İDE AKADEMİ, GÜZ DÖNEMİ KAPANIŞINDA PROF. DR. AYHAN ÇİTİL’İ MİSAFİR ETTİ. “AKADEMİNİN SORULARI BİZİM SORULARIMIZ MI?” SORUSUNA CEVAP ARADI.

Hocamız Prof. Dr. Ayhan Çitil, İDE Akademi 2022-2023 Yüksek İhtisas Programı Güz Döneminde verdiği İslam Düşüncesi ve Bilim Felsefesi başlıklı 13 haftalık ders serisinin son oturumunu 12 Ocak 2023’te kapanış konferansı olarak gerçekleştirdi. Bu çerçevede Hocamızı Enstitümüzde ağırladık, kendisiyle hem akademinin soruları bizim sorularımız mı, sorusuna cevap aradık hem de keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Konuşmasına modern dönemde Müslümanlar olarak nelerle karşı karşıya kaldığımızı ve hangi sorularla yüzleşmemiz gerektiğine işaretle başlayan Çitil, ilk olarak yapay zekâ ve beraberinde getirdiği problemlere değindi. İnsana mahsus olduğu düşünülen bir dilin bir programla üretilebilme ihtimalinin ilahiyat açısından dikkate değer olduğunu söyledi. İlerleyen yapay zekâ teknolojisinin insanı aşma, onun eşref-i mahlukat olma özelliğini elinden alabilme ihtimaline işaret etti. İnsanlık durumunun aşılmasıyla beraber yeni birtakım kelami sorunların da ortaya çıkacağına dikkat çekti.

Çitil ayrıca insan bilincine dair işleyişin sadece maddi/zihinsel/nörobilimsel olana indirgenmesi halinde metafiziksel bazı sorunlara yol açacağı meselesine de değindi. Bilincin fiziksel bir evrende nasıl var olabildiğine ilişkin bir sorunun oldukça zor bir soru olduğunu, sebebinin ise bu soruya cevap verilse dahi sağlamasını yapmanın çok zor olmasından kaynaklandığını söyledi. Bilincin fiziksel evrene indirgenmesinin, ruh ile kurulan ünsiyetin de zuhur etmeyeceği anlamına geldiğini dolayısıyla fiziksel evren içinde her şeyin olup bittiğini söylemenin ve kanıtlamanın, aşkın nedeni ortadan kaldıracağını ya da ona gerek olmadığını göstermeye çalışmak olduğunu belirtti. Bu yönüyle meselesinin ilahiyatı ilgilendiren önemli bir boyutu olduğunu vurguladı.

İlahiyat akademyasında uğraşılan ve Müslümanları ilgilendiren bir diğer önemli sorunun, Kant’ın “Kozmosun bilimi yapılamaz,” iddiasından hareketle âlemin mevcudiyeti meselesi olduğunu ifade eden Çitil, bugün tek bir kuramdan yola çıkarak evrenin varlığını açıklamaya çalışmanın tam anlamıyla yeterli gelmediğini ve kuantum fiziğine ihtiyacımız olduğunu söyledi. Fakat kuantum fiziğinin de nasıl bir gerçeklik tasavvur ettiğini gözümüzde canlandıramadığımıza dikkat çekti. Ancak 60’lardan sonra yapılan bilimsel tartışmaların Kant’ın aksine kozmosun biliminin yapılmasına imkân verdiğini fakat bunun kelamcılar açısından dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Dolayısıyla evrenin varlığı da uğraşmamız gereken zor sorular olarak karşımızda durmaktadır, dedi.

Bir diğer önemli tartışma alanı olarak canlı dışı ortamda canlı üretimi, domuz organizmasında organ nakli için organ üretimi, kök hücre gibi bilimsel çalışmaların getirdiği ahlaki, fıkhi problemler olduğunu belirtti.

“Geçmişte yaşananlar günümüzdeki etkisinde açığa çıkaracak biçimde bilinebilir mi?” sorusunun da yüzleşmemiz gereken büyük sorulardan biri olduğunu ifade eden Çitil, mikro tarihin görmezden geldiği, geri plana ittiği, incelendiği takdirde bize önemli bilgiler verecek detayların tarihte var olduğunu ve bunların tarihini yapmanın da önemli olduğunu söyledi.

“Bunların yanı sıra demokratik gerileşmeyi ortadan kaldıran siyasi düzenler kurulabilir mi? Başka evrenlere seyahat için nasıl araçlar yapılmalı? İnsan buna nasıl dayanır?” gibi soruların da ilahiyat akademisinin karşı karşıya kaldığını söyleyen Çitil, bu soruların aynı zamanda ideolojik arka planlarının da olduğuna işaret ederek bu hususta dikkatli olmaya davet etti. Tepkisellik ve özentilikten kaçınarak bu sorulara kendi perspektifimizden bakmanın ve yanıt aramanın geleceği inşa etmede çok önemli bir mesele olarak önümüzde durduğunu söyledi.

Bu sorulara yanıt vermek için ilahiyatla uğraşmanın önemli olduğunu fakat tek başına yeterli olmadığını ifade eden Çitil, akademinin uğraştığı bu sorularla ilahiyatçı olsun olmasın her Müslüman bilim insanının yüzleşip aşmasının önemini vurguladı. Sözlerini “Varlığa ilişkin tüm bilgiyi tevhid ilkesiyle uyumlu bir şekilde kuşatan, kendimiz olarak hayata katılabildiğimiz, leh ve aleyhimize olanı ayırt edebildiğimiz bir külli bilgi anlayışı nasıl geliştirebiliriz?” sorusuyla tamamladı.

Videolar