bauman’ın bu kitabında gördüğümüz şekilde, bir yandan doğa bilimleri alanlarının yönteminin dışında kalarak yeni bir anlama, inceleme alanını inşa etmeye çalışmış olmakla birlikte bir de bu hermeneutiğin eleştirisi ve meydan okumasına da karşı koymaları gerektiğini anlatmaktadır.
  • “Toplumsal yaşamın gerçek bilgisine ancak ve ancak insan edimi anlamlı eylem olarak görülür ise erişilebileceği” fikri güncel sosyolojinin keşiflerinden biri olarak sunulmuştur.
  • Bauman toplumsal yaşamın bilgisini anlamaya çalıştığımız zaman, insan davranışlarının anlamlı eylemler olarak görülmesi gerektiğini söylemektedir.
  • Bauman, bahsedilen tartışmanın en heyecanlı devresini yaşadığımızı söylüyor, buna rağmen bugün bu sorunları konuşmak ve aşmak yerine bazen önerilerin güçlü veya zayıf yönlerinin ortaya konulmaya çalışıldığını ifade ediyor.
  • Bauman’a göre anlama kuramının geçerli sonuçlara ulaşabilmesinin tek yolu, anlama sorununun süreğen toplumsal yaşam sürecinin bir veçhesi olarak ele alınmasıdır.
  • Bizim bu anlama çabamız, mesela Karl Marx‘a göre tarihin bir ürünü olarak anlamayı ele almaktadır.
  • Hegel ise anlamayı insanlığın kendini kavraması, aklını keşfetmesi, aklının imkânlarını keşfetmesi olarak tanımlamaktadır.
  • Karl Marx, Max Weber ve Karl Mannheim, anlamayı tarihin bir ürünü olarak, tarihle ilişkilendirmektedirler.
  • Edmund Husserl ve Talcott Parsons’a gore de anlama aklın bir ürünüdür.
  • Heidegger’e geldiğimizde anlamak, yaşamın bir ürünüdür.

Hermeneutik

  • Kelime olarak Yunancada açıklamayla ilgili, açıklayıcı anlamına gelen hermeneutikos sözcüğü açıklığa kavuşturma, çapraşık olanı anlaşılır, açık olmayanı açık hale getirme anlamında kullanılmaktadır.
  • Bu alanın dille ve metinlerle ilişkili olarak, metindeki anlaşılmayanla ilgili olduğu görülmektedir.
  • Böyle olunca hermeneutik filolojinin, dil biliminin bir alt basamağı olarak veya bir alanı olarak değerlendirilmiştir.
  • Hıristiyan dünyasının temel kabul ettiği kutsal metinlerle ilgili tek bir üslubun değil, farklı üslupların, farklı anlatım tarzlarının olduğu görülmektedir.
  • Batı’nın kutsal kitaplarıyla ilgili İncil’in Tevrat’ın tarihini bir belge olarak niteliyorlar. Bu kitapların belli bir anonimlik, belli bir farklılık sonrası geldiği kabul edilmektedir.
  • Bu yöntem kendini çelişik metinlerin eleştirel incelemesi ve nihai amacı olarak da otantik versiyonunun gerçek anlamının yeniden elde edilmesi ile meşgul etmiştir.
  • Hermeneutik, 13-14. yüzyıllarda bu sorulara yanıt vermek için geliştirilmiştir. Bu noktada sadece dini kitaplar değil, aynı zamanda tarih kitapları da bu yöntem ile araştırılmıştır.
  • 16. yüzyıla geldiğinde hermeneutik bu kez hızla bilimsel tartışmaların merkezine gelmiştir. Onun bu yükselişinde İncil’in otantik metni aynı sorunun bir başka yönü olarak da İncil'in mesajını, asıl anlamı hakkındaki Katolik-Protestan tartışmaları ortaya çıkmıştır.
  • Bu süreç içerisinde hermeneutik dediğimiz alan, tarihsel kaynakların eleştirisini sistemli bilim seviyesine yükseltmiştir.
  • Başlangıçta dilbilime bağlı olan bu alan, anlam üzerine kapalı olanı anlaşılır kılma, açıklama çabası ile lafızların ötesine geçip anlamın mahiyetine ve onun özüne yönelmiş ve bu suretle de felsefenin bir ilgisi haline gelmiştir.
  • Avrupa'da felsefedeki romantik dönem sonrasında bu algı değişmeye uğramıştır. Eserden ziyade bu eseri ortaya koyan sahibin onun kendi düşüncesi, kendi içinde bulunduğu şartlar, durumlar bunlar dikkate alınmaya çalışılmıştır. Çünkü anlam oralarda gizlidir. Bizim okuduğumuz veya gördüğümüz tek bir eserle ona o anlamı veren kişinin ne anlam yüklediğini anlamamız mümkün değildir.
  • Kant'ın tüm bilmek, anlamak, kavramak süreci içinde öznenin hayati rolünü ön plana çıkarması katkı sağlamıştır.
  • Metnin anlattığı, üzerinde durduğu konuların veya katılımcılarının bu olaydaki hisseleri, hissiyatları bunları da anlamayı gerekli kılmaktadır. Bu bâtıni bir mana değildir, olagelen tarih içindeki o olgunun gerçek boyutlarını keşfetmeye, gerçekçi ve onu şekillendiren anlamı ortaya koymaya çalışmaktadırlar.
  • Bizim geleneğimizde de mesela bazen fıkıhla, bazen tefsir ve hadislerle ilgili lâfzî yorumlar veya bunu önceleyen bazı âlimler görmekteyiz. Buna literal okuma da denilmektedir.
  • Anlamın tamamını ve bütününü önündeki satırlarda veya metinlerde hepsinin orada saklanmış, taşınmış olduğunu kabul eden ve doğrudan dil kuralları üzerinden buradan mutlak anlam ve hakikati çıkartmaya çalışan veya çıkarttığını düşünen âlimlerimiz olmuştur.
  • Bu söylediklerimizi bu yaklaşıma uyarladığımızda, o derindeki ve arkadaki anlamın yakalanmaya müsait olmadığını söyleyebiliriz.
  • Bu tarz tartışmalar felsefe boyutuyla İslam düşüncesinde teorik olarak yoktur. Ama pratik olarak bu ikili ayrımın olduğunu veya bunların uygulandığını, temsil edildiğini söyleyebiliriz.
  • Tam da bu nokta anlamın nerede olduğu ve bu anlamı ortaya koymanın nasıl mümkün olacağı sorusu 19. yüzyılda tekrar bir yöntembilim sorunsalı ortaya çıkarmıştır.
  • Bu dönem sosyal bilimler açısından bakıldığında yöntem tartışmalarının yoğunlaştığı, yaşandığı bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
  • İlk olarak felsefi açıdan baktığımızda, sosyal bilim alanlarını düşündüğümüzde karşımıza çıkan bu anlama merkezli yaklaşımın bir sınırı yoktur.
  • Doğa bilimlerinde öyle değildir. Kuralını keşfettiğiniz zaman o şartlarda devam ediyor ama bu anlam kendisini güncelliyor, değişebiliyor.
  • İkinci olarak, anlama aslında bir yorumlamadır. Biz doğrudan tek bir anlamdan bahsedemiyoruz, anlamın yorumlanmasından bahsediyoruz.
  • Anlamın yorumlanmasından ve bu yorumlamaların da yönteme göre, perspektiflere göre çeşitlerini bileceğinden bahsediyoruz. Bu anlam yorumlamalarının onaylanmasının doğa bilimsel bulguların ulaştığı gayri şahsilik veya daha doğrusu umutla beklenen kalıcılık düzeyine kolaylıkla ulaşamayacağını da görmemiz gerekmektedir.

Hazırlayan: Sascha Hamza Hahnert