İslami İlimlerde Usule Giriş
İDE AKADEMİ 2021-2022 | DERS NOTLARI | 15 EKİM 2021
- Tarihimizde usul denildiğinde küllî asılları bir araya getiren, sabiteler ile değişkenleri, akıl ile nakli ve din ile hayatı birleştirmeyi öğreten büyük bir usul akla gelir.
- Müstakil bir ilim dalının kendine özgü tanımı, konusu ve metodu olmalıdır. Ayrıca kuramları, kavramları, ıstılahları ve diğer ilimlerle ilişkilerinin olmasını da bu özelliklere ekleyebiliriz. Çünkü her ilmin usulü bu şekilde doğmuştur.
- İlim kavramı, bizim kültürümüzde değer yüklü bir kavramdır. İlim, salt veri veya bize ulaşan malumat değildir.
- İlk asırlarda özellikle İslamî ilimlerin teşekkül süreçlerinde ilim kavramı, farklı ihtisas alanları ile özdeşleşmiştir. Her bir ilim dalı, ilim kavramını kendisi için kullanmıştır.
- Hâlbuki bu şekilde ilim kavramını belli bir alanla sınırlandırmak mümkün değildir. Bunların hepsini kuşatan özellikle Kur’an’ın bize öğrettiği küllî bir ilim tasavvuru vardır.
- Vaazlarımızda Ulum-u İslamiyye’nin faziletini anlatmak için sık sık başvurduğumuz pek çok ayet vardır. Ancak bu ayetlerin hiçbirisi Ulum-u İslamiyye’ye dair değildir.
- هَلْ يَسْتَوِي الَّذٖينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذٖينَ لَا يَعْلَمُونَؕ "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"[1]
- اِنَّمَا يَخْشَى اللّٰهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمٰٓؤُ۬اۜ. “Allah’tan ancak alim kullar haşyet içinde olurlar”[2]
- Kur’an’da ilmin faziletini anlatan, âlimin tarifini yapan ayetlerin hiçbirinde zannedildiği gibi tefsir, hadis, fıkıh ve kelamdan bahsedilmez. Küllî bir ilim tasavvuru vardır. Bu küllî ilim tasavvuru; tekvin ile tenzili, tenzil ile teşrii, teşri ile teklifi, teklif ile tedbiri birbirinden ayırmaz.
- Bu küllî ilim tasavvurunu terk edip, insanı ve tabiatı bize anlatan ilimleri dışarıda bırakıp, ilim ve ulum kavramını sadece tefsir, hadis, fıkıh ve kelam’a indirgemek İslam medeniyetindeki en büyük kırılma noktalarından bir tanesidir ve bunun aşılması gerekir.
- İlimleri; dinî, İslamî ve şer’î olarak ayırmak kesinlikle doğru değildir. İnsanı ve tabiatı anlatan bilimleri dinî kabul etmezsek Kur’an’ın ve sünnetin bize öğrettiği küllî ilim tasavvurunu terk etmiş oluruz.
- İhyâu Ulûmî’d-Dîn isminden hareketle Gazali’nin ilimleri dinî ve dinî olmayan diye ikiye ayırdığı ifade edilir. Ancak bu doğru bir çıkarım değildir. O, İhyâu Ulûmî’d-Dîn’de : “Akli ilimler gıda gibidir nakli ilimler ilaç gibidir” şeklinde ilimleri değerlendirmiştir.
- Kur’an’ın işaret ettiği küllî ilim tasavvuru bize İslam’ın tevhid ilkesi çerçevesinde insanı, vahyi ve tabiatı anlatan ilimleri aynı değerde görerek, bilmemizi/öğrenmemizi salık veriyor. Dolayısıyla İslamî ilimler kavramı bu çerçevede ödünç olarak vahiy eksenli ilimler için kullanılabilir.
- Ancak Müslümanlar, Seyyid Hüseyin Nasr’ın, İslam Kozmoloji Öğretilerine Giriş adlı eserinin başında değindiği gibi iki asırdır tabiatı incelemeyi ve bir ilim olarak ele almayı terk etmiş ve evreni araştırmayı başkalarına bırakmışlardır. Bunun sebebi olarak medrese sisteminin etkisi gösterilebilir.
- Gazali, İhya’nın mukaddimesinde ilimlerin öleceğini ifade eder. İlimler, işlevini kaybettiği, bireye benlik, kimlik ve kişilik kazandırmadığı, gerçeklikten uzaklaştığı, medeniyete süreklilik kazandırmadığı zaman ölürler.
- Gazali ilimlerin ölmesiyle ilgili şu değerlendirmede bulunmuştur: “İlimler öldü geriye üç şey kaldı: Birincisi, kadıların da istifade ettiği hükümet fetvaları, -bu fetvaları veren işin özünü/ruhunu bırakıp sadece şekille uğraşan bu âlimlere de Ulema-i Müteressimîn (resmi ulema) der.- İkincisi, birbirine üstünlük taslamak için âlimlerin yaptığı cedel ve üçüncüsü de süslü-püslü vaazlar kaldı.”
- Bir ilmin, yaşamaya devam edebilmesi için sadece kendine özgü ıstılahları, kavramları, konusu, gayesi ve metodolojisi olması yetmemektedir aynı zamanda işlevsel ve faydalı da olmalıdır.
- Bir ilim, bireyin benliğini, kimliğini ve kişiliğini de beslemeli, sorunları çözmeli, ahlakı düzeltmeli, medeniyete süreklilik kazandırmalı, umrana yeniden hayat vermelidir.
- Sadece Taksîmu’l-Ulûm yoktur, Meratibu’l-Ulûm veya Terâtîbu’l-Ulûm da vardır. İlimler arasında bir hiyerarşi bulunur. Bu hiyerarşi küllî ve cüzî ilimler diye bir tasnif doğurmuştur.
- Gazali’nin Mizanu’l-Amel, Mi’yaru’l-İlim ve Mustasfa adlı eserlerinin mukaddimelerinde ilimler felsefesi yapılmaktadır. Gazali Mizanu’l-Amel adlı eserinde ilim talebesine şu öğütlerde bulunmaktadır:
- “İlim talebesi bütün ilmin fenlerini bir defada öğrenmeye kalkışmamalı. İlmin fenlerini elde ederken bir tertibe riayet etmeli. Önem sırasına koyarak en önemlisinden başlasın. Bir fennin hakkını vermeden diğer fenne geçmesin. Çünkü ilimler zaruri bir tertibe tabiidir. Bazısı diğerine giden yolu açar. Başarılı olan ilim talebesi bu tertibe riayet edendir.”
- “Müteallim, bizi külli ilme götürecek olan hiçbir fenni dışarda bırakmayacak, her fen ile ilgili bir nazara bakış açısına sahip olacak. O ilmin gayesini ve yöntemini öğrenecek.1
- İhtisaslaşma fenlerle ilgili küllî bir tasavvura sahip olup birinde derinleşmektir. Çünkü ilimlerin tamamı birbirine yardım eder ve birbiriyle irtibatlıdır. Ayrıca küllî ilim tasavvuruna sahip olmayan kişiler, diğer bilgi alanlarına cehalet sebebiyle düşman olurlar.
- İbn Hazm’ın, Meratibu’l-Ulum adlı eserinde ilimlerin ilişkilerine dair şu ifadeleri kullanmaktadır: “İlimlerin tamamı birbiriyle ilişkilidir. Tamamı birbirine muhtaçtır.”