Fıkıh Usûlünün Mertebesi Ve Diğer İlimlerle İlişkisi
İDE ATÖLYE 2020-2021 | DERS NOTLARI | 26 KASIM 2020
Fıkıh usûlünün mertebesi ve diğer ilimlerle ilişkisi
- Gazali ilimleri daha önce aklî ilimler ve naklî ilimler olarak ikiye ayırmıştı. Fakat Mustasfa'da Fıkıh usûlünün mertebesi ve diğer ilimlerle ilişkisi başlığı altında ilimleri daha farklı tasnif ederek, küllî ilimler ve cüz'î ilimler olarak ikiye ayırır. Dini ilimler içerisinde kelamı küllî bir ilim olarak konumlandırır, diğer ilimleri ise cüz'i ilimler arasında sayar.
- Kelam ilmi, küllî olması sebebiyle rütbece en yüksek ilim olma özelliğini taşır ve diğer ilimlerin mebadi'ini oluşturur.
- Kelamın dayandığı varlık anlayışı büyük oranda atomcu bir varlık anlayışıdır. İslam hukuku da atomcu gelenek üzerine inşa edilir.[1]
- Kelamcı varlık üzerindeki akıl yürütmeleri ile özellikle Hudûs delilini kullanarak kadim bir yaratıcıya ulaşır; Peygamber göndermenin Yaratıcının mümkün fiillerinden olduğunu, Peygamber göndermede akli bir imkânsızlık olmadığını ispat eder.
- İnsanı din dairesine sokacak olan ilim kelam ilmidir, burada akıl kullanılır, akılla varlık üzerinde düşünülür.
- Gazali'ye göre, Mucize ile din dairesine girilir, mucize etkisini gösterince, akıl kendini azleder. Akıl olmasa mucizenin gerçekten mucizeye delalet ettiği anlaşılmaz.
- Kelam ilmini tahsil etmek usûl-i fıkıhla, fıkıhla veya dil ilimleriyle ilgilenen birisi için zorunlu değildir. Çünkü bu kişinin (fakih, müfessir) dine giriş süreci için uzmanlaşması gerekmez. Kelamın ilkelerini ya da kendi uğraştığı ilmin ilkelerini kelamcıdan taklit yoluyla alabilir.
- Usulcü olmak için kelamı bilmeye gerek yoktur ama dini ilimler alanında mutlak bir âlim olabilmek için kelam ilmini bilmek şarttır.
- Usûl-i fıkıh, kısaca hükümlerin delillerinin yani Kitap, sünnet, icma ve kıyas'ın ne olduğunun bilinmesidir.
- Gazali’ye göre, usûl-i fıkhın tanımında bilgi ve marifetin yer almasından dolayı önceki usulcüler bu konulara yoğunlaşmış, bilginin ispatı, akıl yürütme, sofistlere yapılan reddiye gibi konularla ilgilenip usûl ilminin sınırlarını aşarak bu ilmi kelam ile karıştırmışlardır.
- Usûl-i fıkıhta haber teorisi olması nedeniyle bilgi teorisi yapılır. İnanabilmek için Peygamber hakkında kesin bilgilere sahip olmak gerekir. Hz. Muhammed diye birisi yaşamıştır, Peygamberlik iddia etmiştir ve bu iddia üzerine vefat etmiştir, bu iddiadan vazgeçmemiştir, bunu kesin olarak bilebiliyor olmak gerekir.
- Usûl-i fıkıh kelam ilminin de bir metodolojisidir. Gazali'ye göre İslami ilimlerin bilgi teorisini değiştirecek olan kitap kelam kitabı değil, usûl-i fıkıh kitabıdır. Fıkıh ilkelerinin arkasında hep kelami ilkeler yatar. Hanefilerde de Eş'arîlerde de böyledir.
- Hanefi mezhebi kuruluşunda bir kelam mezhebi olarak kurulur. Cassas'tan sonra Hanefiler, Mutezilî Mürciî asıllarından zamanla kopmaya başlarlar. Usûl-i fıkıh içerisindeki kelami arka plan azalmaya başlamıştır.
- Cassas'ta her taşın altından kelami arka plan çıkar, bunu bize çok net gösterir.
- Debusi’de bu biraz azalmıştır, yine de Ehl-i Rey Mürcie Mutezile etkisi ciddi ölçüde vardır.
- Serahsî ve Pezdevî'ye gelindiğinde Hanefi usulünde kelami bağlantı iyice azalmıştır.
- Usûl-i fıkhı kelami bağlantıların kurulduğu metinler üzerinden daha iyi anlarız.
- İbn Kudâme (v.620), Gazali'nin Mustasfa'sını özetler ve adına çok iddialı bir isim verir: Ravdatü’n-Nâzır ve Cünnetü’l-Münâzır
Mantık Anlayışı
- Gazali önceki söylediklerinden biraz aykırı olarak bilgi ve mantık konularına değineceğini söyler. Bu mantık ile alakalı bilgilerin her ilme başlarken tahsil etmemiz gereken bilgiler olduğunu açıklar. Buna medariku'l-ukul der.
- Medârik elde etme yeri ya da zamanı, Ukûl: aklın bilgileri elde etme yöntemi demektir.
- Gazali hassas bir yerde durduğunun farkındadır. Aklın bilgiyi elde etmesi, akılda oluşan bilgiler, zarurîlerden nazarîlere nasıl derecelendiğini, akıl yürütme nedir gibi konuları ele alacaktır.
- Gazali burada kitabının başına aldığı mantık konularının gerekçelendirmesini yapar.
- Gazali Mustasfa'yı yazarken kelamî açıdan dönüşmüştür, dolayısıyla henüz bir kelam kitabında olmayan bir kelama sahiptir.
- Cüveynî de pek çok epistemolojik konuyu usûl-i fıkhında ortaya koyar. Bu durum kelamla usûl-i fıkhı ayırmamızı zorlaştırır.
- Gazali Eş'ariliğin klasik cebir anlayışını devam ettirerek usûl-i fıkıh yapamayacağının farkındadır.
- O yüzden, teklif bölümünde bu cebir anlayışını dönüştürür ve klasik Eş'arîliğin "kudret fiille beraberdir" düşüncesinin dışına çıkar. İnsanın kendi fiilinin üzerinde tesiri olduğunu söyler.
- Usûl-u fıkıh kelama, kelam usûl-i fıkha muhtaçtır.
- Mantık bölümünde Gazali iki temel başlığı ele alır: Had (Tanım) ve Burhan meseleleri.
- Adına ilk başta mantık demez, burada anlattığımız şey sadece usûl-i fıkhın değil bütün ilimlerinin mukaddimesidir der.
- Kendini meşrulaştırır ve burada anlatılanları kuşatamayan birisinin, çok iyi hazmedemeyen birisinin kendi bilgisine güvenemeyeceğini söyler.
Nazarî bilgilerin elde ediliş yeri, kaynakları
- Gazali Had ve Burhan'ı mantıkçıların "bilgi ya tasavvurdur ya da tasdiktir" sözüyle bağlantı kurar. Tanım yoluyla tasavvurlara, burhan yoluyla da tasdiklere ulaşmaya çalışırız.
- Bir konudaki yargımız, burhana dayalı olursa kesin bilebiliriz. Tasavvurumuz had yoluyla elde edilmişse başarılı olur.
- Gazali'ye göre mantıkçılardaki tasavvur ve tasdik, marifet ve ilim dediğimiz şeydir.
- Marifet dediğimiz şey, had yoluyla ulaştığımız tasavvurlar; ilim dediğimiz şey burhan yoluyla ulaştığımız tasdiklerdir.
- Çünkü marifet tek meful alır: Zeyd'in marifetine ulaştım, Zeyd burada tek bir şeydir. Marifet dediğimiz şey tasavvurdur. Tasavvurlar da tek bir şeydir.
- Bir kavramı tanım yoluyla anlarız, buna marifet denir.
- İlim ise tasdiğe yakındır, Zeyd'in âlim olduğunu bildim. Zeyd'in bilgisini tanım yoluyla elde edebiliriz.
- İlmin ne olduğunu biz yine tanım yoluyla öğrenerek tasavvur edebiliriz ama "Zeyd âlimdir" önermesi bir tasdiktir.
- Burhan yoluyla düzgün tasdikler ortaya koymayı öğrenebiliriz.
- Bizim kültürümüzdeki marifet tasavvura, ilim de tasdike denk gelen kelimelerdir.
- Tasavvurlarımız ve tasdiklerimiz iki türe ayrılır, zorunlu olan tasavvurlarımız ve matlûb olan tasavvurlarımız.
- Tasavvurlarımızın bir kısmı zaruri olarak zorunludur. Bu zorunlu tasavvurlarımızı kullanarak yeni tasavvurlar elde edebiliriz. Buna da matlûb tasavvur deriz, (bizim talep ettiğimiz iktisap ettiğimiz, akıl yürüterek elde ettiğimiz, akıl yürütmeyle elde edilen).
- Zaruri zorunlu tasavvurlarımız olmasa, bunlar üzerine inşa ederek, akıl yürüterek yeni tasavvurlar elde edemeyiz.
- Burhan dediğimiz yöntemle ürettiğimiz tasdikler iki türlüdür: bir kısmı zorunludur, bir kısmı matlubudur.
- Eğer bizim zihnimizde hazır zorunlu tasdikler olmasa yine bizim başka bir tasdik üretmemiz imkânsızlaşır.
- Varlık ve yokluk bir şey için aynı anda birleşemez, yani bir şey hem vardır hem yoktur, ya da ne vardır ne yoktur durumunda olamaz.
- Tasavvurda da tasdikte de bir tür a priori (evvelî) şeylere ihtiyacımız vardır.
- Varlığı izah edebilmemiz için teselsülü bir noktada kesmemiz gerekir. Varlık bir noktada Tanrı'ya gelip dayanmasa, illet-malul ilişkisi olmasa, en son Tanrı bu teselsülü kesmese varlığı da izah edemeyiz.
- Ontolojide teselsülü Tanrıyla, epistemolojide de a priori bilgilerimizle bu teselsülü keseriz. Bu teselsülü kesmemiz yoluyla da bilmemiz ve varlığı anlamamız imkânlı hale gelir.
Hazırlayan: Esma Karakütük
[1] Bkz. Hasan Hacak, Atomcu Evren Anlayışının İslam Hukukuna Etkisi, (İstanbul: Ensar Yayınları, 2007).