Fiziksel Evrene Bakış: Kelami, Meşşai Ve Kimyevi Yöntem
İbrahim Halil Üçer


İDE AKADEMİ 2021-2022 | DERS NOTLARI | 01 Kasım 2021

Din ile Bilim Arasındaki Gerginlik

  • Çağdaş İslam düşüncesi açısından karşı karşıya kaldığımız meydan okumaların önemli bir bölümü matematik ve doğa bilimlerinde ortaya çıkan gelişmelerle bağlantılıdır. Buna rağmen İslâm düşüncesi çalışmalarında doğa bilimleri ve doğa felsefesi konusu genellikle ihmal edilmiş bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda dinî düşüncenin bilimsel meraka ket vurduğunu ve özellikle fiziksel gerçekliğe dair idrakimizi sınırladığını, dolayısıyla fiziksel evrene ilişkin araştırmalarımız söz konusu olduğunda da herhangi bir şekilde ilâhi inayete, yaratmaya ve müdahaleye yapılacak vurgunun; bizi bilimsel düşünceyi köreltecek bir vaziyetle yüz yüze getirdiğine dair bir argüman öne sürülmektedir.
  • Modern dönemde din-bilim ilişkisiyle ilgili tartışmalar büyük ölçüde fizik bilimlerle ilgili 17. yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış yeni bakış açıları karşısında dinin konumuyla alakalı muayyen kabullerden kaynaklanmaktadır.
  • Herhangi bir şekilde fiziksel gerçekliğin inşasında ilâhî iradeye ve metafiziksel sebeplere yapılan vurgunun, fizik gerçekliğe ilişkin merakı körelttiği yönünde bir anlayış vardır. Dolayısıyla metafiziksel sebeplere yapılan vurguların, fiziksel nedensellik ile ilgili araştırmaların önüne geçmese bile böyle bir merakı anlamsızlaştırdığına dair bir bakış açısı bulunmaktadır. Böyle bir perspektif içerisinde din, fiziksel gerçekliğe yönelik merakı kesen ve ortadan kaldıran bir şey olarak görülmektedir. Dolayısıyla din-bilim ilişkisiyle ilgili modern dönemdeki tartışmalar büyük ölçüde bu gerilimden kaynaklanmaktadır.
  • Din-bilim çatışmasını merkezine yerleşen bir diğer şey ise “God of the gaps” (boşlukların tanrısı) argümanıdır. Bu argümana göre ilk bakışta fizik ile izah edilmesi zor görünen durumlarda tanrı devreye girer.
  • Din, herhangi bir şeyin izah edilmesinde zorlandığı zaman kendisini bilimsel açıklamanın bir parçası olarak va’z ederekcek şekilde “Tanrı öyle yaratmıştır, açıklayamıyorsak bunun bir sebebi yoktur, bu sadece tanrının iradesi ile meydana gelmiş bir şeydir, bunun izahı yoktur” cümlesini kurmayı ve bu izahsızlıktan da tanrının varlığı için delil getirmeyi, tanrının varlığıyla alakalı bu izahsızlığın bir gerekçe olduğunu söylemeyi bir strateji olarak benimsemiş görünmektedir.
  • Bilimin bazı olguları açıklayamadığı durumlarda metafiziğin devreye girmesi sıklıkla karşılaşılan bir reflekstir. Dini düşüncenin stratejilerinden biri bilimsel açıklamanın boşluk bıraktığı yerlerde o boşluğu; tanrısal yaratmayla, metafiziksel sebeplerle tamamlayıp buradan tanrının varlığıyla, iradesiyle, yaratmasıyla ilgili çıkarımlar yapmaktır. Örneğin: Klasik teoride mıknatısın bırakıldığında neden yere düştüğü kelâmî fizik anlayışı içerisinde İ’timâd teorisiyle, Meşşâî fizik teorisinde ise Hayyiz-i Tabii teorisine göre açıklanabilir. Fakat mıknatısın çekme ve itme özelliği bu teorilerle açıklanabilecek bir mesele değildir. Klasik fizikte bu durumu izah etmek için uygun bir model yoktur. Dolayısıyla mıknatısın çekme özelliği “acâibu’l-mahlûkât, garâibu’l-mevcudât” şeklinde ifade edilmektedir. Bu izah hususundaki acziyetimiz cehaleti doğurmakta, cehaletimiz hayreti doğurmakta ve hayretimiz ise imanımızda artmaya neden olmaktadır.
  • Modern düşüncede, dini düşüncenin tanrısal iradeyi fiziksel gerçeklikle ilgili bizâtihi  açıklayamadığı yerlerde önce boşluk doldurucu bir yolla kullanma sonra hemen her şeyle ilgili tanrısal iradeyi bir parça olarak kullanıp fiziksel sebeplerle ilgili sebepleri ihmal etme eğilimi; totalde dini düşüncenin bizzat fiziksel gerçekliğe dönük sınır tanımaz meraka ket vuran, ona rakip teşkil eden, bir şey izah etmeye çalışıldığında her seferinde önüne tanrısal ilahi iradeyi rakip açıklama olarak koyup, açıklama çabasının önüne metafizik bir set koyan bir rakip unsura tekabül etmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla ‘’ilahi irade ve yaratmaya yapılan vurgu, fiziksel araştırmaları engelleyen ve engellemesi itibariyle de bilimin ilerlemesine mâni olan bir şeydir’’ gibi düşünceler meydana gelmiştir ve bizatihi Müslümanlar da bu söylemin esiri olmuşlardır. Bu şekilde Fizik bilimindeki ilerlemelerin bizzat dini düşünce ve metafiziğin iptali sayesinde mümkün olduğu yönündeki inanç dine ve metafizik düşünceye olan itimadı sarsmıştır.

İslâm Düşünce Geleneğinde Fiziksel Perspektifler

  • İslam düşüncesinde esasen üç temel fiziksel perspektif bulunmaktadır. İlki duyulur niteliklere dayalı doğa merkezli Meşşai fiziksel perspektif, İkincisi kelamî açıklamada yaygın olan baskın eğilim ve parçacıksal ilişkilere bağlı açıklamadır. Sonuncusu ise duyulur niteliklerin miktarına, ölçüsel hesabına bağlı olan kimyevî modeldir. Bu fiziksel perspektifler İslâm düşünce geleneği içerisinde geliştirilmiş beşerî fiziksel paradigmalardır.
  • Kur’an-ı Kerîm, bir fizik kitabı olmayıp bir hidayet kitabı olduğundan Kur’an’ın bir fiziksel evren modeli yoktur. Aynı şekilde İslam’ın fizik teorisinden, İslam matematiğinden, astronomisinden de bahsedilemez. Aynı şekilde ne Meşşâî ne kelâmî ne de kimyevî fiziksel teorilerin İslam’ın doğruluğunu, hak din oluşunu, fiziksel evrenin yapısıyla ilgili metafizik cümlelerini gerekçelendirip haklı çıkaracak nihai teoriler olduğu da söylenemez. Çünkü bu teoriler ilga edildiğinde o metafizik cümlelerin de ilga edilmesi gerekir.
  • Meşşâî (felsefi), kelâmî ve kimyevî teoriler İslam’ın fiziği değildir ve Müslümanların sahip olduğu inanç yapısını ifade etmez. Ayrıca bu teoriler Müslümanların inancını temellendiren nihai, vazgeçilmez teoriler de değildir.

Müslümanların Fiziksel Evrene Bakışları

  • Müslümanların fiziksel evrene bakışlarıyla ilgili sahip oldukları gerçek anlamda metafizik birkaç cümle vardır; ‘’Allah âlemi yaratmıştır, dolayısıyla âlem sonradan meydana gelmiştir. Bu fiziksel evrenin bir başlangıcı vardır. Bir başlangıcı olduğu için de sonu vardır. Ayrıca Allah sürekli yaratma halindedir.” Bu ifadeler Müslümanların sahip olduğu ana metafizik ilkeleri teşkil etmektedir. Bunların dışında evrenin kaç katının olduğu; cisimlerin içkin yapısının neler olduğu gibi fizik biliminin araştırma konusu olan meselelerle ilgili Kur’an’dan nihai bir cümle çıkartma imkânımız yoktur. Ayrıca Kur’an’da fizikle, kozmolojiyle ilgili anlatılanların insanda ibret duygusunun oluşması için ifade edildiği söylenebilir.
  • Aristotelesçi kadim Yunan geleneğinden İslam dünyasına intikal eden fizikle ilgili bilimsel anlayışa göre fiziksel evrene ilişkin araştırmalar yöntemsel olarak sağ duyusal gerçeklik seviyesi üzerinde gerçekleşmektedir. Sağ duyusal gerçeklik ile kastedilen ise beş duyu ile algılanan gerçeklik seviyesi, nihai fiziksel gerçeklik seviyesidir.
  • Aristoteles, fiziksel evreni oluşturan nihai parçaların sıcaklık-soğukluk, kuruluk-yaşlık gibi duyuyla algılanan nitelikler olduğunu kabul etmekteydi. Çünkü Aristoteles, bütün bir fiziksel evrenin ateş, hava, su, toprak dediğimiz unsurlardan meydana geldiğini kabul etmekteydi. Dolayısıyla Aristotelesçi fizik anlayışında karmaşık fiziksel özellikler bu dört unsura ve dört niteliğe indirgenerek açıklanabilir. Ancak mıknatısın çekmesi, kehribarın elektriklenme özelliği, sakamonya örneklerinde olduğu gibi bazı durumlar bu şekilde açıklanamıyordu ve bu model içerisinde izah edilemiyordu. Bu şekilde izah edilemeyen, sebepleri tespit edilemeyen ancak etkilerini gözlemlediğimiz özellikler “idiyotes (değişik)/ğarib” şeklinde ifade edilmiştir. Netice itibariyle Aristotelesçi bilim anlayışı bu acâibi açıklayamamıştır. Fiziksel olarak bu acâibler alanının anlaşılamaması, bu alanların metafizikle ilişkilendirilmesine neden olmuştur.

Kimyevî Perspektif ve Câbir b. Hayyân (ö. 200/815):

  • Câbir b. Hayyân, bir fiziksel cismin içerisinde yer alan fiziksel unsurları çıkartıp ölçmeye tabi tutarak hangi ölçüde fiziksel unsurun kimyevi bir terkibe girmek suretiyle o cismi meydana getirdiğini laboratuvar ortamında keşfedebileceğini belirtmiştir.
  • Bir madeni laboratuvar ortamında çeşitli ayrıştırma ve birleştirme işlemine tabi tutarak ona ait unsurları ayrıştırabileceğini, ölçebileceğini ve karıştırarak aynı cismi elde edebileceğini ileri sürmüştür. Dahası الحيوان الذكي الصغير (küçük zeki bir canlı) meydana getirebileceğini iddia etmiştir. Ancak burada tanrı gibi yaratmaktan bahsetmediğini, tanrının sanatını taklit edebileceğini belirtmiştir.
  • Câbir b. Hayyân klasik Aristotelseci perspektifin sebeplerle ilgili araştırmayı kesintiye uğratan çabasını aşan ve sebepleri bilmeye yönelten fiziksel bir araştırma yapmıştır.

Kelamî Perspektif:

  • Erken dönem kelami perspektif fiziksel özellikleri açıklarken İbn Sinacılığın aksine atomcu yaklaşımı kullanmıştır.
  • Ebû Hâşim el-Cübbâi (ö. 321/933), Ebü’l-Hüzeyl Âllaf (ö. 235/849-50 [?]) ve sonraki dönemde ise Kâdî Abdulcebbâr (ö. 415/1025) gibi isimler “ilahi kudreti takip etmenin yolu kudretin kendisini gösterdiği fiziksel süreçleri analiz etmekten geçer” demişlerdir.
  •  Onlar fiziksel bir özelliği, fiziksel sebeplere müracaat ederek izah etme teşebbüsünde bulunmuşlardır. Bu yöntemsel olarak ilahi kudreti fizik sebepler içerisinde kalarak izah etme yönünde çok güçlü ve değerli bir teşebbüstür. Dolayısıyla bu yaklaşım, din-bilim çatışmasında dinin, fiziksel evrenin işleyişi ile ilgili cehaletten beslendiği yönündeki çağdaş cümleyi kiliseyle yüz yüze getiren fakat İslam düşüncesindeki fiziksel teorileri bunun dışına almak imkânına sahip bir perspektiftir.

 İbn Sînâ (ö. 428/1037) ve Meşşâî Perspektif:

  • İbn Sînâ’ya göre demir, demir olmadan önce onun maddi içkin yapısı demir olmaya hazır vaziyete gelmiştir ve bu hazırlık tamamen fiziksel süreçlerle gerçekleşmiştir. İlâhi yaratma ise o hazırlığın ortaya çıkardığı güçlü potansiyeli aktüel hale getirmiştir. Dolayısıyla o, kudreti Allah’a atfetmekte, nesnenin içkin yapısının gelişim ve ortaya çıkışını bütün bir evrendeki fiziksel yapıları dikkate alarak açıklamaya çalışmaktadır.
  • Ona göre mıknatısın çekme özelliğinin ortaya çıkması tamamıyla fiziksel olmayan sebepler dolayısıyla değildir. İlahi feyiz maddeye geldiğinde mıknatısın maddesinin çekme özelliği onda ortaya çıkacak şekilde organize edilmiştir. Ayrıca İbn Sînâ mıknatıstaki içkin yapının tamamıyla bilinebilmesi için evrendeki bütün fiziksel faktörlerin hesaba katılması gerektiğini, buna imkânsız denilemeyeceğini, ancak bu sorunun çözümlenmesinin mümten’i olduğunu belirtmekte, çok karmaşık fiziksel sebepler olduğunu belirtmektedir.
  • İbn Sînâ’nın bu kompleks teorisi insanın hiçbir şeyi fiziksel olarak izah edemeyeceği, her şeyin ilâhi feyzin kâinata temasıyla metafizik bir yolla meydana geldiği dolayısıyla her şeyin acâib olduğu şeklinde yorumlanmış ve hem Batı dünyasında hem İslam dünyasında yanlış anlaşılmıştır.
  • İbn Sînâ Aristoteles’i, her şeyi fiziksel, duyusal sebeplere indirgemekle eleştirmiş; indirgemeci, fiziksel redüksiyonist yaklaşımda bulunduğunu iddia etmiştir.
  •  İbn Sînâ’ya göre bir maddede dört unsur ve dört nitelik karışarak bir şeyi var edemezler. Onlar karışmak suretiyle var olmak yönünde hazırlıkta bulunurlar. Bu hazırlık o nesnede o şey olma yönünde bir potansiyel doğurur. Sonrasında ise Allah’ın yaratmasıyla o potansiyel aktüel hale gelir. Dolayısıyla ona göre Allah’ın yaratması olmadan fiziksel evrende hiçbir şey meydana gelmez.
  • İbn Sînâcı fiziksel model yeni bir içerik geliştirmez ve mantıksal bakış açısında bir değişiklik meydana getirmez.