İDE AKADEMİ | DÖNEM ÖDEVİ 2022-2023
Giriş
Bu çalışmada, İslam’da kullanılan ölçü birimlerinin ve İslam hukukunda geçen nisap miktarlarının güncellenmesi üzerine olan tartışmaları ele alacağız. İlk olarak şer’i ölçü birimlerinin taabbudi olduğunu savunanların görüşlerine; daha sonra ise klasik şer’i ölçü ve miktarlarının güncellenmesi gerektiğini savunan ilim adamlarının görüşlerine yer vereceğiz.
1. Şer’i Ölçü Birimlerinin Taabbudi Olduğunu (Değişmezliğini)Savunanlar
1.1. Ebu’l-A’la Mevdudi (1903-1979)
Mevdudi nisabın güncelleştirilmesine karşın şöyle cevap verir: Zekâtın Hz. Peygamber tarafından belirlenen nisab oranında ne hakkaniyetle hüküm süren halifelerin döneminde bir değişiklik yapılmıştır ne de şimdi böyle bir değişikliğe ihtiyaç vardır. Benim görüşüme göre Hz. Peygamber tarafından belirlenen ölçüler üzerinde hiç kimsenin herhangi bir değişiklik ileri sürmeye yetkisi yoktur. Ancak rivayet edilen hadis çok fazla sahih olmadığı için altının nisabı değiştirilebilir. Ve eğer değişikliklere kapı aralanırsa İslam’ın koyduğu bütün ölçülerin tartışılmasına doğru yol alır.[1]
1.2. Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi
Allame Yusuf el-Karadavi “Fıkhu’z-zekât” adlı eserine “zekât İslam’ın beş esasından biri sosyal mali bir rükündür.” diye başlar. Para zekâtı başlığı altında güncelleştirme konusuna geniş yer verir. Özetle bu konuda şu görüşleri ileri sürer:
a) Nisabı güncelleştirmek açık ve sabit sünnet, Hulefa-i raşidin uygulamalarına karşıdır.
b) Bu güncelleştirme on dört asırlık bir icmaya aykırıdır. Bu zaman içinde para değerleri çok kez değişmiş fakat hiçbir âlim nisab ve nispetleri değiştirelim dememiştir.
c) Kıyası en çok kullanan Hanefi âlimleri de miktarların kıyas dışı olduğu görüşünde birleşmişlerdir.
d) Zekât dini bir farzdır. Aynı zamanda sabit, ebedi ve bütünlük arz eden bir farzdır. Üstelik İslam’ın rükünlerinden biri ve esaslarından olduğu icma ile sabittir. Her şarta, her ülkeye, her bölgeye, her tespitlere göre onları değiştirmek sebat süreklilik ve bütünlük özelliklerini değiştirir.
e) Arttırılan eksiltilebilir. Eksiltilen kaldırılabilir. Mesela petrol geliri fazlalaşan bir ülkede biri çıkar onlarda eksiltme isteyebilir.
f) Bu kapının açılması İslam’ın şearinin bozulmasına, değişmesine yol açar.[2]
1.3. Prof. Dr. Mehmet Erkal (1944-2015)
Hz. Peygamber tarafından belirlenen nisap oranında ve ölçülerde ne hakkaniyetle hüküm veren halifelerin döneminde bir değişiklik yapılmıştır ne de şimdi böyle bir değişikliğe ihtiyaç vardır. Benim görüşüme göre Hz Peygamber tarafından belirlenen oranlar üzerinden hiç kimsenin herhangi bir değişiklik ileri sürmeye yetkisi yoktur. Bu kadar açık ve net hadis-i şeriflerden uzak bir şekilde tekrar ölçü birimlerinin güncellenmesine ve nisap miktarlarının güncellenmesine gerek yoktur ve kimsenin yetkisi de yoktur. Diğer bir ifade ile yasa koyucunun belirlediği sınırlar ve oranlar üzerinde bir değişiklik yapmaya bir değişiklik meydana getirmeye yetkimiz yoktur. Değişikliklere ve güncellemelere kapı bir kere açıldı mı bu sadece nisap ve zekât oranları ile sınırlı kalmayıp bunlarla ilgili önemli başka yasalarda değişimler meydana gelecek ve sağlanan dengeyi bozacak ardından çatışmalara zemin hazırlayacaktır. Ayrıca tarihte bir dönemin ekonomik haritasını çıkarmak kadar zor bir şey yoktur. Mesela Asr-ı saadette deve fiyatını oluşturan, devenin o dönemdeki fonksiyonlarıdır. Binek hayvanı, etinden, sütünden, derisinden faydalanılan bir hayvan, bugün ise sadece et ve sütünden yararlanıyor o devrin mal değerleri ile ilgili ayrıca elimizde çok farklı rivayetler var. Mesela diyetin İslam'a yakın dönemlerde yüz deve olduğunu biliyoruz. Abdülmuttalib'in Hz. Peygamber'in babası Abdullah’a 10 defa kur’a çekerek 100 deve kurban ettiğini biliyoruz. Yine İslam öncesi Medine'de hurmadan diyet 60-100 vesk arasıydı.[3]
Hz. Peygamber diyeti yüz deve, 1000 Dinar 12 bin dirhem, 200 sığır, 2000 koyun olarak Ebu Davud’da zikredilen rivayette tespit etti. Hz. Ömer deve fiyatlarının yükselmesi sebebiyle bu değerleri arttırdı burada dikkatimizi çekmesi gereken bir husus var aynı uygulamanın sonunda Hz Ömer'in düştüğü not şudur ve not her tarafta düşülmüştür, pek çok kaynakta vardır. Mısır ve Suriye'nin dinardan, Iraklıların gümüşten diyet vermesi gerektiği nakledilir. Bakın Mısır ve Suriye'de Bizans yoluyla dinar bize geldiği için aslı “ denaryus” tur, daha sonra dinar olmuştur. Bizans'tan geldiği için Mısır ve Suriye'de dinar hâkimdir ama dirhem Bizans'tan İran pazarına İran pazarından da bize geldiği için drahmi, bu Irak bölgesinde de dirhemler kullanılmaktadır. O halde ne sıkıntımız var, 40 koyunu olan bir koyun verecektir, 5 devesi olan bir koyun verecektir, bunun yanında 30 sığırı olan bir sığır verecektir. Yani aynından verecektir, meselemiz nereye geliyor paraya. Para ve ticaret mallarının değeri altından yani 20 miskalden değerlendirilecektir. Bütün sorunumuz odur, yoksa bütün hepsini değiştirmek değil. İşte o zaman “Hangi esasa göre değiştirilecektir güncellenecektir?”sorusu gündeme gelecektir. Çünkü kıymet denen bir kavramı var. Bugün ekonomik kurallara uyduramayız. Kıymet nedir tartışılmıştır. Hiçbir iktisatçı kıymetin ne olduğu hakkında görüş birliğine varamamıştır. Kıymet nerededir demişlerdir. Nadir olanlar kıymetlidir, Kıymet emektir demişlerdir. Çok emeğe mal olanlar değerlidir demişlerdir. Kıymet faydadır demişlerdir, en faydalı olan şey hava, su, en fiyatlı onların olması gerekirken o da öyle değildir. Dolayısıyla kıymet üzerinde ekonomistler anlaşamamıştır. Biz hangi kıymette anlaşacağız bugün? Yani korkumuz şudur; bu sene belirlediğimiz kıymet önümüzdeki sene geçerli olmayabilir. Ve her sene bu ölçüler üzerinde tartışmalar devam edecektir. Bundan dolayı asıl olan ölçüleri esas alarak elimizdeki miktarları onlara kıyas ederek veya onlar üzerinden ihtiyacımızı görebiliriz. Kuran'ı tefsir etmek için Kuran’ı beyan etmek için gönderilen Hz. Peygamberin koyduğu sınırlar ile yetinmek zannımca daha isabetli olacaktır.[4]
1.4.Prof. Dr. Fahrettin Atar
Kuran-ı Kerim'de fıkhi hükümlerin sınırları belirtilmiştir ama ölçüler Hz. Peygamber'in hadislerinde açıkça ifade edilmiştir. Yani nispetler nisaplar ve ölçüler Hz. Peygamber’in hadislerinde tespit edilmiştir. Bakın şimdi nisaplar ve ölçüler para olarak veyahut da altın-gümüş olarak dediğiniz zaman bir altın demiş veya gümüş şeklinde anlaşılmıştır. Orada ben o şekilde anlıyorum. Altın ve gümüş yani ikisinden biri şimdi bugün gümüş belki değerini yitirdiyse o zaman altın değerini aşağı yukarı koruyor ve korumaya da devam ediyor. Bu bakımdan hayvanların alınmasında sıkıntı yok. Yani zekâtta 40 veya 30 şeklinde alınmasında da bir sıkıntı yok ve bunların birbirlerine hemen hemen denk olduğu söylenebilir ama birebir tuttuğu söylenemez. Zira mümkün de değildir. Yani her zaman için hayvanların yahut da ticari eşyanın herhalde fiyatları değişik olacağı için bunların birbirine her zaman her mevsimde günbegün bir, ama ortalama olarak belki bir günde yaklaşık olabilir diye düşünüyorum. Yani böyle Serahsi’den hareket etmek suretiyle Hz. Peygamber döneminde bunlar birbirine eşittir demek, tahmin ediyorum pek doğru söylemiş olmayız. Bu ölçülerin belirtilmesinde, nisapların belirtilmesinde bir hikmet vardır. Bunlara dokunulmasını uygun görmüyorum ve bu ölçü birimlerinin, nisap ölçülerinin Hz. Peygamber’in belirlediği ölçülerde kalmalıdır diyorum.[5]
1.5.Prof. Dr. Celal Yeniçeri
Hz. Peygamber’in verdiği değişmez sabit ölçü onların mal olarak ağırlık miktarlarıdır, fiyatları değildir. Onların fiyatları durmadan değişir fakat mal değişmez. Hz. Peygamber ölçüyü her zaman değişebilene göre değil sabit durana göre belirlemiştir. Neden fitre de ölçü olarak dinar ve dirhem yoktur da sadece bazı temel ayni gıda maddeleri vardır? Ve yine neden bizzat hayvan yoktur? Çünkü zekâtta para ve yine belli nisaba ulaşan her bir cins mal kendi zekâtını öder, fitrede ise durum böyle olmayıp onlar sadece ölçülerdir. Burada ne olur? bir fitre maddesi karşılığında onun piyasadaki para olarak bedeli ödendiğinde farklı miktar para ödemeleri ortaya çıkar. Bu değişkenlik aslında güzel bir şeydir. Ölçü bir mal miktarı olarak sabittir. Ve fakat onun para olarak veya başka bir mal olarak değeri ödendiğinde o işe değişik duran piyasa fiyatları girer. Bu da yıldan yıla bir maldan ötekine değişkenliği beraberinde getirecektir. Fakat insanlar namazın rekâtları misali sabit ölçülerini bileceklerdir. Burada bir diğer husus da sanki geçmişte bu ölçülerin karşılığı olarak değer ödemeleri yapılmamış gibi bir tavır sergilendiği gözlenir. Değer ödemesi her zaman yapılmıştır. Değer ödemesi ölçüleri ortadan kaldırmayı hiçbir zaman gerekli kılmaz.[6]
Diyete gelince onda esas olan hangi ölçüdür? Ve değer ödemesi var mıdır? Sorusuna cevap aramamız gerekir. Hz. Peygamber (sa) deve fiyatlarındaki artışa göre para olan ölçüde bir ayarlama yapmıştır. Ve fakat o hiçbir zaman yüz deve olan ölçüde bir değişiklik yapmamıştır. Bundan hareketle pek çok fakih devenin diyette asıl ötekinin ise değer ödemesi olduğu görüşüne varmıştır. Burada bu düzenleme yaptığı söylenen Hz. Ömer hiç ayni olan deve sayısında ve yine sığır yahut koyun miktarında bir değişiklik yapmış mıdır? Hayır yapmamıştır. Bence bu noktanın da iyi okunması gerekir.[7]
1.6. Prof. Dr. Orhan Çeker
Nisaplar, verilen ölçüler taabbudidir. Nisaplar değiştirilecek olsa, bu değişimde hangi bölge veya ülkenin esas alınacağı gibi bir sorun ortaya çıkmaktadır. Yani bütün İslam âlemini kapsayacak bir ölçü belirlemenin imkânı yoktur. Ayrıca nisabın psikolojik bir etkisi de vardır.
İslam, Müslüman’ın zengin psikolojisine ulaşması için onu yönlendirmektedir. Ve hemen 40 koyuna ulaşınca sen zenginsin artık veren el ol diyor. Nisap limitinin yükseltilmesi, zekât veren sayısında azalmaya yol açar.[8]
2. Ölçü Birimlerinin ve Nisap Miktarlarının Günümüz İktisadi Şartlarına Bakılarak Yeniden Ele Alınmasını Savunanlar
2.1.Şah Veliyullah Dıhlevi (1702-1762)
Nasslarda öngörülen beş vesk, hububat, iki yüz dirhem gümüş veya beş devenin, ana baba ve çocuktan oluşan çekirdek bir ailenin bir yıllık ihtiyacına kâfi gelecek miktarlar olduğunu kaydetmektedir. Bu dönem itibariyle bir devenin on, sekiz veya on iki koyuna tekabül ettiğini de belirtir. Bir kişinin gıda olarak ihtiyacının bir müd (yaklaşık on sekiz litre) veya bir rıtl 77 olduğunun da altını çizer. Bir başka ifadeyle Peygamber döneminde 200 dirhem gümüş ile 20 miskal altın, satın alma gücü bakımından bir birine eşit derecede idi. 40 koyun da iki yüz dirhem gümüş veya yirmi miskal altın değerinde idi. Bunların nisapları arasında denklik bulunduğu gibi, tabiî zekât miktarları arasında da müsavat vardı. Yarım miskal altın veya beş dirhem gümüş ile orta halli bir koyun satın alınabiliyordu.[9]
2.2.Ahmet Fethi Behnesi
Behnesi şer’i ölçü ve miktarların güncellenmesiyle alakalı görüşünde şu iki noktaya dikkatleri çekmektedir:
a) Fakihler, elin kesilmesi için gerekli nisabın alt sınırında görüş birliği sağlayamamışlardır.
b) Kanun koyucunun günümüzün çevre koşullarıyla paranın/dövizin kıymetini dikkate alarak hırsızlık konusunda çağımıza uygun olarak belirleyeceği miktar şer’i bir miktar olur.[10]
2.3.Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (1878-1942)
Özetle, hırsıza bir özür şüphesi bırakmamak için her halde bir nisabın da şart olduğu kesindir. Ancak bu nisabın miktarı üzerinde içtihatlar yapılmıştır. Ve fakihler nebevi sünnete bakarak bunun dörtte bir dinar ile bir dinar veya on dirhem arasında dönüp dolaştığında da ittifak etmişler, Şafii gibi kimisi en küçüğü, İmâm-ı Azam gibi kimisi de en büyüğü tercih etmişlerdir ki, şüpheden tamamen uzak olan da budur. Acaba on dirhemden fazla bir miktar kabulüne imkân yok mudur? Biz buna "vardır" cevabını vermek istiyoruz ve nisab miktarının, bu iki sınır arasında dönüp dolaştığı n da ittifak edilmiş olduğuna kâni değiliz. Mademki miktarın asıl meselesi üzerinde içtihatlar yapılmıştır. Ve mademki bu konuda şüphe meselesinin büyük bir önemi vardır. O halde bunun ictihada ait mahiyetini muhafaza eden bir zaman meselesi olduğunu kabul etmek gerekir. Eğer böyle olmasaydı müctehidlere en çok ve en az fikirlerini veren misaller, haberler sabit olmazdı. Bir dinar, bir miskal altın demektir ki, o zaman on dört kırat olan vezn-i sebi (yedi dinar = on dirhem) dirhemiyle on dirhem gümüş, kıymetçe buna eşit idi. On iki dirhem sayıldığı da varsa da bu daha küçük bir dirhem ölçüsüdür. Ve buna göre dörtte bir dinara üç dirhem denir. Nitekim bugün bizde meşhur olan on altı kıratlık dirhem ile sekiz dirhem on iki kırat tutar ki, mecidiyeden biraz fazla dır. Demek ki o zamanlar altın-gümüş farkı ortalama olarak bir on, şimdi ise biz görüyoruz ki bu fark beş altı misli artmıştır. Bir miskal altın sekiz on dirhem değil, kırk elli dirhem gümüş karşılığına çıkmıştır. Altın gümüş farkı böyle olduğu gibi, eşya ile nukut (paralar) arasında da bu farklılık açıktır. Bir zaman bir miskal altına eşit olup şüphe-i ıztırârı kaldıran on dirhem gümüş, bugün için o zamanın üç dirhem gümüşünden daha aşağı bir kıymette bulunduğunda şüphe olmadığı gibi, bugünün bir miskal altını da böyledir. Şu halde nisab miktarı, şüphe-i ıztırarın defedilmesi açısından zamanın değişmesiyle değişir.[11]
2.4.İzzet Derveze ( 1888- 1984 )
İster çeyrek dinar isterse bir dinar olsun, nisabın alt sınırı Hz. Peygamberin yaşadığı çevresel koşullar içerisinde belirlenmiştir. Şart ve kıymetlerin değiştiği ve geliştiği durumda nisabın belirlenmesinin kamu otoritesinin takdirine arz edilmesi isabetli olup-olmayacağı yönünde akla gelen soruya cevap olarak meylim, böyle bir takdirin isabetli olacağı yönündedir.[12]
2.5.Selim Avva
Bu konuda iki yol izlenebilir.
a) Hz. Peygamberden bize sahih olan nasslarda tayin edilen üç dirhem veya çeyrek dinar miktarının esas alınması,
b) Nisabın şart koşulmasındaki “değersiz şeylerde elin kesilmemesi” illeti esas alınır. o takdirde nisap, ilgili ülkenin gerçekleri ve çağın iktisadi şartlarına uygun olarak tedavüldeki para birimi üzerinden belirlenir. Farklı zaman dilimlerinde değersiz eşyanın kıymetlerinin değiştiğini zikrettiğimizde bu son görüş tercih edilebilir. Bu durum dönemden döneme nisabın belirleme konusunun yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır.[13]
2.6. Prof. Dr. Ferhat Koca
Günümüzde Hz. Peygamberin belirlediği nisab mal ve miktarlarının bizzat kendilerinden ziyade, onun bu mal ve miktarları belirlerken gözettiği sosyal ve iktisadi amaçlar ve toplumdaki refah seviyesi, fakirlik seviyesi gibi dengelerden hareketle bir ölçüt bulma arayışına girmek daha isabetli olacaktır. Bunun için de yaşadığımız asgari geçim şartları, hayat standartları ve refah düzeyini belirleyen çeşitli araştırma ve istatistiklerden yararlanılabilir.
Toplam yıllık geliri, toplam yıllık yoksulluk sınırı üzerinde olan kimselerin ayrıca toplam bir yıllık yoksulluk sınırı üzerinde birikmiş ayni veya nakdi mal varlığı bulunması ve bunun da üzerinden bir yıl geçmesi halinde o kişi zengin sayılmalı ve söz konusu birikimleri üzerinden herhangi bir mal ayrımı yapılmadan yüzde iki buçuk oranında zekât vermeleri esas olmalıdır. Sadaka-i fıtrın tespitinde de asgari geçim için belirlenen asgari ücretin veri alınması ve otuza bölünerek elde edilmesi uygun olur.[14]
2.7. Prof. Dr. Mehmet Erdoğan
İslam hukuku evrensel bir hukuktur. Hz. Peygamber kendi zamanında, pratik bir çözüm yolu olarak zekât verilebilecek mallar üzerinden bazı nisap miktarlarını bizlere bildirmiştir. Bugün bizler de Diyanet de aynen fitre miktarlarını günümüz şartlarınca nasıl değerlendirip güncelliyorsa benzer çalışma ve güncellemelerin diğer nisap miktarlarında da yapılması ve uygulanması İslam hukukunun evrenselliğine uygun düşecektir. Ayrıca bir tür sosyal güvenlik ve dayanışma vergisi mahiyetinde olan zekâtın nisap ve nispetlerinin belirlenmesinde çağdaş veri ve ölçütlerden yararlanılması gereği vardır. Eğer, İslam hayata cevap olacaksa bu durum kaçınılmazdır. Hz. Peygamber’in kendi döneminde hep hayatın içinden çözüm önerdiğini, getirdiği hükümlerin ve uygulamaların bilfiil yaşanan hayatta yer bulduğunu hepimiz biliyoruz. Ribevi malları sayarken kendi fiziki çevresine atıfla bunu yapması, kile ile ölçülen malları kile ile, tartılan malların tartı ile ifade edilmesi böyledir. Keza “ ölçü, Medine ölçüsü, tartı Mekke tartısı”[15] buyurması kendi dönemindeki çağdaş ve gelişmiş araçları esas almasına bir örnektir. Bilindiği gibi Mekke ticarette, Medine’de ziraatta ileri durumdaydı. Bunun doğal sonucu olarak Mekke de tartı Medine’de ölçü birimleri gelişmiş ve standart bir hal almıştı. Yoksa Allah’ın dinine nispetle bütün yeryüzü ve mikyaslar aynıdır. Bu durumda önemli olan gelişmiş çağdaş ölçütlerin esas alınmasıdır.[16]
2.8. Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz
Para nisabının değişebileceğine dair akli deliller:
Malların zekâtının 1/40 hesabı ile ödenmesinin emredilmesi;
Hz. Peygamber malların zekâtının ödenmesi konusunda şöyle buyuruyor: “Kırkta bir zekât verin. Kırk dirhemden bir dirhem vermek gerekir. İki yüz dirhem oluncaya kadar sizin üzerinizde bir borç yoktur. Para iki yüz dirhem olunca ondan beş dirhem zekât vermek icap eder.”[17]
Koyunda da kırkta bir zekât vermek gerekir. 39 koyunda bir şey lazım gelmez. Sığırda 30 taneye ulaşınca iki yaşında bir sığır vermek gerekir. Kırk sığır da ise üç yaşında bir sığır verilir. Ziraatta kullanılan sığırlardan bir şey vermek gerekmez. Develerin her 25’inde 5 koyun verilir. Bu hadis-i şerif’e göre malların zekâtının 1\40 hesabı ile ödenmesi gerekiyor. Hanefi mezhebi de bu görüştedir. Yalnız toprak mahsullerinin nisabı ayrı bir statüye tabi olduğundan bu hesaba girmemektedir. Bundan 1\10 zekât alınır. Beş deveye iki yaşına girmiş bir koyun, 30 sığırda bir yaşına girmiş bir dana, kırk koyunda iki yaşında ortalama bir koyun verilmesi gerektiğine göre, 200 dirhem gümüş, 20 miskal altın ile toprak mahsulleri ve hayvanların nisapları ve bunların zekât miktarı olan 1\40’ının birbirine müsavi olduğu görülüyor. Kaynaklarda tespit ettiğimize göre, Hz. Peygamber devrinde 200 dirhem gümüş nisabından verilmesi gereken 5 dirhemle bir koyun satın alınabiliyordu. Ki bu miktar fakire büyük bir yardım olup ihtiyaçlarının bir kısmını giderirdi. Fakat günümüzde aynı para ile (5 dirhem) ile fakir ancak bir tavuk satın alabilir ki, bu fakirin aleyhinedir.[18]
200 dirhem nisaba karşılık 40 koyunu bulunan bir Müslüman bunlardan bir koyun zekât vermesi farzdır. Bu koyun fakirin bazı ihtiyaçlarına ciddi bir yardımdır. Yine 30 sığırı olan bir Müslüman, bunlardan iki yaşında bir sığır vermesi gerekir. Ayni olarak verdiği takdirde böyle bir dana fakirin çoluk-çocuğunun geçimine yardımdır. Daha önce de açıklandığı gibi, eşyanın zekâtında kıymet ödemek caiz olduğuna göre Müslüman bilfarz deve, sığır ve koyunun zekâtlarında verilmesi gereken hayvanlar yerine bunların değerini verecek olsa acaba bir koyun veya dananın Hz. Peygamber devrindeki fiyatını mı, yoksa bugünkü fiyatını mı ödeyecek? Bu sorunun cevabı hiç şüphe yok ki, bugünkü değerler üzerinden ödenmesi gerektiğidir. Zira piyasa ile ilgili bir muameleyi bugün icra edip değerini 1400 sene evvelki fiyatlara göre ödemek, bugün yaşamadığını iddia etmek kadar gülünçtür.[19]
Nisap 200 dirhem gümüş üzerinden hesap edildiği takdirde bir fakire para nisabının 1\40 ‘ı olarak 5 dirhem (günümüzdeki para ile 20 TL) ile buna mukabil 40 koyuna sahip olan zenginin vereceği bir koyun arasında muazzam bir fark ortaya çıkar. Para zengininden, nisap karşılığı 20 TL, eşya zengininden bir koyun veya bunun değeri 400 TL alan fakir, biri ile çok cüzi ihtiyacını giderir; diğeri ile icabında bir ay geçinir. Ticaret mallarından zekât vermesi gereken bir Müslüman, bu eşyanın değerini hesap ederken Resullulah (s.a.v) devrindeki fiyatları mı, yoksa eşyanın günümüzdeki fiyatlarına mı itibar edecek? Birinci şıkkı tercih etmek imkânsız olduğuna göre, şüphesiz günümüzdeki fiyatları nazar-ı itibara alacaktır.[20]
Fitrede Hanefi mezhebine göre eşyanın kıymeti ödenirken hububatın Hz. Peygamber devrindeki fiyatları değil de, günümüzdeki fiyatlarına bakılması gerekmektedir. Zekâtta da böyle olması icap eder. Beş deve bulunup zekât miktarı iki yaşında iki koyun bulup ödeyemeyen bir Müslüman, orta derecede iki yaşında bir koyunun değerini günün piyasasına göre ödemesi gerekir. Gerek diyet ve gerekse zekâtın nisabında eşya ile para arasında günümüzdeki piyasaya göre, kıyas kabul etmeyecek derecede bir dengesizlik görülmektedir. Yukarıda belirttiğimiz sebepler muvacehesinde önümüze şöyle bir mesele çıkıyor: para nisabında eşya mı, yoksa Hz. Peygamber devrinin parası olan altın ve gümüş mü esas alınmalıdır? Para değerini kaybetmesine ve daha da kaybetme ihtimaline rağmen, eşyaya göre ölçü olmakta devam etmeli midir?
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle gümüş ve altın paralar hayli değiştiğinden sabit bir ölçü olmaktan uzaktırlar. Para eşyaya nispetle kıymetini koruduğu müddet ölçü olmakta devam edebilir. Fakat denge sarsıldığından artık değişmez bir ölçü değillerdir. 200 dirhem gümüş ile 20 miskal altın sadece nisap mallarının Hz. Peygamber devrindeki fiyatlarını gösteren birer ölçü olarak görülmektedir.[21]
Sonuç olarak; para ister altın, ister gümüş, ister kâğıt ve madeni türden olsun ağırlığına göre değil, piyasadaki değerine göre hesap edilerek nisabı belirlenmelidir. Buna göre, tabiin fakihlerinden Hasan-ı Basri, Katade, Zühri, Sevri, Ebu Hanife ile rey ehli ve Maliki Mezhebinin savunduğu görüş diğerlerine oranla çağdaş ihtiyaçlara cevap verme noktasında daha isabetli görülmektedir. Dolayısıyla dinar ve dirhemlerin nisabı belirlenirken Hz. Peygamber dönemindeki satın alma güçleri tespit edildikten sonra, çağdaş parasal değeri ortaya konmalıdır. Bu da tek bir rakamla ifade edilmelidir. Dinar ve dirhem türünden paraların asr-ı saadetteki piyasada satın alma güçlerinin belirlenmesi iktisat bilimcilerinin alanına girmektedir. Bu konuda onların vereceği bilgi esas alınarak çağdaş parasal nisaplar belirlenmelidir. Bunun için fıkıhçılar arasında iki yol izlenmiştir. Biri ayni mal varlıklarından koyun nisabının esas alınması suretiyle para nisabının belirlenmesi görüşüdür. İkinci görüş, Hz. Peygamber döneminde ki nisap mallarının ortalaması alınmak suretiyle standart bir ölçünün belirlenmesi görüşüdür. Biz bu görüşü savunmaktayız.[22]
2.9. Prof. Dr. Mustafa Uzunpostalcı
Asıl para dirhemdi. Hz. Peygamber değer ölçüsü olarak o dönemde kullanılan dirhemi esas almış ve nisap miktarını 200 dirhem olarak belirlemişti. Değer olarak dirhem dinarparitesi 1/10 dur. Fakat ağırlık olarak 7/10 dur. Hz. Peygamber nisabı bir tek kalem malda ve tek sınır çizerek belirlememiş farklı iş ve iştigal sahalarını göz önünde bulundurarak her biri için ayrı ayrı olarak belirlemiştir. Günümüzde ticaret mallarının veya para olarak kullanılan değerlerin nisabı yeniden tespit edilmek istenirse, bence 20 dinar veya miskal ağrılığında altınını satın alabileceği ticaret malı veya bu miktardaki altını satın alınabilecek rayiç para birimi miktarı esas almak suretiyle günümüzde nisabın belirlenmesi daha uygundur.Başka ticaret eşyası veya parası olmayan kişi ağırlık olarak 200 dirhem gümüşe sahipse o da nisaba maliktir ve zengin kabul edilmelidir. Bu teklifim sırf zekât içindir, kurban için değildir. Fitre bir gün karın doyuracak miktarda olmalıdır. Kişinin kendisi evinde ne yiyorsa, ailesinde ve çocuklarına ne yediriyorsa bunların ortalamasının bir kişiye düşen günlük yemek masrafıdır.[23]
3. Ölçü Birimlerini Altın ve Gümüşün Oranlarını Esas Alarak Güncellenmesini Savunanlar
3.1. Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu
İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren Arap ülkelerinde dinar denen Bizans ve dirhem denen İran paraları tedavül ediyordu. Müslümanların para operasyonları Halife Ömer devrinde başlamış, tedavüldeki dirhemler standardize edilmiş, Hz. Ali ilk İslam dinarını basmış (660) fakat bu para piyasada tutunamamıştır. Emevî halifesi Abdülmelik (685- 705) yabancı para egemenliğine bir son vererek İslam paralarını basmaya başladı (693). İslam gümüş dirheminin ağırlığı halife Ömer'in tespit ettiği şekilde kalmıştı. Ancak İslam altın parası yani dinarı Bizans dinarından daha hafif idi. Kötü para iyi parayı piyasadan kovduğu için biraz ağır kalan Bizans dinarları piyasadan çekildiler, yerlerini İslam dinarına bıraktılar. Bu dönemden itibaren Çin sınırlarından İspanya'ya kadar olan bölgelerde İslam paraları yaygınlaştı. Dirhem gibi para birimleri aynı zamanda tartı birimleridir. Yani madenî paralar bazen ağırlık ölçüsüdür. Buradan da anlaşılacağı gibi tedavüldeki paraların değerleri gereğinde tartılarak tespit edilirdi. Bu şekilde, 1 dirhemi 2.975 gram olarak ele aldığımızda 200 dirhemlik nisab 595 gram gümüş olarak ifade edilebilir. Bu rakam 20 dinar altına eşittir. Çok çeşitleri olmasına rağmen 1 dinar ise, 4,25 gram olarak kabul edilirse 85 gram a ulaşırız. Olaya satın alma gücü açısından bakarsak 20 dinar altın 200 dirhem gümüşe eşittir. Bu da bire onluk bir dengeyi gösterir. Hz. Peygamber devrindeki piyasa fiyatlarını göz önüne aldığımızda zekâta tabi olan mallarda hemen hemen eşit bir uygulamanın olduğunu müşahede edebiliriz. Bu konuda Hanefî fakihlerinden Serahsî şöyle diyor: "Nisab ölçülerinde kıymete itibar edilir. Zira koyunun o devirdeki kıymeti beş dirhemdi. İki yaşındaki dişi bir devenin fiyatı da kırk dirhemdi. Beş devede zekât vermenin farz oluşu ne ise 200 dirhemde de odur". Bir dirhem ağırlığındaki gümüşün para birimi olarak bir dirheme çok yakın olduğu Hz. Peygamber devrinde bu konuda mesele yoktu. Bugün bu ölçülerin tartı birimleri olarak göz önünde tutulmaları söz konusudur. Fakat bu birimler tartı ölçüsü olarak zekâta esas olsalar bile ortaya fiyat farklılaşmasından kaynaklanan bir mesele çıkmaktadır. O da 200 dirhem ile 20 dinarın bugün artık eşit satın alma gücüne sahip olmadıklarıdır. Hz. Peygamber'in devrinde zekât verebilme takatini tayin eden bu kıymetler bugün aynı işlevi görebiliyorlar mı? Bu bire onluk altın gümüş dengesi günümüzde geçerli midir? Günümüzde altın ve gümüşün gram olarak fiyatlarına baktığımızda yaklaşık olarak şunu görürüz; 22 ayar altının gramı 17 milyon TL civarındadır. 900 ayar gümüş ise 270 bin TL’dir. O halde 1 gram altın yaklaşık olarak 62,9 gram gümüşe eşittir. Bir başka açıdan günümüzde 595 gram gümüşün TL değeri yaklaşık olarak 160.650.000 TL dir. 85 gr altının parasal değeri ise 1.445.000.000 TL dır. Hz. Peygamber döneminde 85 gram altın 595 gram gümüşe eşitti. Günümüzde ise altına göre nisabın 8,9 kat daha fazla olduğunu görmekteyiz. Altın ve gümüşün oranlarındaki değişme ile birlikte tüketim standartlarındaki değişme ve gelir dağılımındaki bozulma ölçülerin, nisabın ve havaic-i asliyyenin güncelleştirilmesi elzemdir.[24]
3.2. Prof. Dr. Faruk Beşer
Zekât nisabına ölçü alınan maddeler taabbudi değildir. Yani bunu hala bazı fıkıhçılar bir ibadet olarak görüp, bunlarsa bunlarıdır, başka ölçü olmaz, altınsa, gümüşse bir başka şey ise böyle kalmalıdır diyorlar. Ama biz tarihi seyir içerisinde bunların böyle olmadığını görüyoruz. Yani ölçütler taabbudi değildir. Taabbudi değildir ne demek? Bunlar bir ibadet tarafı ağırlıklı olan ve içtihat alanına girmesi düşünülmeyen konular değillerdir. Düşünülebilen konulardır. Değiştirilmesi, ayarlanması mümkün olan konulardır. Nitekim Hz Ömer döneminde de Hz Ali döneminde de bu hesaplarda düzenlemeler yapılmıştır. Yani bugün bu eşya arasındaki dengeler Rasulullah zamanındaki ölçülere uymamaktadır. Dolayısıyla bugün filan malın ölçüsü şu kadardır diye değiştirilmeler yapılmıştır. Bu bize gösteriyor ki bunlar taabbudi değildir. Yani bunların üzerinde tekrar düşünebiliriz. Resulullah’ın belirlediği zekât miktarlarına baktığımız zaman onlar da altın gümüş var. Altın gerçi sonradan eklendi deniyor. Buğday sonradan eklendi deniyor. Ama biz onları var kabul edelim. Altın, gümüş var. Bir de diğer kalıcı maddeler var. İşte hayvanlar ticaret eşyası var filan. Şimdi o aynı olan mallar da işte sığır da, koyunda, devede vesaire de sabit bir değer var. Onların reel bir tarafları var ama altının o zaman ölçü olarak sayılmayışı eğer bu doğruysa bize gösteriyor ki sanki altın ve gümüş bizatihi ölçü değil de diğerlerine göre ayarlanmışlar. Yani bir değer ölçüsü olarak onlar değil diğerleri alınmış. Peki, bir insanın altın ve gümüşü yani parası varsa zaten altın ve gümüşü dinar ve dirhemi Müslümanlar koymadılar, dinar ve dirhem başka taraftan geldi. Öyle ise bir insanın altını ve gümüşü varsa dinarı ve dirhemi varsa onun ne kadar zekât vereceği, ne kadarla zengin sayılacağı diğer sabit mallara bakılarak, onlara kıyaslanarak belirlenecektir. Yani mesela iki yüz dirhem olan, kırk koyuna denk bir servete sayılacak ve zekât verecektir. Dolayısıyla buradan hareketle bugüne geldiğimizde biz sanki bugün mevcut paraları her nasıl para olurlarsa olsunlar bu hesaba göre zekâta tabi tutmalıyız. Yani esas olan altın ve gümüş, yani para değil, tam aksine o temel maddeler esas olacaklar, parayı – bu para dolar olur Euro olur, altın olur, gümüşolur, ne olursa olsun- onlara göre hesap etmemiz, onların miktarında bir paranın insanı zengin kılacağını söylememiz daha uygun olur gibi geliyor bana.[25]
SONUÇ
Bir kısım ibadetlerin ve kefaretlerin ifasını, aile hukukunda mehrin alt sınırı ceza hukukunda hırsızlık nisabı gibi kimi hükümlerde çeşitli ölçülerin kullanıldığı bilinmektedir. Bu ölçülerin mahiyetini araştırmak, onların örfi ölçüler mi yoksa değişmez şer’i ölçüler mi olduğu hususunda ortaya çıkan görüşlerin resmini çizmek isteyen çalışmamızda şu sonuçlara vardık.
1. Klasik fıkıh kaynaklarında esas alınan ölçüler genel itibariyle Hz. Peygamber(sas)’in tatbikatından alınmıştır.
2. Klasik dönemde şer’î ölçülerin standart haline getirilememesinde örfi ölçü birimleri arasındaki farklılıklar etkili olmuştur.
3. Modern zamanlarda klasik dönemdeki ölçü birimlerinin ihtiyacı karşılayamaması farklı değerlendirmelere sebep olmuştur.
4. Klasik dönemde kullanılan ölçü birimlerinin modern zamandaki eşyanın ve paranın değerinin değişiklik arz etmesinden dolayı ölçü birimlerinin de değerinin değişiklik arz etmesi, konunun irdelenmesinde etkin rol oynamıştır.
5. İslam hukukçuları ölçü birimlerinin güncellenmesi konusunda; değişmezliği savunanlar ve değişebilirliği savunanlar olarak iki gruba ayrılmışlardır.
6. Değişmezliği savunanlar insanların bu alana müdahale etme yetkilerinin olmadığını, bu itibarla, şer’i ölçü ve miktarlarda değişimin söz konusu olamadığını beyan etmişlerdir. Bu şer’i ölçü ve miktarları Hz. Peygamber’in dini tebyin vasfıyla koyduğunu belirterek, bu ölçülerin kıyamete kadar korunması gerektiğini söylemişlerdir.
7. Değişebilirliğini savunanlar ise; Hz. Ömer’in uygulamalarından ve Mecelle’nin 39. maddesinde de ifade edildiği üzere “(lâ yünkerüteğayyürü’l-ahkâmibi’t-teğayyüri’l-ezmân) Ezmanın tegayyuru ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.” Yani; zaman içinde şartların değişmesiyle hükümlerin değişeceği gerçeği inkâr olunamaz.” kaidesinden de destek alarak şer’i ölçü ve miktarlarının zamanın şartları çerçevesince değişebileceğini dile getirmişlerdir.
Bu bağlamda bu ölçülerin ve miktarların taabbudilik anlamı kazanmayacağını savunmuşlardır. Dolayısıyla şer’i ölçü ve miktarların, insanların yaşadıkları dönemin şartlarına göre yine İslam âlimleri tarafından belirlenmesini gerekli görmüşlerdir.
KAYNAKÇA
Beşer, Faruk, , “ Nisap, Para ve Gelir Dağılımı “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, (edt. Yunus Vehbi Yavuz), KURAV Yayınları, Bursa 2004, ss.49-50.
Buhari, Ebu Abdullah Muhammed b. İsmail, Sahihu’l- Buhari(256-870), Dar-u İbni Kesir, Beyrut 1987.
Döndüren, Hamdi, “Dirhem”, Şamil İslam Ansiklopedisi, (edt. Duran Kömürcü), Şamil Yayınevi, İstanbul 2000, ss.120.
Elmalılı, Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Huzur Yayınevi, İstanbul 2008.
Erdoğan, Mehmet, “ Zekât Nisabı Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, “5. İslam Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve Zekât-Fitre Nisablarının Değerlendirilmesi Sempozyumu”, (edt. Ahmet Ünsal), Özel Baskı, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2008, s. 128-129.
Erkal, Mehmet, “ Zira”, DİA, İstanbul 1991.
Erturhan, Sabri, “Hırsızlıkta Nisabın Güncellenmesi Konusunda Bir Deneme”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı 28, Konya 2017.
Karadavi, Yusuf, “ Fıkh’uz-Zekât” (çev. İbrahim Sarmış), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1984.
Kürdi, M.Necmüddin, Şer’i Ölçü Birimleri ve Fıkhi Hükümleri, (çev. İbrahim Tüfekçi), Buruc Yayınları, İstanbul 1996.
Tabakoğlu, Ahmet, “ Nisap, Para ve Gelir Dağılımı”, “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”,(edt. Yunus Vehbi Yavuz), KURAV Yayınları, Bursa 2004, s.19-22.
Uzun Postalcı, Mustafa, Hz. Peygamber Dönemi Hayat Standartlarında Belirlenen Klasik Ölçüler Dikkate Alınarak Zekât Nisabının Ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değerinin belirlenmesi”, “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, (edt. Yunus Vehbi Yavuz), KURAV Yayınları, Bursa 2004, s. 112-118.
[1] Ebu’l-A’laMevdudi, Rasa’i-o-Masa’il,Vol, II, P.1349, naklen. Mehmet Erkal, “Zekât Nisab Değerlerinin Değiştirilip Değiştirilmemesi Tartışmalarına Karşı Tenkidi Bir Bakış”, V. İslam Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve Zekât-Fitre Nisablarının Değerlendirilmesi Sempozyumu, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,2008, s. 150.
[2] Yusuf Karadavi, Fıkh’uz-Zekât(çev. İbrahim Sarmış), Kayıhan Yayınları, İstanbul 1984, c.2, s. 532.
[3] Mehmet Erkal, “Zekât-Fitre Nisablarının Değerlendirilmesi” 5. İslam Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve Zekât-Fitre Nisablarının Değerlendirilmesi Sempozyumu, (edt. Ahmet Ünsal), Özel Baskı, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,2008, s.23-27.
[4] Erkal, “Zekât-Fitre Nisablarının Değerlendirilmesi”, s.23-27.
[5] Fahrettin Atar, Hz. Peygamber Dönemi Hayat Standartlarında Belirlenen Klasik Ölçüler Dikkate Alınarak Zekât Nisabının Ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değerinin belirlenmesi “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri” (ed. Yunus Vehbi Yavuz), KURAV Yayınları, Bursa, 2004, s.127.
[6] Celal Yeniçeri, “Zekât Nisabının Amacı Dikkate Alınarak Günümüz Hayat Standartlarına Göre Yeniden Belirlenmesi”, “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s.177.
[7] Yeniçeri, “Zekât Nisabının Amacı Dikkate Alınarak Günümüz Hayat Standartlarına Göre Yeniden Belirlenmesi”, s.177.
[8] Orhan Çeker, V. İslam Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve Zekât -Fitre Miktarlarının Değerlendirilmesi Sempozyumu, s.39.
[9] Sabri Erturhan, “Hırsızlıkta Nisabın Güncellenmesi Konusunda Bir Deneme”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı 28, Konya, 2017, s. 274.
[10] Erturhan, Hırsızlıkta Nisabın Güncellenmesi Konusunda Bir Deneme, s.271.
[11] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Huzur Yayınevi, İstanbul, 2008, 3/236-7.
[12] Erturhan, Hırsızlıkta Nisabın Güncellenmesi Konusunda Bir Deneme, s.272.
[13] Erturhan, Hırsızlıkta Nisabın Güncellenmesi Konusunda Bir Deneme, s.271.
[14] Ferhat Koca, “Zekât Nisabının Amacı Dikkate Alınarak Günümüz Hayat Standartlarına Göre Yeniden Belirlenmesi” “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s. 107-110.
[16] Mehmet Erdoğan, “Zekât Nisabı Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, “5. İslam Hukuku Anabilim Dalı Koordinasyon Toplantısı ve Zekât-Fitre Nisablarının Değerlendirilmesi Sempozyumu”, (ed. Ahmet Ünsal), Özel Baskı, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara,2008, s. 128-129.
[18] Yunus Vehbi Yavuz,“ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s. 81-82.
[19] Yavuz,“ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s. 81-82.
[20] Yavuz, “Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s. 81.
[21] Yavuz,“Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s. 81-82.
[22] Yavuz,“Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s.84.
[23] Mustafa Uzun Postalcı, Hz. Peygamber Dönemi Hayat Standartlarında Belirlenen Klasik Ölçüler Dikkate Alınarak Zekât Nisabının Ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değerinin belirlenmesi”, “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri”, s. 112-118.
[24] Ahmet Tabakoğlu, “ Nisap, Para ve Gelir Dağılımı”, Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri, s.19-22.
[25] Faruk Beşer, “ Nisap, Para ve Gelir Dağılımı “ Zekât Nisabı ve Fitre Miktarının Çağdaş Parasal Değeri.49-50.